Sıkıntılı aylar devam ediyor biraz hafifleyerek...

Geçen yılın sonlarında bu köşede yazmıştık: “Dış kaynak girişleri düşmeye başladı AKP’nin İkinci Lâle Devri de son buluyor”.

“İkinci Lâle Devri” ABD krizine karşı FED’in astronomik boyutlarda pompaladığı likiditenin 2010 sonrasında kısmen dışarıya, bu arada Türkiye’ye de taşmasıyla başlamıştı. Bu ivme, 2011’in ilk yarısını da kapsadı. Türkiye’de büyük ölçüde dış kaynak hareketlerine bağımlı olan iç talep böylece genişledi ve bu iki yılın büyüme hızlarını yüzde 9 civarlarına çekti.

Gelelim günümüze: Avrupa’daki borç krizinin finansal piyasalara yansıması Türkiye’yi Ağustos 2011’de etkilemeye başladı. Nisan 2012’ye kadar yabancı sermaye girişleri (bir yıl öncesine göre) düştü. “AKP iktidarının sıkıntılı ayları” böylece başladı. Avrupa Merkez Bankası’nın kısa vadeli kredilerini iki taksitte genişletmesi bu etkiyi kısmen frenledi hatta Mayıs/Haziran’da yabancı sermaye girişleri tekrar artmaya başladı. Sıkıntılar hafifledi ama ortadan kalkmadı. Zira, yerli yatırımcılar ile rantiyeler ülke dışına kaynak aktarmaya kayıt dışı sermaye girişleri ise aşınmaya başlamıştı.

Aşağıdaki tablo, bu süreçlerin altı aylık (Ocak-Haziran 2012) bilançosunu veriyor ve bir önceki yılla karşılaştırıyor.

“Dış kaynak hareketleri”ni belirleyip ölçmeye kalktığımızda en anlamlı tanım, yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerini birleştiren toplam sermaye olmalıdır (Tabloda satır 6). Ocak-Haziran 2012’de bu kalem yüzde 31.3 oranında gerilemiştir. Bu toplama, Türkiye ile dış dünya arasındaki net kâr, faiz vb. transferlerini ekleyerek net dış kaynak hareketlerine de ulaşabilirsiniz (satır 7). Bu öğenin de aynı dönemde yüzde 32.4 oranında aşındığını belirleyeceksiniz.

***

Özetle, son iki ayda yabancı sermaye girişlerinin canlanmasına rağmen, Türkiye’ye toplam/net dış kaynak akımı hâlâ gerilemektedir... Daima vurguladığımız gibi, bu gerileme iç talebe yansımakta büyüme hızı da aşağıya çekilmektedir.

Tablomuzun kapsadığı altı aylık dönemdeki bulgular milli gelire hangi ölçüde yansıyacaktır? Geçen yılın, yani 2011’in ilk altı ayında yüksek tempolu dış kaynak girişleri, milli gelirin yüzde 10.4 oranında genişlemesine katkı yapmıştı. Ocak-Haziran 2012’de ise, büyüme ile doğrudan bağlantılı tek istatistik altı aylık sanayi üretim endeksleridir: Bu sektörün büyüme hızı yüzde 3.2 olarak belirleniyor. Sanayi ve milli gelir hareketleri kabaca paralel seyreder ve ekonominin de altı ay içinde bu tempoda büyümüş olması beklenebilir. Kısacası, dış kaynak hareketlerindeki daralma, 2012’de Türkiye ekonomisini durgunlaştırmaktadır. Resmî çevreler bu olguyu “yumuşak iniş” diye geçiştiriyorlar.

Bu vesileyle, bir süredir tartışılmakta olan “İran’a hayalî altın ihracatı” öğesinin ödemeler dengesi tablolarında ortaya çıkan boyutuna ve bu olgunun milli gelir tahminlerine yansıma derecesine de değinelim. Ocak-Haziran 2012’de, altın ihracatı, altın ithalatını 1692 milyon dolar aşmaktadır. Bu, ülkedeki altın stoklarının İran’dan yapılan ithalatın finansmanında kullanılması anlamına gelir “hayalî” ihracattır ve milli gelir hesaplarında dikkate alınmaması gerekir. Bir önceki yılın altın ihracat/ithalat rakamlarını “normal” kabul edersek, TÜİK’in bu yıla ait milli gelir hesaplarını belki de dörtte bir oranında “traşlamamız” gerekecektir.

***

2012’nin ortalarındaki durumu gözden geçirdik. Peki, gelecek için neler söyleyebiliriz? Her şey, önceki dönemlerde olduğu gibi, Batılı hükümetlerle uluslararası finans kapital arasındaki ilişkilere, pazarlıklara bağlıdır. Finans kapitalin doyum bilmeyen iştahı nasıl karşılanacak batık bankalar nasıl kurtarılacaktır?

Geleneksel söylem, ABD ve AB Merkez Bankaları’nın tavırlarına ve rantiyelerin “risk iştahları”ndaki dalgalanmalara önem veriyor.

Bu çerçevede, dev uluslararası bankaların bir üst kuruluşu olan Institute of International Finance’in (IIF’nin) Haziran 2012 tarihli Yükselen Piyasa Ekonomilerine Sermaye Akımları başlıklı raporu önem taşıyor. Rapor (Türkiye dahil) otuz büyük çevre ekonomisine dönük sermaye hareketlerinin 2012’de istikrarsız seyredeceğini öncelikle de Avrupa gelişmelerine bağımlı olacağını ileri sürüyor. Ülkelerin tümüne dönük sermaye hareketlerinin 134 milyar dolar (yüzde 12 oranında) düşeceği öngörülüyor. En fazla Türkiye’yi de içeren Doğu/Orta Avrupa bölgesi etkilenecektir. Burada ise yabancı sermaye girişlerinin 52 milyar dolar (yüzde 26 oranında) gerileyeceği düşünülüyor.

IIF Raporu’nun somut olarak Türkiye için söylediklerini aktarmakla yetinelim: “Türkiye’nin dış yükümlülüklerindeki tırmanmayı sürdürebilmesi kuşkuludur... Yüksek cari açığı ve dış borçlanma gereksinimleri ile Türkiye, risk iştahındaki zayıflamaya... ve piyasa duyarlılıklarındaki bozulmalara karşı kırılgan konumdadır.” (s.21, 29, 31)