Dış Ekonomik İlişkilerde Artan Gerilim

Zaman zaman “ekonominin gidişatı”nı, Türkiye ile dış dünya arasındaki sermaye hareketlerini izleyerek, değerlendirerek yapıyoruz. Gerekçesini de israrla vurguluyoruz: Ekonominin kısa dönemli genişleme-durgunlaşma-daralma sarkacını belirleyen ana etken dış kaynak hareketleridir. Bu geleneği bugün de sürdüreceğiz. Ve 2011’in ilk üç ayına ilişkin yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerini ve bunların cari işlem açığının finansmanı ile rezerv hareketleri için kullanılan bölümlerini belirleyeceğiz. Ve bunları bir yıl öncesi (Ocak- Mart 2010) ile karşılaştırarak, Türkiye ekonomisinin gelişim doğrultusuna, bazı sorunlarına ışık tutabileceğiz.

Bu incelemeyi aşağıdaki tablo aracılığıyla yapıyoruz. Hatırlatalım ki, kriz, 2010 yılının ilk aylarında son bulmuştu dış kaynak girişleri hızla canlanmıştı ve yılın tümünde milli gelirin yüzde 8.9 oranında artışına katkı yapmıştı.

***

Önce üç farklı biçimde tanımlanan dış kaynak hareketlerinin seyri üzerinde duralım:

İlk üç ayda 13.4 milyar dolarlık yabancı kökenli sermaye girişi, bir önceki yıla göre yüzde 78 oranında artmıştır. Yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin tümünü kapsayan toplam sermaye girişleri ise üç ayda 26 milyar dolara ulaşmıştır. On iki ay öncesine göre artış oranı, yüzde 138’dir. Toplam sermaye hareketlerinden, dış dünyaya net faiz-kâr akımlarını çıkarırsak net kaynak aktarımı elde edilir. Bu anlamdaki dış kaynaklardaki yükselme oranı da çok yüksektir: Yüzde 168…

Birkaç önemli saptama yapabiliyoruz: Birinci olarak, 2010’da dış kaynaklarda gerçekleşen artış daha da hızlanarak süregelmektedir. Bu sürecin arka planında Batı’da (özellikle ABD’de) finansal krize karşı uygulanan parasal genişleme yatmaktadır. ABD Merkez Bankası (FED), faiz oranlarını sıfır civarında tutmakla yetinmemiş piyasalardan 600 milyar dolarlık hazine bonosu alımını kararlaştırmıştır. Böylece artan ve hemen hemen bedavalaşan likidite, çevre ekonomilerindeki finansal araçlara (örneğin Brezilya’da, Türkiye’de, Kore’de borsalara, devlet tahvillerine, hatta doğrudan doğruya mevduata) akarak çok yüksek getiriler sağlayabilmektedirler. İlk üç ayda Türkiye’ye giren 3.9 milyar dolarlık yabancı sıcak paranın kaynağı, büyük ölçüde budur.

Artan dış kaynak girişleri, iç talebi hızla yukarı çekmektedir. Büyüme, bu nedenle kısa dönemde yüksek oranlarda seyredecektir ama, dış kaynaklardaki artışın 2010’un üstünde bir büyüme hızına yol açması beklenemez. Zira, ekonomi tam kapasiteye yaklaştıkça, iç talep genişlemesi, artan boyutlarda enflasyona, finansal varlık fiyatlarına yansıyacak ve (en önemlisi) ülke dışına taşınacaktır. İlk üç ayda cari işlem açığının, bir önceki yıla göre çarpıcı boyutlarda (yüzde 120 oranında) sıçraması bunu gösteriyor. İthalattaki tırmanma, milli gelir artışlarını frenlemektedir.

Astronomik dış kaynak girişlerine rağmen döviz ucuzlamamış tam aksine Mart 2011’de 1 dolar + 1 avro’dan oluışan döviz sepetinin fiyatı on iki ay öncesine göre yüzde 4.6 oranında artmıştır. Zira, cari açığın finansmanı için ülke dışına aktarılan döviz, yabancı sermaye girişlerini aşmıştır. Rezerv birikimi de dikkate alınırsa, toplam sermaye hareketleri piyasalardaki döviz arzını artırmamıştır.

Bir diğer saptama, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketleriyle ilgilidir. Normal koşullarda, yerli sermaye dışarıya çıkar örneğin 2008’de yerli burjuvazi dış dünyaya 15 milyar dolar sermaye aktarmıştı. Kayıt dışı sermaye hareketlerinde ise, orta dönemde girişler çıkışlara (üç aşağı, beş yukarı) denkleşir. Ne var ki, bu iki kalem, hem ilk üç ayda, hem de bir süreden beri net giriş doğrultusunda seyretmektedir. Bu, olağan değildir. Toplam sermaye girişleri, bu nedenle yabancı sermaye hareketlerinin çok üstüne çıkmıştır.

2009 ile Mart 2011 arasında yerli rantiyeler, bankalar, şirketler 19 milyar dolara ulaşan net sermaye girişi gerçekleştirmişlerdir. Bir bölümü, Varlık Barışı ve vergi afları gibi uygulamalarla ilgili olabilen bu durumun önümüzdeki aylarda sürmesi beklenmemelidir. Kayıt dışı sermaye hareketleri, daha da şaşırtıcıdır. Krizin başlangıcı olan Ekim 2008 ile Mart 2011 arasındaki 30 ayın 22’sinde ekonomiye kayıt dışı para girmiş net olarak 23.1 milyar dolarlık kaynağı belirsiz “esrarengiz” fon girişi, döviz piyasaları üzerindeki gerilimi hafifletmiştir. Ekonomik krizin derinleşmesini frenleyen bu “cankurtaran simidi” üzerinde sadece spekülasyon yapabiliyoruz. Türkiye bujuvazisinin bir bölümünün büyük boyutlu bir “kara para aklama” operasyonu veya daha önceki kayıt dışı işlemlerinin temizlenmesi mi? Çalkantılı Arap dünyasından kaçan servet mi? AKP iktidarına iç ve dış kaynaklı destek-dayanışma fonları mı?

***

Son olarak dış kaynak hareketlerinin ana öğelerine bakalım. Tablonun son üç sütunu yabancı-yerli sıcak para hareketlerini ve dış borç yaratan yabancı sermaye girişlerini sunuyor. Yerli aktörlerden kaynaklanan sıcak para girişlerinin, yabancıları aştığı gözleniyor. Bu durumun da önümüzdeki aylarda son bulması beklenmelidir.

İlk üç ayda gerçekleşen yabancı sermaye girişlerinin yüzde 80’i dış borç yaratan türlerden oluşuyor. Dolar/avro çapraz kurları değişmezse, 2011’in ilk üç ayında dış borç stokunun 10.7 milyar dolar artması beklenir. Aralık 2010’a ait dış borç toplamı 290.4 milyar dolardır ve bu rakam Mart 2011’de 300 milyar doları aşmış olabilecektir..

Bunlar, 2011’in başlarında ekonominin dış dünyayla bağlantılarının, sürdürülemez bir gerilim içinde seyrettiğini gösteriyor. Hükümet, “seçime kadar Allah kerim” anlayışındadır ondan sonra “inceldiği yerden kopar…”