Eski Teraneler, Bilinen Doğrular

Hâlâ aynı teraneyi geveliyorlar: "1990 sonrası kayıp yıllardı 2001 sonrasının reformları ekonomiyi sağlığa kavuşturdu. Küresel krizi bu sayede hafif atlatıyoruz."

Onlar bu saçmalıkları sürdürdükçe biz de bildiklerimizi tekrarlayacağız: "Makro-ekonomik politikalarda IMF'ye tam teslimiyet emek-karşıtı kurumsal düzenlemeleri kesintisiz sürdürerek sermayenin genel çıkarlarını pekiştirmek bu çerçevenin imkân verdiği her durumda iç ve dış İslâmî sermaye gruplarını özel olarak gözetmek... AKP'li yıllarda ekonominin yönetimine damgasını vuran ana öğeler bunlardı."

Bu yaklaşımın zorunlu sonucu, ekonominin genişleme-durgunlaşma-daralma yönelişlerinin büyük ölçüde dış kaynak hareketlerine teslim edilmesi oldu. Dünya ekonomisinin yükselmekte olduğu 2003-2007 yıllarında bu yöneliş genişleme doğrultusunda gerçekleşti. 2001 krizinin sosyal yansımalarının dip noktasını izleyen bu beş yıl boyunca ekonomiye 186 milyar dolarlık yabancı kökenli sermaye girdi ve AKP çok olumlu uluslararası ortamın nimetlerinden yararlandı.

Neoliberal söylemin iğvasına kapılanlar, bu beş yıllık görüntüyü sürekli bir hal olarak algıladılar ve küreselleşmenin nimetlerini alkışladılar. Bizler ise dünya ekonomisinin çok ciddi çelişkileri ağırlaştırarak genişlemekte olduğunu ve bu konjonktürün foslayarak veya çatırdayarak son bulmasının kaçınılmaz olduğunu vurguladık. Böyle bir dönemece gelindiğinde, dış açık ve dış borç göstergelerinin yüksekliği ve bozukluğu nedeniyle Türkiye ekonomisinin çok kırılgan bir konumda bulunacağını belirttik. Bu kırılgan konuma sürüklenmenin, uluslararası finans kapitalin ve IMF'nin beirleyici katkılarıyla gerçekleştiğini de hep hatırlattık.

Dünya ekonomisinin "iniş" konjonktüründe Türkiye'nin kırılgan konumunun iki kanaldan güçlükler yaratacağı ortadaydı: (1) Sermaye girişlerinin durgunlaşması veya tersine dönüşmesi ekonomiyi doğrudan doğruya daralmaya sürükleyecekti. (2) Yüksek dış borç servisinin karşılanmasında dış açığın finansman gereksinimlerini devre dışı bırakabilmek için uluslararası sermaye ve IMF, siyasi iktidarı daraltıcı makro-ekonomik politikalara zorlayacaktı.

Metropol ekonomilerinde patlak veren finansal krizin çevreye yayılması ortamına (2008 Eylülüne) Türkiye 300 milyar dolar eşiğine ulaşmış dış borç stoku ve (yıllık) 50 milyar dolarlık cari işlem açığıyla yakalandı. Bu göstergelerin düzeyi, oranı, son yıllardaki artış temposu ve niteliği ekonomiyi "kırılgan" yapan tüm ölçütleri fazlasıyla içermekteydi.

***

Türkiye'nin krizi Ekim'de başladı. Kriz dalgasının ilk iki ayı (Ekim-Kasım) için kapsamlı istatistikler elimizde. Bu iki ay içinde yabancı kökenli sermaye hareketleri "eksi" değerlere yöneldi 8.9 milyar dolarlık net çıkış gerçekleşti. 12 ay önce, yani 2007'nin Ekim-Kasım aylarında ise 1.4 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi söz konusuydu. Böylece bir yıl içinde Türkiye ekonomisine, sermaye hareketlerinin "artı" değerlerden, "net çıkış"a dönüşmesi nedeniyle 10.3 milyarlık bir şok taşınmıştır. Bu şok, 2007 milli gelirinin yüzde 1.6'sı oranındadır.

Sermaye hareketlerindeki tersine dönmeden kaynaklanan bu şokun yarattığı iç talep daralması ihracatın gerilemesiyle birleşince kriz patlak verdi. Bu, şimdilik, 2001'deki gibi bir finansal kriz değil üretimi, kapasite kullanımını, milli geliri, istihdamı aşağı işsizliği yukarı çeken bir ekonomik bunalımdır. Bu nedenle, "bankalar batmadı döviz fiyatlarında, faiz haddindeki çıkış, borsadaki iniş sınırlı kaldı krizi hafif atlatıyoruz" diyenler yalan-yanlış konuşuyorlar. 2007'nin son iki ayında sanayide üretim ve kapasite kullanımı yüzde 14-20 arasında değişen oranlarda gerilemiştir. Ekonomi hızla daralmaktadır ve bu, ağır bir krize işaret eder.

***

Öte yandan, daha önce değindiğim "bir cankurtaran etkeni" süregelmektedir. Türkiye ekonomisine Ekim-Kasım 2008'de 9.8 milyar dolarlık kayıt-dışı döviz girmiştir. 2007 milli gelirinin yüzde 1.5'i oranına ulaşan esrarengiz bir akım söz konusudur. Bu akım yabancı sermaye çıkışlarının etkisini telâfi etmiş yabancı, yerli ve kayıt-dışı tüm sermaye hareketlerinin toplamını pozitif alana (2.2 milyar dolarlık "net giriş"e) çekmiştir. On iki ay öncdesine göre yüzde 60'a yaklaşan bir daralma yine vardır ancak, burada pozitif bir akımın tersine dönmesinden değil düşmesinden söz ediyoruz.

Hesap hatası mı? Kara para mı? Gizli kasalardan bankalara döviz akışı mı? Kökü dışarda-içerde İslâmî dayanışmanın ürünü mü? Hepsi birden mi?

Ne olursa olsun, bu boyutta bir kaynak, ekonomik bunalımı önleyememiş ancak bir finansal krizin patlak vermesini şimdilik frenlemiştir.