Suriye’de tehlikeli tuzaklara devam…

21 Mayıs’ta gazetelerde şu haberi okuduk: “ABD Dışişleri Bakanlığı, 19 Mayıs 2019 sabahı İdlib’deki klorin saldırısı iddiasını, Esad rejiminin kimyasal silah kullanımına yeniden başlaması olarak yorumlamaktadır.”

İdlib haberleri endişe uyandırmalıdır. Türkiye, Suriye batağına ABD emperyalizminin taşeronu olarak bulaştı; fazlasıyla katkı yaptı. Maceraperest savrulmalar sonunda İdlib’de çıkmaz bir sokağa ulaştı. Dış felaketler gündemdedir; bu nedenle de tedirgin olalım.

“Suriye’de kimyasal saldırı” iddiasının evveliyatı da var. Gözden geçirelim. 

2011-2016: Suriye’de kimyasal silahlar

Suriye, 2011’de emperyalizmin saldırısına hedef olduğunda zehirli gaz üretimini, kullanımını yasaklayan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni imzalamamıştı. 

2012’de Obama, Esad’ı “kimyasal silah kullanımı ABD’nin kırmızı çizgisidir” mesajı ile uyardı. Bir yıl sonra Gouta kasabasında zehirli gaz  iddiaları yenilendi. Putin, Suriye’ye askerî  destek kararı aldı; uygulamaya başladı; rejimin çöküşünü önledi. Obama, Kongre’den beklediği desteği bulamadı; silahlı müdahaleyi askıya aldı. Sonunda Esad, kimyasal silahları yasaklayan sözleşmeyi imzaladı. 

2014 ve 2015’te Suriye’deki kimyasal silah stokları, tesisleri, Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nün (KSYÖ’nün) denetimi altında imha edildi. 4 Ocak 2016’da KSYÖ, imha işlemlerinin tamamlandığını  açıkladı. 

Giderek anlaşıldı ki cihatçı çeteler de kimyasal silah üretebilmektedir; zaman zaman kullanmaktadır. Suriye’nin de akları çiğnemesi mümkündür ve Esad suçlamalarla karşılaşacaktır.

2017: Han Şeyhun’da kimyasal saldırı iddiası

7 Nisan 2017’de El Nusra’nın işgali altındaki Han Şeyhun’da sivil nüfusa karşı “zehirli gaz saldırısı iddiası” ortaya atıldı.

Sivil kurbanları gösteren video kayıtları Batı medyasına taşındı; kamuoyunda Esad karşıtı bir kampanyayı  tetikledi. Trump, Şayrat askerî havaalanına 59 füze fırlattı. Ana-akım ABD medyasınca alkışlandı. 

Suriye’deki kimyasal saldırı iddialarının emperyalizmin ajanları, işbirlikçileri tarafından uydurma  kanıtlar eklenerek “senaryolar”a dönüşmesini 2017 ve 2018’de üç yazıda anlatmıştım. (1)

Hen Şeyhun olayı sonrasında tarafsız uzmanların, gözlemcilerin ayrıntılı raporları, tespitleri bu yazılarda yer almıştı: Kasabanın Suriye uçaklarınca bombardımanı, cihatçılara ait zehirli gaz depolarının imhasına yol açmış; sonradan bu mekânlara “sahte füze kovanları” eklenmiştir. Bombardımanın yarattığı insan manzaraları, “kimyasal kanıtlar” eklenerek videolara çekilmiştir. 

“Han Şeyhun’da kimyasal saldırı senaryosu” böylece inşa edilmiş; Batı medyasına, siyasetçilere aktarılmıştır. 

Nisan 2018: Duma’da gazeteciler 

Duma, Şam’ın 10 km. kuzey doğusunda, iç savaş öncesi 100.000 nüfuslu bir kasabaydı ve Nisan 2018’e kadar cihatçı İslam Ordusu’nun (“Jaiş-el İslam”ın) denetimindeydi. 

Cihatçılar, yenilgiyi kabul etmiş; kasabayı boşaltmayı kararlaştırmışlardı. Giderayak Şam’a birkaç  füze daha attılar; Suriye uçaklarının karşı saldırısını tetiklediler. 

7 Nisan’da Duma yoğun bombardımana uğradı. Hemen sonrasında İslam Ordusu, Rus yetkililerle eşgüdüm içinde kasabayı boşalttı; İdlib’e yerleşti. Cihatçılarla birlikte Duma’dan ayrılan Beyaz Miğferliler de “kimyasal saldırı” iddialarının video kayıtlarını Batı medyasına iletti. Esad’ı suçlayan yeni bir kampanya başladı.

Suriye ordusundan birkaç gün sonra Batılı gazeteciler de kasabaya girdi. Britanya’dan Robert Fisk, Almanya’dan Uli Gack, uçak saldırısını yaşayan kasaba sakinlerinden “zehirli gaz” iddiasını doğrulayacak gözlem, tespit araştırdı; bulamadı. 

Olayları yaşayan Dr. Asım Rahaybani’nin söyledikleri aktarıldı: “Gece boyunca uçaklar Duma’yı bombaladı; hava da çok rüzgârlıydı; zemin katlar, bodrumlar toz duman içinde kaldı. Kliniğe hipoksiya’dan, yani oksijen yetersizliğinden mustarip insanlar yığıldı. Birdenbire kapıya gelen bir Beyaz Miğferli, ‘Gaz!’ diye seslendi; panik koptu; insanlar birbirlerine su dökmeye başladı. Video gerçekten bu sahneyi çekti; film doğrudur, ama klinikteki insanlar gaz zehirlenmesi değil, oksijen yetersizliği nedeniyle gelmişlerdi.”  

Duma olaylarının hemen sonrasına tanık olan Batılı gazeteciler, kimyasal saldırı iddiasının düzmece olduğu sonucuna ulaşmıştı.  

Video kayıtlarıyla yetinen Trump, Macron ve May üçlüsü ise, kimyasal saldırı nedeniyle Esad’ı cezalandırmayı kararlaştırdı. Müttefikler 11 Nisan’da Suriye’de belirli hedeflere yüz küsur füze fırlattı.

Mart-Haziran 2019: KSYÖ raporu ve uzmanlar

Füze saldırıları sonrasında Suriye hükümeti, zehirli gaz iddiasını incelemesi için KSYÖ’ye başvurdu. KSYÖ de, Duma için bir Araştırma Ekibi (“act finding mission”) oluşturdu. Bu ekibin Duma Raporu, 1 Mart 2019’da yayımlandı. 

Araştırma Ekibi Raporu, “Duma’da organik zehirli maddelere rastlanmadığı; buna karşılık çatıyı delerek bina zeminine inmiş olan iki metal tüpten yayılan klorin-türü zehirli bir kimyasal maddenin silah olarak kullanılmış olabildiği” sonucuna ulaşıyor. 

Rapor, doğrudan doğruya kimseyi suçlamıyor; ama “çatıyı delerek binanın zeminine inen metal tüpler”in sorumluluğu sadece Suriye hava kuvvetlerine ait olabilir. Suriye rejimi de  örtülü olarak suçlanmış oluyor. 

Ne var ki, önemli iki uzman, “hava araçlarından atılarak”  zemine yerleşen iki zehirli gaz tüpü tespitini bilimsel ve teknik olarak yanlış ve geçersiz buluyor.

Birinci uzman, Duma’daki KSYÖ Araştırma Ekibi’nde yer alan mühendisleri temsil eden Ian Henderson’dur ve 27 Şubat tarihli on beş sayfalık bir “Mühendislik Tespiti” belgesini Araştırma Ekibi raportörüne sunmuştur. Belgede belirtilmiştir ki, “mühendislik ekibi, bu silindirlerin bir hava aracından atılmış olduğu görüşünde değildir. Tam aksine silindirler incelenen mekâna el ile (yerden) yerleştirilmiş olmalıdır.” (The Independent,  23 Mayıs ve al-bab.com, 29 Mayıs).  

Ne var ki, raportör bu belgeyi dikkate almadı; yayımlanacak rapora bir “karşı görüş” olarak dahi eklemedi.

Henderson belgesi Mayıs’ta Batı medyasına sızınca, KSYÖ   sert eleştirilerle karşılaştı.  Rusya, “KSYÖ, ABD güdümündedir” suçlamasını tekrarladı.  Duma olayını en başta inceleyen Robert Fisk’in ağır eleştirisi dikkat çekicidir. (The Independent,  23 Mayıs).  

Araştırma Ekibi Raporu, “Mühendislik Tespiti”ni niçin dikkate almadı? KSYÖ Yönetimi, bu soruyu  tuhaf bir “savunma” ile yanıtladı: “Bu belge, kimyasal silah kullanımında sorumlulara işaret ettiği için…”  Araştırma Ekibi’nin gündeminde “suçluları belirleme” yokmuş. 

Henderson’un isim vermediği doğrudur; ama Suriye ordusu gelmeden önce binanın zeminine “el ile yerleştirilen” iki metal silindir, “düzmece kanıt”tır ve sadece cihatçı çetelerin eseri olabilir… 20 civarında kurbanın bu çetelerin yaydığı zehirli gazdan mı, Dr. Asım Rhaybani’nin teşhisi (“bombardıman sonucu oksijen yetersizliği”) nedeniyle mi öldüğü belirsizdir. Her iki durumda da Esad rejimi, “kimyasal saldırı” suçlamasının sanığı olamaz. 

Görüldüğü gibi gündemleri bir yana, Araştırma Ekibi Raporu ve Mühendislik Tespiti örtülü olarak iki farklı suçlu belirliyor: Esad rejimi veya cihatçılar…

Mühendislerin tespiti ile hemfikir olan ikinci uzman ise, kimyasal silahlar alanının “ağır topları”ndan biridir: Massachusetts Institute of Technology’de ordinaryüs profesör Theodore A. Postol… Balistik füzeler, kimyasal-biyolojik savaş üzerinde otoritedir; ödül sahibidir. Han Şeyhun’daki “kimyasal silah kullanımı” senaryosunu 2017’de dört ayrı raporla çürüten bilim insanı da odur. 

KSYÖ’nün Duma araştırmasının belgeleri de Postol’un süzgecinden geçiyor. Değerlendirmesi, Haziran’da “KSYÖ Araştırma Ekibi’nin Raporunda Yer Alan Çelişkiler” başlıklı bir belgede yayımlanıyor. (washingtonsblog.com, 3.6.2019).

Ayrıntılarına girmem mümkün değil; ama Postol’un sonuçları da Henderson’unkilerle paraleldir: Kimyasal silahların kaynağı olarak gösterilen silindirlerin bir hava aracından atılması mümkün değildir. Araştırma Ekibi Raporu’nun sonuçları, ekibin topladığı verilerle çelişmektedir; tutarsızdır.  [Henderson’un] Mühendislik Tespiti ise  meslekî dürüstlüğü temsil etmektedir ve doğrudur. 

*** 

Amerikan emperyalizminin sicili, felaketlere yol açan “düzmece saldırı senaryoları” ile doludur; lekelidir. 

Bu türden bir senaryonun Türkiye’nin Suriye’deki çıkmaz sokağı olan İdlib’te tezgâhlanması olasıdır. Orta Doğu siyasetindeki ihtirasların, kronik basiretsizliğin ağır bedeli er-geç ödenecektir. Belki de zamanı gelmiştir.


(1) “Savaşa Doğru mu?”; “Savaş Kışkırtıcılığına Karşı Çıkalım”; “Elinizi Suriye’den Çekiniz”.