Faşizm üniversitelere saldırıyor

Faşizm, tam olarak yerleşmek için üniversiteleri de “işgal etmek” zorundadır. Almanya’nın klasik faşizmi iyi bilinir: Profesörler atıldıktan sonra kitapları topluca yakılır. 

Günümüze uzanalım ve güncel iki örneğe göz atalım: Hindistan’ın Hindu (“Hindutva”) faşizmi ve Türkiye’nin İslamcı faşizmi… 

Bu iki faşizm türünün (ve liderlerinin) ayna yansımaları kadar benzeştiğine önceki yazılarımda değinmiştim: “Aşina Olduğumuz Bir Portre”, Türkiye’nin Faşizmleri ve AKP, (İmge, 2015), ss. 260-263 ve “Hindistan’da Seçim: Faşizme Doğru Bir Adım”, soL Haber, 31 Mayıs 2019. 

JAWAHARLAL NEHRU ÜNİVERSİTESİ’NE FAŞİST SALDIRI: JAYATİ GHOSH ANLATIYOR

İki hafta önce Hintli meslektaşımız Jayati Ghosh’tan çeşitli ülkelerden bilim insanlarına hitap eden bir ileti aldım. Ülkesinin önde gelen solcu iktisatçılarındandır. İletinin bazı bölümlerini aktarıyorum:

Delhi’deki üniversitemizde, Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nde (JNU’da) bir kriz var: 5 Ocak’ta iktidar partisi BJP ile bağlantılı sağcı bir güruhun önceden planlanmış bir saldırısıyla karşılaştık.”

Şu anda güvendeyiz; fakat bazı öğrenci ve meslektaşlarımızda ciddi yaralanmalar var. Saldırıdan bir saat önce JNU yerleşkesinde yönetime yakın olan bazı fakülte mensuplarının yüzlerce saldırganı örgütlediklerini, teçhiz ettiklerini bizzat gördüm.”

Sağcı güruh önce öğrenci ve öğretim üyelerinin barışçı bir toplantısını taşladı; toplantıdakilere saldırdı. Yerleşkedeki dış ışıklar üç saat boyunca söndürüldü; saldırı kolaylaştırıldı. Yurtlara girildi; kadınlar dahil öğrenci odalarının kapıları zorlandı. Pencereler, mobilya, araçlar tahrip edildi.”

Solcu ve Müslüman öğrencileri tespit ettiler; dövdüler. Kadın öğrencileri, öğretim üyelerini kovaladılar; dövdüler. Meslektaşım Sucharita’nın başına tuğla atıldı. Bir diğeri demir boruyla dövüldü; kan kaybederek baygın yatarken tekmeleniyordu. Öğrenci derneği başkanı ağır şiddet gördü; kan kaybediyordu; cankurtaran engellendi.”

Güvenlik görevlileri ve polis olayları seyretmekle yetindi ve üç saat sonunda saldırganların JNU yerleşkesinden serbestçe çıkışına göz yumdu. Üniversite yönetimi, polis ve BJP, olayların iki farklı öğrenci grubu arasında bir çatışma olduğunu ileri sürüyor. Tümüyle yalandır; önceden planlanmış, devlet-destekli bir terör söz konusudur. Saldırı hazırlıklarını ve olayları içeren çok sayıda e-posta, WhatsApp mesajı, video ve fotoğraf suçluları belirliyor.”

Bu korkunç çılgınlık Nazizmin bir 21’nci yüzyıl kopyası mıdır? Beni iyimser kılan şey, öğrencilerimizin cesareti ve bilgeliğidir. Öğrenci derneği başkanı Ayşe’nin dün akşam hastaneden taburcu edildikten hemen sonra söyledikleridir: ‘Bizlere vurulan her demir çubuğa, tartışma ve düşünce ile karşılık vereceğiz ve JNU’nun demokratik kültürünü koruyacağız.’”

Jayati Ghosh, iletisinde meslektaşlarından, JNU Rektörü’nün görevden ayrılmasına dönük bir destek istemekteydi. 

Geçen hafta, dünyanın farklı üniversitelerinden akademisyenler olarak, bu Rektör’ün görevden ayrılmasına dönük bir çağrı yayımladık. Çağrıda, “öğretim üyelerini ve öğrencilerini böylesine bir terörle karşı karşıya bırakan ve üniversitesinin akademik ve diğer işlevlerinin baltalanmasından sorumlu olan bir rektörün görevinde kalamayacağı” vurgulanıyordu. 

Son göz attığımda Türkiye’den bilim insanları da dahil 63 imzacı vardı. Sayı, herhalde artmaktadır. 

VİJAY PRASHAD AYNI SALDIRIYI ANLATIYOR

Jayati’nin iletisinde sözü geçen öğrenci derneği başkanının adı Aishe Ghosh’tur. “Aishe”nin okunuşu bizim bildiğimiz Ayşe’dir; ben de okunduğu gibi yazdım. Ama, bu genç kadının Batı Bengal’li ve (ana-baba adlarına bakarsak) Hindu kökenli olduğunu Hindistan’dan bir başka Marksist yazar Vijay Prashad’dan öğrendim.

Vijay Prashad, Tricontinental Institute for Social Research’ün yöneticisi, aynı zamanda BirGün yazarlarındandır. 16 Ocak tarihli Globe Trotter’da yer alan bir yazısında Ayşe Ghosh’tan ve JNU’ya yapılan faşist saldırıdan söz ediyor. Yazıdan bazı aktarmalar alıyorum. 

Ayşe Ghosh, Eylül 2019’da Sol Birlik platformundan JNU Öğrenci derneği başkanlığına seçilmişti. Maskeli kişilerin 5 Ocak’taki JNU saldırısı sonrasında başı sargılı, kolu askıda basın karşısına çıktı. Defalarca demir çubuklarla dövüldüğünü; linç girişimi ile karşılaştıklarını; bunlara rağmen bir adım bile geri çekilmeyeceklerini söyledi.”

Öğrenci mücadeleleri ve toplumsal baskılar JNU gibi merkezî üniversitelerde öğretim maliyetlerini düşük tutabilmekte ve farklı sınıfsal kökenlerden en seçkin öğrencileri çekebilmektedir. Ayşe Ghosh gibi öğrenciler, bu direnmeyi örgütlediler ve üniversitelerinin demokratik niteliğini korumanın mücadelesini üstlendiler. Bu nedenle de aşırı sağın hedefi oldular.” 

Olaylardan on gün önce İçişleri Bakanı Amit Şah, Sol’u bölücü çete olarak suçlamış; cezalandırılması, ders verilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Hükümet de JNU olaylarında Sol’u sorumlu gösterdi; Yeni Delhi polisi doğrudan doğruya Ayşe Ghosh’u suçlamaya kalkıştı. Mağdurlar ise saldırganların iktidar partisi BJP’nin öğrenci örgütü olan ABVP üyeleri olduğunu biliyorlar; bazıları belirlendi; adları sosyal medyada duyuruldu.”

Hindistan ve Türkiye’nin İçişleri Bakanları’nın söylemleri arasındaki yakın benzerliğe de dikkat çekelim. Faşizm, aynı dili ve aynı siyasetçi tiplerini üretmektedir. 

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ, SBF’DEKİ FAŞİST SALDIRILARA DİKKAT ÇEKİYOR

Faşizm, adım adım Türkiye üniversitelerini de işgal etmektedir. Uzunca bir süre İslamcılar hak etmedikleri akademik kadrolara sızmaktaydı. Bu bozulma YÖK ve Cumhurbaşkanı işbirliğiyle “tepeden”, rektör atamalarıyla desteklendi. 2016 sonrasında KHK’larla tasfiye, ilerici, solcu akademisyenleri öncelikle hedefledi. 

Bu adımlar “işgal”i tamamlayamadı. Hindistan’daki JNU gibi, Türkiye üniversitelerinde de öğrencileri ile, geçmiş birikimlerini koruyan akademik kadroları ile faşizme direnenler hâlâ var. “İşgal”, faşistlerin saldırılarıyla (mümkünse) tamamlanmalıdır.

“Özel hedef” olanlardan biri Siyasal Bilgiler Fakültesi, Mülkiye’dir. Akademik mesleğimin hemen hemen tümünü yaşadığım bu muhteşem kurum, KHK tasfiyelerinde en ağır yara alanlardan biridir. Yetmediği için dıştan örgütlenen faşist saldırılara hedef olmaktadır. JNU olayı ile yakın benzerlikler söz konusudur.  

Bu saldırılardan birine katılan; silahını Mülkiye’ye doğrulturken fotoğrafı çekilen bir kişi bu yakınlarda SBF’ye asistan olmuş. Üstelik, geçen yılın sonlarında tekrarlanan faşist saldırıların yankıları tazeyken… Mülkiyeliler Birliği de bu gelişmeleri bir bildiri ile kamuoyuna duyurmuş. Bazı bölümlerini aktarıyorum.

Silah Doğrulttuğu Fakülteye Asistan Oldu başlığı ile yansıyan haber Fakültemizin geleceğine ve öğrencilerimizin can güvenliğine ilişkin kaygılarımızı derinleştirmiştir.”

İki ay önce Mülkiye’nin 160. yılı sempozyumunda özel güvenlik görevlileri Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerini cop kullanarak darp etmiş; kendini ülkücü olarak tanımlayan bir grup, öğrencilerimize saldırmış; araya girmek isteyen öğretim üyelerimizi yaralamıştı.  Doğrudan idarenin sorumluluğunda olan özel güvenlik görevlilerinden öğrencileri darp edenler ve diğer saldırganlar hakkında bir soruşturma başlatıldı mı? Ne yazık ki olumlu yanıt veremiyoruz.” 

Bu kampüse mezunlarımız güvenlik gerekçe gösterilerek alınmıyor. Bilimsel toplantılara, öğrenci-mezun buluşmalarına izin verilmiyor. Ama bir grup, pala, bıçak ve ateşli silah sokabiliyor. Öğrencilerimizin duayen hocalarımızdan Alaeddin Şenel ile yaptıkları bilimsel toplantı kriminalize edilirken silahlı, saldırgan grup üyeleri hangi saikle korunmaktadır?

Bu atmosferde üniversite yaşayamaz, bu atmosferde fikirler çoğalamaz. Üniversitenin üniversite haline gelebilmesi için bu atmosferin sonlandırılması gerekir.”

Öğrencilerimizin can güvenliğini, öğretim üyelerimizin anayasal haklarını güvenceye almak idarenin sorumluluğundadır. Mülkiyeliler Birliği olarak bilim ocağımız Fakültemizi savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz.”

*** 

Hindistan’da, Türkiye’de ve benzer pek çok ülkede üniversiteler faşist yöneticilerin ve güruhların saldırıları ile karşı karşıya. JNU’da Ayşe Ghosh gibi öğrenci liderleri; SBF’de saldırılara göğüs geren ilerici öğrenciler, onları sahiplenen hocaları ve Mülkiyeliler Birliği var oldukça, direnmeyi sürdürdükçe faşist işgal tamamlanamayacaktır.