Donald Trump ve diğerleri

Donald Trump, geçenlerde “Maduro rejimini niçin değiştirmeliyiz?” sorusunu yanıtlayan bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı geçen hafta bu köşede aktarmış ve Venezuela hakkında söylediği her şeyin yalan olduğunu belirtmiştim. 

“Patolojik bir yalancı…”

Trump’ın “patolojik bir yalancı olduğu” ortaya çıkmıştır. Washington Post gazetesinde “iddiaların doğruluğu” (“fact checker”) denetimi yapan bir ekip var. Bu ekip, Başkanlık süresi boyunca Trump’ın giderek hızlanan bir tempoyla yanlış ve yanıltıcı şeyler söylediğini, yazdığını belirlemiş. Günlük ortalamalar 2017’de 5,9 iken 2018’de 16,5’e çıkmış. Bu yıl ise (her gün ortalama 22 ile) “tırmanma” söz konusudur.  3 Mart 2019’a kadarki Başkanlık süresi boyunca Trump’ın yalan-yanlış beyanlarının toplamı 9014’e ulaşmış (Washington Post, 4 Mart).

Psikiyatrist Stephen Grosz, bu durumu, “Trump’ın yalanları: Bir psikanalistin teorisi” başlıklı bir yazıda incelemiş (Financial Times, 9 Ocak). Ona göre Trump, “dikkat çekmek için, devamlı onu düşünmemiz için yalan söylemektedir. Kalplerimizde yeri olmadığı için zihinlerimize yerleşmek istiyor.”

Grosz açıklamaktadır ki, 1980’li yıllarda bazı gazetecilere kendisini “Donald Trump’ın basın sözcüsü John Barron” olarak tanıtan kişi aslında Trump’ın kendisi imiş. Bu “hayalî John Barron”, gazetecilere, Trump’ın iş hayatındaki başarılarını, servetini abartmakta; kadınların ona hayranlığını övmekte imiş. Gerçek Donald Trump da 2006’da hayata gelen erkek çocuğuna Barron adını koymuş…

“Tehlikeli bir psikiyatrik vaka”         

İki yıl önce, Donald Trump’a ilişkin teşhisler ve uyarılar daha ciddiydi. Seçim kampanyasından başlayarak Trump’ın davranışlarını, tepkilerini, söylemlerini izleyen çok sayıda psikiyatr, “ruh sağlığı bakımından tehlikeli bir vaka” gözleminde birleşti.

1964 ABD Başkanlık seçimi öncesinde bir grup psikiyatr, Cumhuriyetçi Parti adayı “Barry Goldwater’ın psikolojik olarak Başkanlık yapmaya ehil olmadığını” ileri süren bir bildiri yayımlamıştı. Bildiri, yıllarca tartışıldı ve 1973’te Amerikan Psikiyatri Derneği’nce belirlenen “Goldwater Kuralı” ile sonuçlandı. Bu kural, “psikiyatrların, doğrudan doğruya muayene etmedikleri siyasetçiler vb hakkında klinik bir teşhiste bulunmalarını” meslek etiğine aykırı görmektedir.

2017’de Trump’ı endişeyle gözleyen psikiyatrlar, “Goldwater Kuralı”nı kabul etmekle birlikte, Başkan’a ilişkin uyarılarını, klinik bir teşhis olarak değil, “tehlikeli ruh sağlığı belirtileri” olarak kamuoyuna aktarmayı meslekî bir sorumluluk olarak gördüler.

Önce iki ünlü psikiyatr, (Harvard ve Columbia üniversitelerinden Judith Herman ve Robert Jay Lifton) 8 Mart 2017’de New York Times’ta ortak imzalı bir mektup yayımladı. Burada, “psikiyatrik bir teşhis sunmadılar” ama, gözlemlerinden hareketle Trump’ın “ruhsal istikrarsızlık gösterdiğini;… gerçek ile fantezi  arasında ayrım yapamadığını:…, paranoid komplo [saplantıları] taşıdığını;… bir krizde rasyonel karar verme yeteneğinden yoksun olduğunu” ileri sürdüler.

Mektup, Kongre üyelerine şu çağr  ile son buluyordu: “Gerekli adımları atın ve bizi bu tehlikeli başkandan koruyun!”

Birkaç ay sonra da 27 psikiyatr ve psikolog, 384 sayfalık, Tehlikeli Bir Vaka: Donald Trump başlıklı bir kitap (St Martin’s Press) yayımladı. Önsöz’de şu gerekçe yer alıyordu: “Donald Trump’ın ve psikolojisinin bu ülke için tehlike oluşturduğunu öğrendik ve bunu belirtmemizin bir görev olduğunu düşündük.”  

O yıl, New York Times’ın “en çok satanlar” listesinin üst sırasına çıkan kitaptaki makalelerde, Donald Trump’ın söyledikleri, davranışları, meslekî açıdan yorumlanıyordu. Kitabı tanıtan bir yazıda  (Bill Moyers, AlterNet, 15 Eylül 2017), hekimlerin belirlediği bazı “potansiyel teşhisler” sıralanıyor. Aralarında farklılıklar var; ama yazarların tümü, Başkan’ın psikiyatrik bakımdan sağlıksız ve ülke için tehlikeli olduğu tespitinde birleşiyor.

Cohen’in suçlamaları: Irkçı, dolandırıcı, hilekâr

27 Şubat 2019’da Trump’ın eski avukatı; iş takipçisi ve karışık işlerde sırdaşı olan Michael Cohen, ABD Temsilciler Meclisi’nde ifade verdi. İtiraf özellikleri de taşıyan ifade, şu sözlerle başladı:

“Bu Komite’den, beni ve ailemi Başkanlık makamından gelecek tehditlere  karşı korumasını istemiş bulunuyorum.”

“2007’de Donald Trump için çalışmayı kabul etmiş olmaktan pişmanlık duyuyorum. Bu süre boyunca ona yardım etmiş olmaktan da pişmanım… Vicdanımı dinlemek yerine  Mr. Trump’ın yasa-dışı eylemlerini gizlemeye katıldığım için utanç duyuyorum.”

“Mr. Trump’ın kim olduğunu bilmekten utanç duyuyorum: Irkçıdır. Dolandırıcıdır. Hilekârdır.”

“Her birinizden ve tümüyle Kongre’den peşinen özür dilemek isterim. Bir önceki seferde Kongre’ye Mr.Trump’ı korumak için gelmiştim. Bugün Mr.Trump hakkında gerçekleri anlatmak için buradayım.”

Cohen’in ifadesi altı saat sürdü. İsteyenler zabıtlara ulaşabilir. Tümünü okumayı göze alamadım; gereksiz gördüm. Haber özetlerinden çıkardığım kadarı ile on yıl boyunca Trump’ın  karanlık, suç sınırlarını sürekli zorlayan, kirli dünyasından örnekler anlatılmakta; “patolojik yalancı” ve “tehlikeli bir psikiyatrik vaka” özellikleri doğrulanmaktadır.

Cohen on yıl boyunca Trump adına, iş dünyasından, siyasetçilerden, gazetecilerden, çeşitli uğraşlardan 500 kişiyi tehdit etmiş; şantaj uygulamıştır. Vergi kaçakçılığına, belgelerde sahtekârlığa alet olmuştur. Cinsel ilişkilerde aracılık yapmış; kadınlara para ve “sus payı” ödemiştir. Trump Towers müzakerelerinde Ru  ilgililerle içli-dışlı olmuştur.

Ve diğer tehlikeli zevat…          

En azından vahim kimlik bozuklukları taşıyan bir sosyopat; patolojik yalancı; belki bir psikopat; özel ve iş hayatı şantaja açık; ayrıca şantaj yapmaya yatkın bir kişi ABD Başkanı’dır.

Dahası da var: Başkan’ın “dünya işleri”ni etkileyen; belirleyen çevresi de tehlikeli kişiler tarafından kuşatılmıştır.

En tepede neo-con saldırganlık ile “evangelist” yobazlığın karışımını temsil eden Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo yer alıyor. Bunlar, George W. Bush’a Irak savaşında öncülük yapan Chemney / Rumsfeld ikilisinin bugünkü benzerleri olarak görülmektedir.

Pompeo, Ocak sonunda Elliott Abrams adlı kişiyi, Venezuela Özel Temsilciliği’ne atadı.  Abrams, Reagan’ın “İnsan Haklarından Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı” idi. Ve o görevde “insan hakları” kavramını, aşağı yukarı açıkça “azami sayıda komünist öldürmek” olarak tanımlamıştı.

1980’li yıllarda Salvador, Guatemela, Honduras’taki sağcı diktatörlerin gerçekleştirdiği kitle kıyımlarının, cinayetlerin arka plandaki sorumlusu, destekleyicisi olarak ün yaptı. Nikaragua’daki solcu Sandinista rejimine karşı silahlı ayaklanmanın finansmanında Kongre yasağını çiğnedi; hüküm yedi; Baba Bush tarafından affedildi; göreve döndü.

Abrams’a, verilen “Venezuela sorunu”nu çözme görevi, herhalde Trump’ın açıkça belirttiği gibi, Nikaragua ve Küba’da komünizme son verme hedefi ile de bütünleşecektir.

“Savaş lobisi”nin önde gelen sözcülerinden biri Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’dur. Hakkındaki bilgiler, bu zatın bir  neo-faşist olduğunu gösteriyor. George W. Bush yönetiminde, Irak’taki sahte “kitle imha silahları” senaryosunun mimarlarından biri olarak yer almıştı. ABD solcularına göre “savaş suçlusu” olarak yargılanması gerekirdi. 

Bolton, İran ve Kuzey Kore rejimlerinin silahlı müdahale yoluyla devrilmesine açıkça taraftardır.

New York Times, 22 Mart 2018’de Trump, Pence, Pompeo ve Bolton’u “ABD’nin yakın geçmişi içinde en saldırgan dış politika takımı” olarak nitelendirmişti. Bir yıl geçmeden bu takıma Abrams gibileri eklendi. 

En tepede galiba bir psikopatın, hemen altında yobaz evangelistlerin, neo-faşistlerin, şiddet tutkunu manyakların, savaş kışkırtıcılarının yer aldığı bir ABD… İster istemez Stanley Kubrick’in 1964 tarihli Dr.Strangelove filmindeki ABD akla geliyor: Cinnet sınırında Amerikalı generallerin neo-Nazi bir manyakla birlikte dünyayı nükleer bir savaşa taşıması…

Arada önemlice bir fark var: Bu kez Başkan ve dışişleri ekibi, “cinnet sınırı”nı topluca aşmış görünüyor…