Nail Satlıgan

Korkut Boratav'ın “Nail Satlıgan” başlıklı yazısı 28 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bir ay önce Nail Satlıgan’ı yitirdik. 12 Eylül sonrasında 11. Tez’in yayın kurulunda birlikte çalışmıştık. Sonraki yıllarda çeşitli toplantılarda bir araya geldik, konuştuk, tartıştık. Berrak kafası, çok sağlam muhakeme yeteneği onunla fikir alış-verişini ayrıcalıklı kılardı. Birbirimizin düşünce dünyalarını, galiba yakından tanıyabildik.

Marksist iktisadın en önde gelen temsilcilerinden biriydi. Önemli yazılarından bazılarını (Sungur Savran ve E. Ahmet Tonak’la birlikte) Kapital’in İzinde (Yordam Kitap 2013) başlıklı derlemede yeniden yayımladığı için talihliyiz. Ben de bu kitaba göz atarak iktisatçı Nail Satlıgan için kısa bir değerlendirme yapacağım.

* * *

Nail Satlıgan son yıllarında Kapital’in I. cildinin ortak çevirmenliğini üstlenmişti. Derlemeye alınan yazılarında da Marksist iktisadın kuramsal özünün tanıtılması, tartışılması önemli yer kaplıyor.

Satlıgan’a göre, didaktik olarak Marksist iktisadı özümsemek için en iyi başlangıç noktası, Kapital’in ilk bölümleri değildir (s.16). Nail, her zamanki alçak gönüllülüğü içinde, adeta çekinerek alternatif bir sunuş biçimi önermektedir. Sınıflı toplumların ortak öğelerini açıklayan tarihi maddecilik teorisinden hareket edilir ve kapitalizm bu genel çerçevenin özel bir hali olarak ele alınır (s.135, 167). Sonraki incelemede, meta üretimi (piyasa), değer biçimi ve (emek-zamanlarla ifade edilen) değer büyüklüğü kavramlarının adım adım sunulması, çözümlenmesi gerekir. Son aşamada artık değer’e ulaşılır. Bu noktada, tarihi maddeciliğin en genel kavramı olan artık emek’in kapitalizme özgü biçimi belirlenmiş olacaktır.

Bu yaklaşım, bence, Paul Sweezy’nin Türkçeye Kapitalizm Nereye Gidiyor başlığı altında çevrilen 1942 tarihli kitabındaki niteliksel ve niceliksel değer sorunları ayrımına yakındır. Şu farkla ki, Satlıgan, Sweezy’yi niceliksel değer analizini yanlış bir doğrultuya taşıdığı için eleştirmektedir. Emek zamanları, yani değerler ile ifade edilen bir modeli, rekabetçi piyasa fiyatları ile ifade edilen bir düzleme dönüştürme sorununu, Sweezy “eşzamanlı matematik denklemleri” ile sunuyordu. Zaman boyutu taşımayan bu sunuş, “Marksist iktisadı…, teknolojik değişme, sınıf mücadelesi gibi gerçek zamanda şekillenen bir alan[dan]… yoksun bırakmak anlamına geliyordu.” (s. 27)

* * *

Derlemede, Satlıgan’ın kapitalist dünya sisteminde Marx sonrasında gerçekleşen gelişmelere ışık tutan çalışmaları da yer alıyor.

Bunlardan bir bölümü sermaye ihracının ve eşitsiz gelişim eğilimlerinin yarattığı sorunlarla ilgilidir. Üretken sermaye ihracı kapitalizmi bir dünya sistemi haline getirirken, yedek emek ordusu da Güney coğrafyasından milyonlarca emekçinin katılmasıyla şişer (s.208, 401). Kâr hadlerinin dünya çapında eşitlendiği koşullarda gerçekleşen dış ticaret, emperyalist sistemin kutupları arasında eşitsiz mübadeleye yol açar mı? Satlıgan, böyle bir durumun, “çevre ve metropol sermayeleri arasındaki değer aktarımları” içinde gerçekleşeceğini düşünüyor (s.215-216).

Çevre ekonomilerindeki küçük çitçiler ile uluslararası ticaret sermayesini karşı karşıya getiren bölüşüm ve sömürü ilişkileri, “sermayeler arası değer aktarımı” çerçevesi içinde görülebilir mi? Geçenlerde Bangladeş’te yanarak ölen 1.127 emekçi, Batı’nın dev şirketleri için konfeksiyon üreten “yerli” taşeronların fabrikalarında çalışıyorlardı. Giysi ihraç fiyatının ucuzluğu, sömürü ilişkileri içeren “eşitsiz değişim” olarak mı, “Bangladeş ve metropol sermayeleri arasında değer aktarımı” olarak mı incelenmelidir? Ne yazık ki, Nail’le bu soruları tartışma fırsatımız olmayacak.

Satlıgan, kapitalizmin 1980 sonrasını, 1970’li yıllarda gündeme gelen yapısal kriz ortamıyla bağlantılar kurarak inceliyor. (s.184 vd, s.391 vd.) O ortama kapitalizmin getirdiği çözüm, “Bunalım yükü[nün] bütünüyle işçiler tarafından taşınacak” olması anlamına gelen ve “Üçüncü Dünya ülkelerinde de yaygınlaştırılan” neo-liberalizm oldu. Marx’ın “hayalî sermaye” kavramını kullanarak 1987 finansal çalkantısını inceleyen Nail, bu çalkantının kapsamlı bir bunalıma dönüşeceğini öngörmüştü. Bu öngörü yirmi yıl sonra gerçekleşecekti. Ne yazık ki, son bunalımı Nail’in bilgeliği ile çözümleme imkânından yoksunuz.

* * *

Paul Sweezy’nin Şubat 2004’teki ölümü üzerine Nail Satlıgan’ın yazdığı bir yazı derlemede yer alıyor (s. 24 vd). Marksist iktisadın geçen yüzyıldaki bu dev temsilcisinin, hayat hikâyesi anlatılıyor iniş-çıkışlı bir gelişim sonunda olgunlaşan düşüncesi, siyasi uzantılarıyla inceleniyor. Yedi sayfalık bu nefis anma yazısı, parlak bir Sweezy sentezi olmanın ötesine gidiyor. Nail, bu büyük iktisatçıyı bir “düşünce yoldaşı” olarak görüyor ve bu nedenle onu olağanüstü bir duyarlılık, kadirşinaslık, sevgi içinde uğurluyor.

Yazısının sonunda Satlıgan kendi kendine soruyor: “Müteveffayı nasıl bilirdin?” Yanıtında Sweezy’ye yakıştırdığı nitelemenin, Nail için de eksiksiz geçerli olduğunu düşünüyorum: “Işık yüzlü bir Marksistti.” Bu gösterişsiz, gerçekten “ışık yüzlü” bilgeyi, bizler de sevgi içinde uğurladık.