Avrupalı İktisatçılardan Yeni Bir Çağrı

Dört Fransız iktisatçısının girişimiyle imzaya açılan bir çağrı internetten bana da ulaştı. “Endişeli İktisatçıların Manifestosu” başlığını taşıyan ve son krizde AB’de uygulanan politikaları eleştiren bildirinin Avrupalı iktisatçılar cemaatinde dolaşıma girdiği anlaşılıyor. Okurların ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

***

Bildiri şu saptamayla başlıyor: “ABD’den, Çin’e kadar pek çok ülkede kamu harcamalarında büyük boyutlu artışlar sayesinde dünya ekonomisi (kırılgan bir biçimde de olsa) gerçekten canlanmaktadır… Avrupa ise büyümeyi bir öncelik olmaktan çıkarmış başka bir yola girmiştir: Kamu açıklarına karşı mücadele… Avrupa kendi kurduğu bir tuzağa düşmüştür: Finansal kuruluşlar Avrupa Merkez Bankası’ndan (AMB’den) ucuza para bulmakta Avrupa’nın devletleri ise finansal kurumlardan borçlanmak zorunda bırakılmaktadır.”

Bu cümleler, bildiri yazarlarının ana eleştirisini de içermiş oluyor: Bütçe açıkları ile devlet borçları saplantısı ve finansal piyasalara teslimiyet… Bu eleştiri, “on safsata” olarak nitelendirdikleri bazı ekonomik saplantıların teşhirine dayandırılıyor ve yirmi iki önlemden oluşan bir “alternatifler listesi” ile bütünleştiriliyor.

***

Eleştirilen “ekonomik safsatalar”dan birkaçı finansal piyasalarla ilgilidir: Yazarlar, burada bu piyasaların “en iyi, optimal” çözümü vermekten âciz kaldıklarını (iktisat diliyle “etkin” olmadıklarını) ekonomik büyümeyi köstekleyecek özellikler kazandıklarını ileri sürüyorlar. Bu eleştiriler, aslında “abesle iştigal”dir zira, geleneksel iktisatçılar içinde dahi (birkaç fanatiği saymazsak) finansal piyasaları böylece yücelten kimse kalmamıştır.

Bildiri bu eleştiriye bir başka öğeyi de ekliyor: Devletlerin “güvenilirliği” finansal piyasalar tarafından ölçülemez ölçülmemelidir zira, bu tür değerlendirmeler sicilleri bu kriz ortamında iyice lekelenmiş olan “derecelendirme kuruluşları”nın puanlarına dayanmaktadır. Olumsuz değerlendirmeler piyasaları etkiler örneğin Yunan tahvillerinin faizini yüzde 10’un üzerine çıkarır böylece öngörülmesi gereken bir risk, öngören aktör tarafından oluşturulmuş (artırılmış) olur. Devletlerin borçlanmak için (özünde sakatlıklar içeren) finansal piyasalara mahkûmiyeti, kriz ortamlarını daha da ağırlaştırmaktadır.

Bildirinin yazarları, AB Komisyonu ile AMB’nin “devlet borçları çok yüksektir torunlarımızın sırtına yüklenecektir kamu harcamalarındaki aşırı artışlardan kaynaklanmıştır çözüm yolu da harcamaları aşağı çekmektir” biçiminde özetlenebilecek “safsatalarını” topluca reddediyorlar. Fransız iktisatçılarına göre, artan borçlanma kamu maliyesinde gerçekleşen neoliberal karşı-devrime (özellikle sermayeden alınan vergileri indirme yarışmasına) ve büyüme hızlarının durgunluğuna bağlıdır. Yüksek kamu borcu ise, kuşaklar-arası bir bölüşüm çatışması yaratmaz: Kamu açıkları zenginlerin vergileri düştüğü için artmıştır. Bu açıkların finansmanı için devlet aynı gruplardan borçlanır böylece, “zenginler, vergi indirimlerinden sağladıkları tasarruflarla devlet tahvillerini satın almış olurlar”. Burada söz konusu olan bölüşüm karşıtlığı kuşaklar arasında değil sıradan vergi mükellefleriyle rantiyeler arasındadır. Durum böyleyken, “siyasi liderlerin devlet borcunun sorumlusu olarak memurları, emeklileri ve hastaları göstermeleri ve kamuoyunu bu doğrultuda ikna etmeleri çok şaşırtıcıdır.”

Bildiri, “Avrupa sosyal modeli”nin AB’nin işlerliğini sağlayan düzenlemeler içinde yer almadığını vurguluyor. İnsanların, malların, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayalı liberal model ve onu pekiştiren İstikrar ve Büyüme Sözleşmesi sayesinde “Sosyal Avrupa boş bir sözcük olarak kalmış rekabetin ve finansın Avrupası kök salmıştır.”

Son olarak, avro’nun krize karşı bir kalkan oluştuğu” safsataları da reddediliyor. Bildiriye göre, avro’nun uygulanmasıyla birlikte cari fazla veren üye ülkeler (başta Almanya) ile dış açık verenler (Güney Avrupalılar) arasındaki dengesizlikler artmış bu duruma çare olarak getirilen parasal ve malî disiplin, “uyum yükünü emeğe yıkmış emeğin milli gelirdeki payı gerilemiş eşitsizlikler artmıştır. Dibe giden bu yarışmayı, komşularının ve kendi emekçilerinin sırtından ticaret fazlalarını gerçekleştiren Almanya kazanmıştır.”

***

Bildiri, bu eleştirileri bir dizi önlem önerisiyle birleştiriyor. Öneriler, sosyalist değil, “sol Keynes’ci” bir çizgidedir.

Fransız iktisatçılar son iki yıl boyunca egemen çevreler içinde de gündeme getirilen bazı önerileri tekrarlıyorlar. Onları bir kenara bırakalım ve AB’nin bugünkü “serbest piyasacı, kemer sıkmacı” yobazlığının hazmedebileceği sınırları aşan önerilerden birkaçını örnek verelim: Spekülatif sermaye hareketlerinin kısıtlanması şirketlere kamu kaynaklarından, devletlere AMB’den kredi kanallarının açılması derecelendirme kuruluşlarının devletleri puanlandırmasının son bulması eğitime, çevreye, refah devletine dönük kamu harcamalarının artırılması dolaysız vergiler yükseltilerek vergi sisteminin bölüşümü düzeltici yapıya dönüştürülmesi kamu borçlarının (kısmî bir borç silmeyi de içerebilecek biçimde) yeniden yapılandırılması AB içindeki dengesizliklere karşı yeni bir banka ve bir “Avrupa vergisi” oluşturulması kriz avro’nun çöküşüyle sonuçlanırsa, ticaret dengesizliklerinin hafifletilmesinde dış fazla veren ekonomilere sorumluluk veren bir para düzenine geçilmesi…

Son kriz açıkça ortaya koydu ki, AB kendi içinden dahi (Yunanistan’a, Romanya’ya, Macaristan’a, Baltık ülkelerine karşı) emperyalizme özgü ilişkileri korumakta, pekiştirmektedir. Soldan gelen bir AB eleştirisi, bu kritik saptamadan hareket etmedikçe eksik kalacaktır. Ben de bildiriye bu nedenle imza vermedim.