Garip Bir Program

Ekonomi medyası Orta Vadeli Program’ı sabırsızlıkla bekliyordu. Nihayet Ali Babacan açıkladı ama, ortaya çıkan belgeye bir “program” demek güçtür.

Yakın geçmişe kadar Türkiye ekonomisinin beş yıllık planları ve yıllık programları Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından hazırlanırdı. Bu metinler yoğun bir teknik çalışmanın ekonometrik tahminlerin, model çözümlerinin nihai ürünleri olurlardı. Planlama anlayışının çok aşındığı dönemlerde bile, DPT’nin Türkiye ekonomisine ilişkin bulgularından, öngörülerinden daima birşeyler öğrenir bunları ciddiye alırdık.

Ali Babacan tarafından kamuoyuna sunulan “program” ise, 25 sayfası herkesçe bilinen istatistiklerden ve üstünkörü hazırlanmış öngörülerden türetilen renkli grafiklerden, 9 sayfası ise, alt alta sıralanan ara başlıklardan oluşan 34 sayfalık bir belgedir. Belgenin, metin bölümlerinin ilk ve son sayfalarını saymazsak, Türkçe tek bir cümle bile yoktur sadece aşağıda örneklerini vereceğim ara başlıklar, ifadeler vardır. Babacan, Program’ı sunduğu medya mensuplarını ya ciddiye almamış onlara bu belgenin teknik, nicel arka planını aktarmak zahmetine hiç girmemiştir. Ya da böyle bir “arka plan” esasen yoktur.

***

Bu özelliklerine rağmen Orta Vadeli Program’ı ciddiye almalıyız. Zira, belgedeki dokuz sayfalık metin, Türkiye’yi yönetenlerin ekonomiyi 2008-2009 bunalımına sürükleyen etkenlerden hiçbir şey öğrenmediğini krizin temel nedeni olan neo-liberal reçeteleri, hiçbir revizyon gereği görmeden tekrarlayıp durduklarını göstermektedir.

Belgeden örnekler verip, kısaca tartışalım:

“Özel sektör öncülüğündeki büyümeyi desteklemek,… böylece ülkemizin refah düzeyini artırmak.”

Bu ifadeler, “Orta Vadeli Programın Temel Hedefleri” başlığı altında, harfiyen bu biçimde yer alıyor. (Tekrar edeyim: Metin, cümlelerden değil, bu tür ara-başlık ve ifadelerden oluşuyor.)

ABD’den Çin’e kadar uzanan geniş bir coğrafyada, krize karşı alınan önlemlerin içinde devlet harcamalarının altyapı yatırımlarına ve sermaye stokunun yenilenmesine yönelmesi kritik bir öncelik taşımaktadır. Bu tür çözüm arayışlarına hiç ilgi duymayan bizimkiler ise, milli gelirin yüzde 17.5’ine inmiş olan bir sermaye birikimi ortamında hâlâ “özel sektör öncülüğünde büyüme” klişesini tekrarlıyorlar.

“Yapısal reformları hayata geçirmek …esnek istihdam biçilerinin yaygınlaştırılması, …sağlık hizmet ve harcamalarının etkinleştirilmesi,…tarımsal desteklerin yeniden düzenlenmesi”

Program’ın “temel hedefleri” arasında tekrarlanan “yapısal reformlar”a gelince, Türkiye’nin bilgili ve bilinçli emekçileri bu yaveyi her gördüklerinde, “başımıza yine neler gelecek” diye endişelenirler. Eski zamanlarda “reform” terimi, halktan yana toplumsal dönüşümler için kullanılırdı. Bugünlerde, emek-karşıtı her değişikliğin adı “reform” oldu.

“Yapısal reformlar”ın kapsamı, daha sonra içeriği açıklanmadan sıralanıyor: Düşündükleri, şüphesiz, sağlık hizmetlerinin piyasalaşması ve köylüye dönük desteklerin tırpanlanması doğrultusunda olacaktır. Niyetleri, “esnek istihdam” formülünde açığa çıkıyor. Bu ifadeyle, işgücü piyasalarında emeği sermayeye karşı koruyan tüm kurumsal, yasal düzenlemelerin adım adım tasfiyesinin hedeflendiğini artık herkes bilmektedir.

“Büyümenin kademeli bir biçimde potansiyel düzeyine yükselmesini sağlamak”

Bu ifadedeki kritik terim, “potansiyel büyüme” kavramıdır. AKP, orta vadede, Türkiye ekonomisinin büyüme hızını “potansiyel büyüme” oranına çıkarmayı hedefliyor. Bilmeyenlere söyleyelim: Neo-liberal dönemde Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızı yüzde 4.5 civarında olmuştur. AKP de bununla yetiniyor potansiyel büyümeyi, daha yüksek (örneğin 1960’ı izleyen yirmi yıldaki gibi yüzde 7’ye yaklaşan) bir eşiğe çıkarmayı düşünmüyor. Sermaye birikimini, tasarruf oranlarını, teknolojik gelişimi planlayarak büyüme hızını yukarı çekmek gibi bir perspektifi yok. Esasen Orta Vadeli Program’da 2012’ye kadar öngörülen büyüme hızlarının gerçekleştiği varsayılırsa, 2003-2012 döneminin tümü içinde Türkiye ortalama olarak yılda sadece yüzde 3.5 oranında büyümüş olacaktır. İşte AKP gözlükleriyle Türkiye ekonomisi: On yılda yüzde 3.5 büyüme ve sonraki yıllarda bunu sadece bir puan (yüzde 4.5’e) yükseltme hedefi…

“Kamunun elektrik dağıtımı ve şeker üretimi alanlarından tamamen çekilmesi, telekomünikasyon ve liman işletmeciliklerindeki payının azaltılması”

Geçmiş özelleştirmelerin büyük çoğunluğunda olduğu gibi, bu “reform” başlığı, siyasi iktidarın “yarenler” takımına kaynak aktarma çabalarının bir halkasıdır. İki yıl sonrasında bütçe açığına katı sınırlar koymayı hedefleyecek olan “mali kural uygulaması”na kaynak sağlamanın bir yolu, burjuvazinin vergilenmesi değil, kamu varlıklarının satışı olacaktır. Sözü geçen özelleştirmelerin bu hedefe de katkı yapması umuluyor.

***

Bu garip “program”, IMF’ye verilmiş bir mesaj olarak da okunabilir: “Ekonomiye tamamen sizin gibi bakıyoruz.” Bu “mesaj”ın sonunda, IMF’nin “doğru yolda olan ülkelere” hiçbir koşul aramadan sağladığı, esnek kredi hattı diye adlandırılan kaynaktan 30 milyar dolar civarında bir kredi sağlanırsa şaşmamak gerekir. Bu da AKP’yi erken seçimlere taşıyacak kritik bir destek olacaktır.