Venezuela Darbesi

Nisan sonunda ABD’nin Venezuela’da tezgâhladığı darbe, “gülünçlü opera” özellikleri taşıdı. Olaylar, soL Portal’da, Türkiye basınında haberleştirildi.  Tekrarlamak gereksiz. Birkaç hatırlatma, vurgulama ile yetinelim:

Öyle anlaşılıyor ki darbeciler, “katılıyoruz” sözü verenlerin tuzağına düşmüştür. Elebaşlarından  biri, (Leopoldo Lopez) önce Şili, sonra İspanya büyükelçiliğin sığındı. Diğeri (“düzmece Başkan” Juan Guaido)  arada  bir tweet atıyor; ciddiye alınmıyor. Maduro, galiba, bu şahsı derdest ederek “mazlum yaratmak”  istemiyor.  

Sokak gösterileri de kan dökülmeden söndü gitti.  Trump yönetimi, silahlı müdahale için kullanılabilecek ek bir vesileden daha yoksun kaldı. 

ABD devlet aygıtında Venezuela konusunda görüş birliği yok. Bugünkü ortamda Kongre’nin Amerikan askerlerinin silahlı müdahalesine onay vereceği şüphelidir. Altı yıl önce, “Suriye’de rejim güçlerinin kimyasal silah kullandığı” iddialarına rağmen Kongre’den  destek alamayacağını anlayan Obama,  silahlı müdahale seçeneğinden vazgeçmiş; Birleşmiş Milletler (BM) denetimine rıza göstermişti. 

Savaş karşıtı emekli subaylar

Pentagon’da iki karşıt akımın varlığından söz ediliyor: Venezuela’ya bu koşullarda silahlı müdahaleye karşı olanlar ve savaş tutkunları… 

Vietnam yenilgisi, Amerika’da “barışçı emekli askerler” çevresinin oluşmasına katkı yaptı. Meslek hayatları sırasında emperyalist saldırganlığa ilişkin gözlemleri yüzünden; bazen de katkılarının kefaretini ödemek için savaşlara karşı çıkan eski askerler… ABD yönetiminin benzer “sapkınlıkları” karşısında, ortak veya bireysel tepkilerini kamuoyuna aktarırlar. 

Bunlardan birisi, emekli albay Larry Wilkerson’dur. Bu zat, Irak savaşı arifesinde Dışişleri Bakanı Colin Powell’in özel kalem müdürlüğünü yapmıştır. Patronu Powell’in, Irak savaşının vesilelerinden biri olan “Saddam’ın kitle imha silahları” iddialarını BM Genel Kurulu’nda Şubat 2003’te savunduğunu hatırlatayım. Larry Wilkerson görevden ayrıldıktan sonra, Powell’in konuşmasında kullanılan belge ve fotoğrafların düzmece olduğunu; kendisinin de bu sorumluluğa katıldığını açıklamıştı. (Daha sonra Powell de, bu konuda CIA tarafından aldatıldığını itiraf edecek; Amerikan kamuoyundan özür dileyecektir.)  

Böylece “savaş karşıtı emekli subaylar” saflarına katılmış olan Wilkerson, 2 Mayıs 2019 tarihli Consortium News’ta Venezuela’daki son  darbe girişimini eleştiren bir yazı yayımladı. 

Genişçe bir aktarma yapmayı yararlı gördüm.

Wilkerson “savaş lobisi”ni suçluyor

“Amerikan yönetiminin 2002’de Venezuela’da Başkan Chavez’i devirme girişimini bildiğim için Trump’ın kalkıştığı benzer eylem beni şaşırtmadı. Özellikle de Elliott Abrams, hele  hele John Bolton gibi Latin Amerika sağcılığının aşırı destekçileri Beyaz Saray bordrosuna katıldıktan sonra…” 

“Beni şaşırtan, Trump’a vaat ettikleri ‘yumuşak darbe’yi gerçekleştirmede CIA’nın beceriksizliği oldu. 48 saat içinde hem bu beceriksizlik, hem de  Trump’ı Venezuela konusunda kışkırtan çetenin sefaleti ortaya çıktı. Kimdir bu çete: Küba takıntılı Florida senatörü Marco Rubio, eski Florida valisi palavracı Rick Scott, affa uğramış mücrim Abrams, beceriksiz mıymıntı Juan Guaido ve destekçisi Leopoldo Lopez.”

“Bu derecede beceriksiz bir takım nasıl olup da bir araya getirildi? Üstelik, bu takım, savaş-kuduzu itleri neredeyse salıverecekti.  Başarsalardı, birinci sınıf bir felakete de yol açacaklardı. Aynen 1992’de Somali’de, 2003’te Irak’ta, 2011’de Libya’da, 2012’de Suriye’de, bugün ve dün Afganistan’da olduğu gibi…”    

Wilkerson, “savaş-kuduzu itler” ifadesi ile, Pentagon’un savaş tutkunu kanadını kastediyor. Ve düşünüyor ki, bu güruh serbest bırakılırsa ABD, Somali’den Suriye’ye kadar uzanan örnekleri andıran bir başka “birinci sınıf felakete” saplanıp kalacaktır.

Askerî müdahale niçin başarısız olacak?

Pentagon’un rakipsiz silah gücü niçin “birinci sınıf bir felaket” ile sonuçlansın? Wilkerson, “benzer felaket örnekleri”ni sıralamakla yetinmiyor. Bir başka neden, Venezuela ordusu ile ilgilidir.

“Venezuela’lı askerleri tanırım. Bir bölümünü ben eğittim. Onlar, Honduras ordusu gibi geçit töreni askerleri değildir. Venezuela silahlı kuvvetleri yeterince profesyoneldir; ülkelerinin demokrasiye tarihsel bağlılığının farkındadır; görevlerini hakkıyla ifa eder. Venezuela’nın, ABD paraşütçülerinin bir gece girip, birkaç bin kişiyi öldürüp, uyuşturucu kaçakçısı başkanı derdest edip çıkabileceği Panama gibi bir ülke olmamasından gurur duyar.” 

(Burada kastedilen “başkan”, uzun süre CIA bordrosundan beslenen; ABD’nin Orta Amerika’daki kirli, kanlı eylemlerinin işbirlikçisi olan; sonunda kontrolden çıkan Panama diktatörü Manuel Noriega’dır. Aralık 1989’da 27.000 ABD askeri Panama’ya girmiş; on günde üç bin civarında Panamalı öldürülmüş; Noriega yakalanmış; ABD’ye götürülmüş; hapse atılmıştı.) 

Wilkerson devam ediyor: 

“ABD Venezuela’ya girerse bu askerlerin çoğu dağa çıkacaktır. Buralar, girilmesi güç, tropik ormanlardır. Dağa çıkanlar, Gringo’lar gidinceye, yani sonuna kadar onları taciz edecek; öldürecek; zaman zaman esir alacaklar. Kuzey Vietnam’lılar ve Taliban bu işi nasıl yaptıysa, Venezuela’lılar da aynısını yapacak.”

“Böyle bir savaşı, Mars’tan ve hiç ilgim olmadan seyrediyor olsaydım, ‘Trump çetesi, ahmaklığının hak ettiği cezayı buluyor’ diye sevinirdim. Çete batağa saplandıkça seslenirdim: ‘Kolaysa şimdi seçim kazan Bay TV-programcısı…’”. 

“Fakat Venezuela’da dökülecek kanın, askerî, sivil kayıpların, yaralı ve ölü Amerikalı askerlerin artması, benim gibi eski bir askere sadece mutsuzluk getirecektir.”

“Trump’çu güruh, devam ediniz. Bu devlet gemisini batırmanıza az kaldı…” 

Ekonomik çöküntü gündemdedir

Trump çetesi,  Pentagon’daki “savaş-kuduzu itleri” salıvermeyi başaramazsa, Venezuela rejimine karşı ekonomik savaşı daha da  ağırlaştıracaktır. Petrol ihracatını sıfıra yaklaştıracak bir ambargo, sonuçları bakımından askerî müdahaleden daha yıkıcı olabilir. 

Obama döneminde başlatılan ekonomik yaptırımları, BM İnsan Hakları Konseyi’nin bir raportörü (Alfred De Zaya),  “insanlığa karşı suçlar” olarak suçlamış; Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni göreve çağırmıştı. 

Trump’ın ek yaptırımları, Venezuela halkını çok daha ağır koşullara mahkûm etti. Maduro iktidarının, ekonomik çöküntü nedeniyle son bulma olasılığı güçlenmektedir. 

Suçlu, sadece “Trump çetesi” değildir. Maduro’yu başkanlığa getiren 2018 seçimlerinin “anti-demokratik ve gayri-meşru olduğu” iddiasına katılan tüm Batı bloku ve yardakçıları suç ortağıdır.

Tekrar hatırlatalım: 2018 Başkanlık seçimleri tüm partilere açık tutuldu. Bugünkü darbecileri içeren muhalifler anlaşmazlığa düştü; aday gösteremedi;  boykota gitti. Seçimlere üç aday katıldı. Yüzde 46 katılım gerçekleşti. Başkanlığı, Maduro yüzde 68’lik oyla kazandı. Geride kalan oylar iki muhalif aday (Falcon ve Bertucci) arasında paylaşıldı. 

Bu seçimi “anti-demokratik,  gayri-meşru” olarak lekeleyen emperyalist blok ve yardakçıları, hiç yoktan “imal edilen” Juan Guadio’yu “meşru Başkan” kabul etmektedir. 

Bu sefillik, emperyalizmin çürümüşlüğünü, bir “sistem olma” özelliğini tamamen yitirdiğini bir kez  daha göstermektedir.  Her kazanımı, çürümeyi yoğunlaştırmakta; geri dönülemez eşiğe yaklaştırmaktadır.