Çin anayasası değişirken

Çin Ulusal Halk Kongresi toplanıyor

Çin Halk Cumhuriyeti’nin yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi (UHK), 5 Mart’ta toplanacak.

Beş yılda bir düzenlenen Çin Komünist Partisi (ÇKP) kongrelerinden on dokuzuncusu Ekim’de yapıldı. Her ÇKP Kongresi sonrasında UHK de yenilenir. İlk oturumu önem taşır: Yeni Cumhurbaşkanı ve yeni Bakanlar Kurulu (“Devlet Konseyi”) belirlenir.

ÇKP’nin, Çin’i yöneten “öncü örgüt” olduğu malûmdur. Bu özelliği, UHK için de geçerlidir. ÇKP Merkez Komitesi’nin 26-28 Şubat tarihli toplantısı, UHK Mart oturumunun gündemini de belirledi: Cumhurbaşkanı, Devlet Konseyi adaylıkları ve Anayasa değişikliği önerisi…

ÇKP Ekim Kongresi’nde yeniden ÇKP Genel Sekreteri olan Şi Jinping’in Cumhurbaşkanlığı’na aday olduğu biliniyor; Devlet Konseyi listesi henüz açıklanmadı. UHK’ye taşınacak olan Anayasa Taslağı ise önceden yayımlandı.

Ulusal Halk Kongresi, bu tür önerileri genellikle kabul eder. Yine de, ÇKP yönetiminden gelen ekonomik ve sosyal konularla ilgili kimi yasa önerilerinin UHK’de revizyona uğradığı; stratejik önerilerin (nadiren de olsa) reddedildiği olmuştur. Örneğin, “yasal özel mülkiyet korunur” maddesinin 1998’de Anayasa’ya eklenmesi, uzun tartışmalardan sonra gerçekleşmişti.

Bugün son Anayasa değişikliği üzerinde durmak istiyorum. Bazı tepkileri değerlendirelim.

Anayasa Revizyonu

Anayasa değişikliği önerisi, 25 Şubat’ta Şinhua Haber Ajansı tarafından on bir başlık altında yayımlandı. Bunlardan üçü, Çin’in yakın geleceği için önem taşımaktadır: Cumhurbaşkanı’nın görev süresi uzatılmaktadır; ÇKP öncülüğü vurgulanmaktadır ve yeni bir devlet organı olarak denetim komisyonları tanımlanmaktadır.

Bu üç önemli yeniliğe sembolik önem taşıyan bir öğe de eklenmektedir: “Şi Jinping’in yeni bir dönem için Çin’e özgü sosyalizm düşüncesi” Çin Halk Cumhuriyeti’ne rehberlik eden ilkelere eklenmektedir. Kuramcılara açık, adlarıyla referans verilen diğer ilkeler Marksizm-Leninizm, Mao Zedong düşüncesi ve Deng Şiaoping Teorisi’dir. Şi, böylece, temsil ettiği “düşünce” ile, Mao’nun yanında, Deng’in ilerisinde yer almaktadır. Bu yeniliğin Ekim 2017’deki ÇKP Kongresi’nde Parti Programı’na da eklendiğini hatırlatayım.

Anayasa değişikliğinin diğer öğelerini sıralamakla yetinelim: ÇKP dışındaki örgütleri kapsayan Birleşik Cephe; Etnik gruplar arasında ahenkli ilişkiler, insanlık için ortak bir gelecek inşası, temel sosyalist değerlerin geliştirilmesi, devlet görevlilerinin Anayasaya sadakat yemini, ekoloji ile görevli yeni bir bakanlık, kentlerin yerel yasama yetkilerinin genişletilmesi…  

Çin Anayasası’nın 1983 revizyonunda Cumhurbaşkanı’nın görev süresi iki dönemle sınırlanmıştı. Bu sınırlamaya şimdiki öneri ile son veriliyor. 2002 sonrasında (yazılı olmayan) benzer bir ilkenin, ÇKP Politbüro üyeleri için de kabul edildiğine, 15 yıl boyunca uygulandığına da işaret edeyim.

ÇKP’nin resmî organına göre, Şi’nin Genel Sekreterlik süresinin sınırlanması da son bulacaktır: “ÇKP Genel Sekreterliği, devlet başkanlığı ve başkomutanlıktan oluşan üçlü sistemin bütünlüğü ve iyileştirilmesi için Cumhurbaşkanlığı’nın iki dönemle sınırlamasının kaldırılması” yararlı görülmektedir.Bu değişiklik Çin cumhurbaşkanının ömür boyu görevde kalacağı anlamına gelmemektedir.” (Global Times, 25 Şubat).

Anayasa metnine “ÇKP’nin öncülüğü, Çin’e özgü sosyalizmin belirleyici özelliğidir” ibaresinin eklenmesi önerilmektedir. Parti organına göre, “benzer bir ifade Anayasa’nın girişinde yer alıyordu; ama, dış güçler tarafından desteklenen ve kışkırtılan bazıları bunun geçerliliğini tartışmaya açtı. ÇKP öncülüğünün Anayasa metninde vurgulanması bu nedenle zorunlu oldu.” (Global Times, 25 Şubat).

“Yeni bir devlet organı olarak denetim komisyonları”, aslında “ÇKP öncülüğü” önermesiyle bağlantılıdır. Şi Jinping döneminde bu örgütlenme, yolsuzlukla mücadele kampanyaları sırasında eyaletlerde, kentlerde, taşrada başlatılmıştı. Anayasa’da yer almaması bir yana, biçimsel kurumlaşmasının dahi tartışmalı olduğu anlaşılmaktadır.

Revizyon önerisi “denetim komisyonları”nı anayasal bir kurumlaşmaya dönüştürüyor. Bunlar, kentlerde, eyaletlerde yolsuzluğa karşı mücadeleyi örgütleyecek; var olan yönetim birimlerine karşı özerk olacak; yargı ve güvenlik örgütleriyle işbirliği içinde çalışacak; hiyerarşik yapılanmanın son aşamasında Ulusal Halk Kongresi’ne karşı sorumluluk taşıyacaktır.

Çin’de muhalif sesler

Şi’nin görev süresinin uzatılmasına sosyal medya tepkileri denetlendi. Hong Kong basınında ise “aydınların tepkileri” başlığı altında iki görüşe yer verildi.

Muhalif bir yazar, Li Datong, Ulusal Halk Meclisi’nin Beijing temsilcilerine bir açık mektup kaleme almış:Cumhurbaşkanı’nın görev sınırlaması mutlakçı yönetimi sınırlayan en etkili önlemdi. Kaldırılması Çin’e kargaşa getirecektir. Seçmeniniz olarak bu anayasa değişikliğine karşı çıkmanızı rica ediyorum.”

Siyaset Bilimi ve Hukuk profesörü Çen Jieren’in muhalefeti ise daha ılımlıdır:“Çin’de ülkeyi yönetebilecek yetenekte çok kişi olduğuna inanmalıyız. Çin’in umutlarını bir veya birkaç kişiye teslim etmek gerçekçi olmaz ve Çin halkına güvensizlik ifade eder.” (South China Morning Post, 26 Şubat).

Bu “liberal” muhalefetin sınırlı, etkisiz kalacağı öngörülebilir. Batılı gözlemciler, Şi Jinping’in yakın geçmişin en popüler lideri olduğu hususunda hemfikirdir. Dört yıl boyunca sürdürdüğü etkili, küçük-büyük tüm yetkilileri (“sinekleri ve kaplanları”) kapsayan yolsuzluk kampanyasının Çin emekçileri nezdinde Şi’nin itibarını yükselttiği anlaşılmaktadır.

Batı basınında rahatsızlık

Büyük ve etkili Batı medyası, Şi Jinping liderliğinin en az on yıl daha uzatılmasını tedirginlikle karşıladı. Birkaç örnek vereyim.

Büyük finans basınının önde gelen sözcüsü Financial Times’da “Şi’nin İktidar Hamlesine Karşı Açık Bir Batı Tepkisi Gereklidir” başlıklı imzasız makaleye (25 Şubat) göz atalım:

“Çin, diktatörlüğe kayma riskiyle karşı karşıyadır. Çin’de mutlakçı yönetim, Batı’ya karşı bir meydan okumadır. Şi, ABD ve Avrupa’nın boşalttığı kalkınma alanını bir ‘Çin çözümü’ ile doldurma iddiasındadır. Örneğin Kemer ve Yol Girişimi, gelişmekte olan dünya için, Batı’nın refah getirme tasarımlarından daha iyi bir seçenek olarak sunulmaktadır. Şi’nin yönettiği Çin, Pax Americana’nın yarattığı dünya ile bütünleşmeyi düşünmemektedir. Uluslararası ilişkilerde kendi kurallarını koymakta; Batı-tipi demokrasiden daha üstün gördüğü bir yönetim biçimini izlemekte ve belirli bir kalkınma felsefesini yaymak istemektedir. Batı, temel çıkarlarına öncelik veren açık ve tutarlı bir Çin stratejisi geliştirmeye çalışmalıdır.”

Financial Times’ın iktisat konularındaki başyazarı Martin Wolf da 29 Mayıs’ta aynı konuya dönüyor:

“Kolektif liderlikten mutlakçı yönetime dönüş, Çin’in demokrasiye ilerleyeceği umutlarını çökertmiştir. Ne var ki, son yirmi yılın felaketlerine (Irak savaşına, finansal krize, Trump’a) bakan Çinliler de demokrasinin çok kötü durumda olduğunu düşünmektedir. Bir kere daha sistemler-arası rekabetle karşı karşıyayız: Demokratik ve komünist kapitalizmler arasındaki rekabet… Çin, artık, sadece yükselen bir güç değildir; yanı zamanda stratejik bir rakiptir.”

Son olarak ABD Dışişleri lobisinin etkili dergisi Foreign Policy’de (26 Şubat) Emile Simpson’un makalesine göz atalım. Başlık, yazarın meramını aktarıyor: “Küreselleşme Bir Çin Canavarı Yaratmıştır”.

Simpson’a göre Şi Jinping’in diktatörlüğe adım atması, “Pax America’ya tabi barışçı bir döneme, ‘tarihin sonu’na geçiş beklentisini çökertmiştir. Bu beklenti, demokrasi ile kapitalizmin el ele yürüyeceğini; serbest piyasaların Batı ekonomik modeli ile bütünleşme anlamına geleceğini varsayıyordu ve tutmamıştır. Sonuçta, bir milyar insan yoksulluktan kurtulmuş; ama kendilerini siber-totaliter bir rejimde bulmuştur. Dahası, kendi değerlerini dış dünyaya ihraç etme niyetinde olan bir Çin [yaratarak]…”

Tedirginliği kaynağı “sosyalizm” mi?

Batılı tepkileri farklı bir açıdan sorgulayalım: Çin’in Batı demokrasisi normlarına uymadığı, anayasa revizyonu gündeme gelmeden de malûmdu. Şimdiki tedirginliğin kaynağında, Ekim 2017 ÇKP Kongresi metinlerinde, Parti programında ve Anayasa değişikliği önerilerinde ısrarla “Çin’e özgü sosyalizm” teriminin korunması mı yatıyor? Daha da kötüsü, Şi Jinping’in bu eskimiş klişeyi,“yüzyılın ortasında Çin’de modern sosyalist bir toplum kurma” hedefine dönüştürerek canlandırması mı rahatsızlık yaratmaktadır?

Aktardığım yazarlar, Batı kapitalizminin son yirmi yılının yüz kızartıcı bir felaketler bilançosu içerdiğini algılıyorlar, bazen açıkça ifade ediyorlar.

Bu algılamanın kendi toplumlarında yaygınlaştığını da fark etmemeleri imkânsız. Daha da kötüsü, olumsuz algılamanın, sistem-dışı beklentilere dönüşme eğilimleri de ortaya çıkmaktadır. Örneğin, kapitalizmin öncü ülkesi, emperyalizmin ağababası ABD’de genç kuşakların artan oranlarda sosyalizme sempati duydukları da haberleşiyor. (Bir örnek, “Amerikan Gençlerinde Sosyalizm Patlaması”, Rebecca Stoner, TruthOut, 18 Şubat 2018)

Çin’de kapitalizmi geliştirirken sosyalizm söylemini sürdüren Şi Jinping’in samimiyeti elbette sorgulanacaktır. Ancak, salt yönetimini meşrulaştırmak için dahi olsa, otuz yıl sonra “modern bir sosyalist toplum kurma” hedefini tasarlaması ve bunu bir Çin Rüyası özlemine bağlaması başka halklara da ilham verebilecektir; bu nedenle tehlikelidir.

Belki de 170 yıl sonra, bir kez daha “dünyada bir heyula kol geziyor… [Bu kez] sosyalizm heyulası…”

Çin’in (aslında sıradan) bir anayasa değişikliğinin bu kadar tedirginlik yaratması belki de burjuvazinin tarihsel ürküntüsünün hortlamasındandır.