Dünya Ekonomisi 2012: Çevreden Bakışlar

Korkut Boratav'ın “Dünya Ekonomisi 2012: Çevreden Bakışlar” başlıklı yazısı 22 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Üretim, büyüme, sermaye birikimi bakımından emperyalist sistemin merkezi hastadır bir türlü ayağa kalkamamaktadır.

Geçen hafta bu köşede dünya ekonomisinin 2012’deki görünümü üzerinde kısa bir gezinti yaptık ve emperyalist sistemin merkezi (metropol) üzerinde odaklandık. Bugün de çevre ekonomilerinin son on yıllık bilançosuna ayrıntılara girmeden, kuşbakışı göz atalım. Örnek olarak da petrol ihracatçısı olmayan en büyük dokuz çevre ekonomisini alalım. Türkiye de bu gruba girer ve bu nedenle (diğerleriyle birlikte) G20’de yer alır.

Aşağıdaki tabloda, IMF verilerinden oluşturulan iki gösterge yer alıyor: Ortalama (yıllık) büyüme hızları ve cari işlem dengesinin milli gelire oranları... Üç döneme bakıyoruz: Son on yılın tümü (2003-2012) uluslararası kriz öncesi (2003-2007) ve kriz sonrası (2008-2012)…
Dört vurgulama ile yetinelim:

(1): Uluslararası krize rağmen çevre ekonomileri büyümektedir.

Son beş yılda emperyalist sistemin merkezinde (metropolde) ana eğilimin küçülme ve (kişi başına milli gelir hareketlerine bakılırsa) yoksullaşma olduğunu geçen hafta bu köşede belirlemiştik. Buna karşılık uluslararası kriz, çevre ekonomilerinin büyüme eğilimine son vermemiştir. Kriz döneminde sadece bir yıl (2009’da) küçülen çevre ekonomileri (Meksika, Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye) vardır ama bunlar da sonraki yıllarda kayıplarını fazlasıyla telâfi etmişlerdir. Büyüme hızları bütün ülkelerde nüfus artışını aşmıştır. Yani, Batı ekonomilerinde gözlenen yoksullaşma olgusu, büyük çevre ülkelerine yansımamıştır.

(2): Krizin yansıması dış bağımlılık dereceleriyle ilişkilidir.

On yıllık (2003-2012’ye ait) ve kriz öncesi/sonrası büyüme bilançolarına bakıldığında üç Asya ülkesi ile Arjantin, diğerlerinden belirgin boyutlarda ayrışıyorlar. Kriz öncesi ve sonrasının büyüme hızlarını (2. ve 3. sütunları), aynı dönemlerin dış açık oranları (sütun 4 ve 5) ile karşılaştırın: Göreli olarak en fazla yavaşlayan ülkeler (Türkiye, G. Afrika, Meksika), 2003-2007’de büyüme ivmesini dış kaynak girişlerine teslim edenlerdir. Buna karşılık, kriz ortamıyla dış fazla (veya Hindistan gibi kabaca dış denge) koşullarında karşılaşan Asyalılar, Arjantin ve Brezilya, uluslararası krizin etkisini daha hafif hissetmişlerdir.

Özetle, dış kaynak girişlerinin beslediği bir büyüme süreci, kalıcı olamamaktadır.

(3): Finans kapital, kriz sonrasında çevre ekonomilerini kuşatmaktadır.

ABD cari işlem açığının uluslararası krizin etkisiyle altı yılda 300 milyar dolar daralması, elbette tüm çevre ekonomilerine de yansıyacaktı. Bazı ülkelerde dış fazlalar azalmış veya cari açığa dönüşmüştür. Diğerlerinde (örneğin Türkiye’de) cari açıklar büyümüştür. Bu bozulmalar (Endonezya hariç) her yerde büyüme oranları aşağı çekilirken gerçekleşmiştir.

Temel etken, Batı merkez bankalarınca pompalanan likiditenin çevre ekonomilerine spekülatif sıcak para ve banka kredileri biçiminde taşmasıdır. Kriz öncesinde dış denge koşullarında emperyalist sistemle bütünleşen Brezilya, Hindistan, Arjantin gibi ülkeler, bu durumdan “kur savaşları” sloganını da kullanarak yakındılar. FED Başkanı Bernanke ise, “ulusal paralarınızın biraz değerlenmesi iyidir” diye ısrar etti. Tasarruf ve birikim dinamizmlerini yitirmiş olan Türkiye, Meksika gibi ülkelerin “günü gününe yaşayan yöneticileri” ise, bu yapay canlanma ortamından hoşnut kaldılar.

Üretim, büyüme, sermaye birikimi bakımından emperyalist sistemin merkezi hastadır bir türlü ayağa kalkamamaktadır. “Kupon keserek yaşayan, parazit, çürümüş” finans kapital ise, sistemin çevresini hâlâ etkileyebilmekte hastalığı yaymaktadır.

(4) Türkiye’nin on yılı: Büyüme bilançosu cılızdır bağımlılık artmaktadır.

En büyük dokuz çevre ekonomisi içinde Türkiye, AKP’nin on yılı içinde “orta halli” bir büyüme eğilimi göstermekte yüzde 4.6’lık bir ortalamayla beşinci sırada yer almaktadır. Bu sıralama, kriz öncesi ve sonrasında da esas olarak değişmemektedir. 2008-2012 dönemi, önceki beş yılla karşılaştırılırsa, Türkiye, büyüme hızı yarı yarıya düşen ve dış açık oranı en yüksek ülke olarak gözleniyor.

Sadece yandaki tablo dahi ortaya koymaktadır ki, “AKP’nin ekonomik başarımı” söylemi, büyük medyanın pompaladığı bir propagandadan, içi boş bir safsatadan ibarettir. Ayrıntılar, durumun daha da vahim olduğunu göstermektedir.