Kirchner, Arjantin ve Türkiye

Arjantin’in 2003-2007 döneminin Başkanı Nestor Kirchner 27 Ekim’de altmış yaşında bir kalp krizi sonunda öldü. Başkanlık makamını 2007 sonundaki seçimleri kazanan karısı Cristina Kirchner’e devretmişti ve 2011’de yeniden Başkanlığa adaylığını koyacağı biliniyordu.

Latin Amerika’daki “sol iktidarlar” dalgasını başlatanlardan biriydi. Nasıl bir “solculuk”? Latin Amerika dışından iki sosyalist yazarın değerlendirmelerini aktaralım:

Amerikalı Mark Weisbrot’a göre, “Kirchner, Arjantin’in ve bölgenin ilerici doğrultuya yönelmesine çok önemli katkı yapmıştır. Washington’a, uluslararası iş çevrelerine, … paranın gücüne, iktisatçılar camiasının önde gelenlerine karşı koymuş ve sonunda haklı çıkmıştır. Tarih onu hem büyük bir başkan hem de bir bağımsızlık kahramanı olarak anacaktır.

Filipinler’den Walden Bello’ya göre ise, “Kirchner, neoliberalizmin [Latin Amerika’daki] krizinin yarattığı ve… uluslararası finansal kuruluşlarla baş eden örnek şahsiyetlerden biridir.”

Weisbrot ve Bello, Kirchner’in ilericiliğini, uluslararası sermayeye karşı izlediği çizgiye bağlıyorlar. Bu çizgi, Arjantin’in IMF programlarına ve neoliberal reçetelere tam teslimiyetinin sonucunda sürüklendiği bunalımlara tepki olarak oluşmuştur. Arjantin ile Türkiye’nin öyküleri arasında bu bakımdan hem benzerlikler hem de farklar var. Benzerlikler, 1999-2001/2002 yılları arasında her iki ülkeyi küçülmeye, bunalıma sürükleyen koşullarda gözleniyor. Farklılıklar ise, krizin dip noktasından sonra ortaya çıkıyor. Türkiye, krizin içinde ve sonrasında IMF reçetelerinin sadık bir takipçisi olmuş Arjantin ise bu reçeteleri reddetmiştir. Ve bu “aykırı tepki”nin mimarı, büyük ölçüde Nestor Kirchner olmuştur.

***

Geçen yüzyıl son bulurken iki ülkede izlenen IMF modeli büyük benzerlik taşıyordu ve iktisatçılar arasında krizlerin bu modelden kaynaklandığı hususunda yaygın anlaşma vardır. Krizin dip noktasına Türkiye 2001’de, Arjantin 2002’de ulaştı ve dış borçların ödenemeyeceği anlaşıldı. Türkiye’de kriz yönetimi de IMF’ye devredildi. Bankaların özel dış borçlarını devlet üstlendi bu borçlar IMF’nin Hazine’ye açtığı krediler tarafından ödendi. Neoliberal reçetelerin yarattığı toplumsal gerilim, AKP’nin seçim zaferi ile sonuçlandı. Ne var ki, AKP hükümetleri de yeni kredilerle desteklenen IMF anlaşmalarını Mayıs 2008’e kadar sürdürdü.

Arjantin’de ise, 1999-2002 yıllarında IMF reçetelerine ve krizin parababaları tarafından yönetilmesine karşı çok güçlü, örgütlü bir halk muhalefeti doğdu. 2003 seçimlerine neoliberal modelin temsilcisi olarak katılan Carlos Menem, şiddetli halk direnmesi sonunda ikinci turdan çekilmek zorunda kaldı ve fazla tanınmayan bir siyasetçinin, Nestor Kirchner’in başkanlığına yol açtı. Sol kanattan bir Peronist olan yeni Başkan seçim kampanyasında halk muhalefetinin sözcülüğünü üstlenmişti. Ancak, Latin Amerika siyasetçilerinin çöplüğü, davalarına ihanet eden ilericilerle dolup taşmaktadır. Güç odakları Kirchner’in de bu geleneksel yolu izleyeceğini bekliyorlardı. Yanıldılar.

***

İlk aykırı adım, Arjantin’in 84 milyar dolarlık dış borcunu ödemeyi reddetmesiyle başladı. Kirchner alacaklılara şu öneriyi götürdü: Borç senetlerinin anaparasının üçte ikisi silinecek kalan bedel yeniden yapılandırılacaktı. IMF’nin baskılarına, “sizin alacaklarınızı da dondurabiliriz” yanıtı verildi. IMF geri çekildi. Alacaklıların yüzde 60’ı bu öneriyi kabul ettiler.

Sonraki yıllarda karı-koca Kirchner’ler bu çizgiyi sürdürdüler. İlk öneriyi kabul etmeyenlere, yedi yıl sonra aşağı yukarı aynı koşullarda (borcun üçte ikisini silen) bir öneri daha getirildi. Ölü tahvilleri hiç pahasına toplayan ve uluslararası yargıya (ve bu arada Dünya Bankası’nın tahkim kuruluşu olan ICSID’a) alacak davaları açan (ve “akbaba fonları” olarak anılan) batıkçı spekülatörlerle mücadele sürdürüldü. Rezervlerden 6.5 milyar dolarlık bir bölümünün devletin dış borç ödemeleri için Arjantin Hazinesi’ne devredilmesine karşı çıkan Merkez Bankası Başkanı istifaya zorlandı. Neoliberalizmin dokunulmaz dogma’larından biri olan “merkez bankalarının özerkliği” saplantısına da ağır bir darbe indirilmiş oldu.

***

Uluslararası sermayeye başkaldırmanın maliyeti, sonuçları ne oldu? Neoliberalizmle uyumlu giden Türkiye’yi “âsi” Arjantin’le karşılaştıralım. IMF verilerini kullanan aşağıdaki tabloya bakalım.

Arjantin-Türkiye Ortalama Yıllık Büyüme (%) ve Cari Denge (Milyar $)

Tablodan üç saptama çıkıyor. İlk sütun bir önceki krizin dip noktası (Arjantin için 2002, Türkiye için 2001) ile dünya ekonomisinin yükseliş konjonktürünün zirvesi olan 2007 arasındaki büyüme hızlarını karşılaştırıyor: Yıllık ortalamalar Arjantin için yüzde 8.9, Türkiye için yüzde 7.1’dir. IMF ile uyumlu Türkiye, “Kirchner Arjantini”nin gerisinde kalmıştır.

İkinci sütun, heri iki ülke için geçerli olan canlanma döneminin (2003-2007’nin) cari dengelerini, büyümenin dış maliyetini ortaya koyuyor. AKP’nin “altın yılları”nın büyüme ivmesi kesintisiz (ve birikimli 117 milyar dolara ulaşan) dış açıklarla gerçekleşmiş Arjantin ise, aynı dönemde toplam 28 milyar dolar dış fazla vermiştir.

2008-2009 kriziyle birbirine zıt dış bağlantılar içinde karşılaşan iki ekonominin son iki yıldaki milli gelir hareketlerini son sütun gösteriyor: Türkiye yıllık ortalama yüzde 2 oranında küçülmüş, Arjantin ise (yavaşlayan bir tempoda) büyümeyi sürdürmüştür.

***

Nestor ve Cristina Kirchner’ler, Latin Amerika’nın ilerici rejimleriyle sağlam dayanışma oluşturmuşlar askeri dikta yıllarının katillerine, işkencecilerine yargı yolunu açarak, ülkelerinin ilerici, demokrat insanlarıyla aynı safta yer almışlardır.

“Dünyanın ağababalarına başkaldıranlar”ın ekonomik çöküntüye mahkûm olmadıklarını yürekli bir lider olarak Nestor Kirchner gösterdi. Toprağı bol olsun…