Çin: Yeni Bir Hegemonik Güç mü Doğuyor?

Geçen hafta bu köşede "ABD, Çin ve Dolar'ın Geleceği" tartışıldı. Kısaca hatırlatayım: Son on yıl içinde dünya ekonomisinde, Amerika'nın kronik ve giderek artan dış açıkları ile Çin'in kronik ve sürekli artan dış fazlalarının karşı karşıya geldiğini biliyoruz. Çin, artık, ABD'nin en büyük dış alacaklısıdır. Çin'in 2 trilyon (2000 milyar) dolarlık resmi rezervlerinin tahminen dörtte üçü dolara bağlıdır ve yaklaşık 800 milyar doları doğrudan doğruya ABD Hazine bono ve tahvillerinden oluşmaktadır. Bu olgular, Çin yöneticilerini doların değeri üzerinde endişeye sürüklüyor ve Amerikan yönetiminden alacaklarının değer yitirmemesi ve eksiksiz ödenmesi için güvence istemelerine yol açıyor. Dahası, dolar'ın dünya ekonomisinin rezerv parası konumuna son verilmesini gündeme getiriyorlar. Bu, ABD'nin "süper-emperyalist" konumunun ana ekonomik ayrıcalığını tasfiye çağrısı olarak da yorumlanabilir.

Çin'in artan ekonomik gücünden kaynaklanan bu "meydan okuyucu" tavırlar, şu soruları akla getiriyor: Amerika'nın kapitalist dünya sistemi üzerindeki hegemonik konumu son mu bulmaktadır? Çin'in de ön plana çıkacağı yeni bir dünya mı oluşmaktadır?

***

Benzer bir soru, New Left Review dergisinin Mart/Nisan 2009 sayısında, çağımızın önde gelen sosyal bilimcilerinden Giovanni Arrighi'ye yöneltilmiş. Çin odaklı son yapıtı Adam Smith Pekin'de başlığını taşıyan Arrighi'yle yapılan söyleşinin bazı öğelerini geçen ay bu köşenin okurlarıyla paylaşmıştım. Söyleşiyi yapan David Harvey'in Arrighi'ye yönelttiği şu soruyu ise o yazıda ele almamıştım: "Zaman içinde Çin'in yeni bir hegemon olarak ABD'nin yerine geçmesi sizce mümkün değl mi?"

Arrighi şöyle yanıtlıyor: "Çin'in küresel ekonominin yeni bir merkezi olarak ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bu gerçekleşirse, rolü daha önceki hegemonyalardan çok farklı olacaktır. Bir kere, askerî güç, kültürel ve özellikle ekonomik güce göre çok daha az rol oynayacaktır. Ekonominin kozunu, Amerika'nın yaptığından çok daha fazla kullanması gerekecektir."

Çin'in yeni bir hegemonik güç olarak ABD'nin yerine geçmesi, bir fantaziden öteye geçebilir mi? Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde Çin'in yöneteceği dünya, bir yeni emperyalizm mi olacaktır?

Arrighi, bu sorulara doğrudan girmiyor. Bugünkü Çin belki kapitalisttir belki de değil" diyor ve Çin halkının mücadele geleneğinin Çin toplumunu sola kaydırabileceğini ifade ediyor. Böyle bir dönüşüm gerçekleşirse, Arrighi'ye göre, "önümüzdeki 20-30 yıl içinde uluslararası ilişkiler de etkilenecektir."

***

Uzak geleceğe bakan bu tür soruları tartışmanın, tarihin ve bugünün olgularının ciddi bir çözümlemesine dayanıyorsa, hem yararlı, hem de bilimsel olabileceğini düşünüyorum.

Arrighi'nin öngörüleri ise, bence, sorunludur. Bir yandan yakın geçmişin eğilim ve göstergelerine bakarak Çin'in ileride hegemonik bir dünya gücü olacağı öngörülmekte, öte yandan da bu ülkenin kapitalist olmayan bir doğrultuda seyredebileceği düşünülmektedir. Bu iki senaryo, bence, tutarlı değildir.

Son on yılın gelişimlerini geleceğe taşıyarak "hegemonik bir dünya gücü olarak Çin" olasılığının nasıl hayata geçebileceğini kurgulayalım: 19. yüzyılda Britanya'nın üstlendiği "dünyanın atölyesi" rolünü 21. yüzyılda Çin devralmaktadır. ABD-Avrupa'ya karşı, bugünkü krizden de güçlenerek çıkmaktadır. Düşük emek maliyetlerine dayalı ve etkili politikalarla güvenceye alınan rekabet gücü üstünlüğü sayesinde Çin'in tüm dünyaya karşı verdiği dış fazlalar sürecek giderek artacaktır. Dış fazlaların yol açtığı, döviz birikimleri sonunda ve büyük çoğunluğuyla Çin devletine intikal etmektedir. Bu rezervlerin dış yatırımlara dönüşmesi kaçınılmazdır. Devlet yatırımları olduğu için, kâr arayışı değil, stratejik öncelikler önem taşıyacak Çin devleti, giderek, dünyanın ham madde ve enerji kaynaklarının önemli bölümlerine hâkim olacaktır. Arrighi'nin öngördüğü, "ekonomik güce dayalı bir dünya hegemonyası" böyle oluşacaktır.

Bu senaryonun ön-koşulu, Çin'in düşük emek maliyetlerine dayalı rekabet gücünün korunmasıdır. Emeğin en çıplak biçimde metalaştığı işgücünün sosyal güvencelerinin büyük ölçüde tasfiye edildiği ancak, artı-değerin önemli bir bölümünün devlete intikal ettiği bu toplumsal yapı, bazıları gibi, devlet kapitalizmi olarak nitelendirilebilir.

Öte yandan, kapitalizmin bugünkü krizi, Arrighi'nin öngördüğü gibi, Çin emekçilerinin direnmesinin de katkısıyla sosyalist bölüşüm ilişkilerine kısmî bir dönüşe yol açarsa, işgücünün meta niteliğinin egemen olduğu alanlar daralacak düşük emek maliyetlerine dayalı rekabet gücü aşınacaktır.

Bu doğrultuda bir dönüşüm ise, son on yıldaki eğilimlerin sürdürülmesine yani Çin'in dünya ekonomisiyle astronomik dış fazlalar oluşturarak bütünleşmesine imkân veremez.

Sosyalizme kısmî dönüş, Çin'in hegemonik bir dünya gücü olmasına engeldir. Dünya sistemi kapitalist kaldıkça, hegemon güç, kapitalizmden kopamaz.

Peki, dünyanın kapitalizm-dışı doğrultulara yönelmesi halinde? Bu, geleceğe ait bir tartışma konusudur.