Farklı Ülke Grupları, Farklı Reçeteler

AKP hükümetinin kriz ortamını IMF'nin kanatları altında geçiştirmek istediği ortaya çıkmıştır. Daha önce bu köşede açıkladım: Kasım ayında IMF'ye sığınan Macaristan, Ukrayna ve Pakistan anlaşmalarının bir benzeri Türkiye için de geçerli olacaktır.

Bayram öncesinde Reuter'den sızan haberlere göre, tümüyle talep kısıcı maliye ve para politikalarından oluşan bir stand-by üzerinde ana hatlarıyla anlaşma sağlanmak üzeredir. AKP'ye de küçük bir ödün verildiği anlaşılıyor: Merkezî bütçeden yerel yönetimlere aktarılacak kaynaklarda öngörülen kısıntılar Mart seçimi sonrasında başlatılacakmış.

Dış kaynak girişlerindeki düşme, hatta bazı kalemlerin "net çıkış"a yönelmesi sonunda üretim ve istihdam hızlı gerilemeye başladı. Bu ortamı daha da kısacak olan maliye-para politikaları uygulanırsa, gerileme, çöküşe dönüşebilecektir. Bu gidiş içinde iktidarca tasarlanmakta olan politika öğelerini Mustafa Eberliköse, www.sendika.org sitesinde yayımlanan "Patronlarla işçiler arasında AKP'nin yarattığı yedi fark" başlıklı yazısında özetliyor ve bunların emeğe karşı açıkça sermayeyi kayırmayı hedeflediğini ortaya koyuyor. Fırsat buldukça "işgücü piyasalarındaki katılıkları azaltmayı" isteyen IMF, bu önlemleri de şüphesiz alkışlayacaktır.

Peki, başkaları ne yapıyor? IMF kapısını çalmamış olan "yükselen piyasa ekonomileri"ne bakalım. Buralardaki tipik tepki, dış dünyadan gelen daraltıcı ivmeyi, iç piyasayı canlandırmayı hedefleyen para-maliye politikalarıyla telâfi etmektir. Çevredeki en büyük ekonomilerden beşinde, Çin'de, Hindistan'da, Brezilya'da, Güney Kore'de, Arjantin'de durum böyledir. Bu politikalar, emperyalist devletler tarafından da destek görmekte teşvik edilmektedir.

***

Bazı çevre ekonomilerinde kaskatı IMF programları, diğerlerinde (yine metropol devletlerinin desteğinde) tamamen zıt doğrultuda yönelişler... Bu uyuşmazlıklar nasıl açıklanmalı?

Metropol sermayesinin iki farklı gereksinimi rol oynamaktadır. Üretim gerilemelerinin derdine düşen ABD, Avrupa, Japonya sermaye grupları, büyük çevre ekonomilerinin iç talebi genişletici parasal ve mali politikalar izlemesini teşvik ediyorlar. Şu şartla ki, talep pompalamasının dış denge üzerindeki etkileri, bu ülkelerin uluslararası finans kapitale karşı yükümlülüklerini (yani dış borç servisini) aksatmasın... Yukarıda örnek verdiğim Çin, Hindistan, Kore, Brezilya, Arjantin, bu özellikleri taşıyan ekonomilerdir. Son yıllarda cari işlem fazlaları vermişlerdir veya (Hindistan'da olduğu gibi) en azından dış dengeye yakın konumdadırlar. Dahası, bu ülkelerin dış borç yükleri uluslararası finans kapital için baş ağrısı yaratmayacak, ılımlı boyutlardadır. Citigroup'un tahminlerine göre, 2009'da bunların (ticarî borçlar hariç) dış borç servis yükümlülüklerinin resmî rezervlere oranı (beş ülke ortalaması olarak) yüzde 25'tir. Emperyalist metropollerin bunlar için telkin ettiği "borç yükümlülüklerinizde sorun yoktur iç talebi pompalayın, bizden ithalatınız artar durgunluğa çare olur" reçetesi, bu saptamalara dayanır.

2008'de IMF kapısını çalmak zorundaki ekonomilere gelince, bunların ortak özelliği kriz ortamına kronik, sürekli, yüksek oranlı dış açıklarla ve yüksek dış borçlarla girmiş olmalarıdır. Pakistan verileri sunmayan Citigroup tahminlerine göre, 2009'un dış borç servis yükümlülüklerinin rezervlere oranı, Macaristan, Ukrayna ve Türkiye ortalaması olarak yüzde 156'dır. Uluslararası finans kapital açısından bu ülkelerin izlemesi gereken öncelik, dış borç servisinin aksamamasıdır. Bu nedenle, cari açıklarını düşürmeleri, hatta bunları dış fazlaya dönüştürmeleri gerekir. Uluslararası finans kapitalin çıkarlarını korumak IMF'ye düşer. Reçete açıktır: "Talebi bastırın, cari açığı azaltın mümkünse dış fazlaya gidin dış borçlarınızın kesintisiz finansmanını böylece üstlenin..."

***

Türkiye'yi 2008 krizine sözü geçen kırılgan konumda sürükleyenler, emperyalizmdir başta IMF, onun üst organlarıdır toplumun kaderini uluslararası finans kapitale teslim eden siyasî iktidarlardır onları yönlendiren Türkiye burjuvazisidir.

Türkiye'nin emekçi sınıflarının bu iflâs sürecine katkıları olmamıştır. Şimdi IMF programı aracılığıyla krizin maliyetini üstlenmeleri isteniyor. Kabul edilemez.

Etkili, denenmiş savunma mekanizmaları yedektedir. Malezya, Rusya, Arjantin bazılarını uyguladı olumlu sonuçlar aldılar. Çin ve Hindistan savunma araçlarının önemli bir bölümünü korudukları için krizlerden en az etkilenen çevre ülkeleri olarak ortaya çıktılar.

Bunalım koşullarında halk direnmesinin örgütlendiği Arjantin'de, krizi sola açık iktidarlar izledi. 2001 krizinin yönetimini IMF'ye ve burjuvaziye devreden Türkiye'de ise halk sınıfları gericiliğe teslim oldu iktidar, siyasî İslâm'a devredildi.

Geçmişten ders alacaksak, ilk adım, "IMF'ye hayır"dan geçiyor.