2017'de istihdam ve işsizlik

2017 ile ilgili istihdam ve işsizlik istatistikleri yayımlandı. Durum pek parlak değildir: Geçen yıl boyunca istihdam artışı yetersiz kalmıştır; bu nedenle hem işsiz sayısı, hem de işsizlik oranı yükselmiştir. İstihdamın ve “yedek emek ordusu”nun niteliği de bozulmuştur. Kayıt-dışılık ve gençlerde “boş oturanlar, boşta gezenler” artmaktadır.

İki “iyi haber” de var: Faal nüfustan işgücü piyasasına akan nüfus (“katılım oranı”) artmaktadır. İş aramayan (“pasif”) işsizlerin, düzensiz istihdamın payları ise gerilemiştir.

İstihdam artıyor; işsizlik azalmıyor. Niçin?

Sorunun yanıtını Tablo 1’deki sütunları izleyerek verelim.

Tablo 1: 2016-2017 İstihdam, İşsizlik Verileri, Endeksler, % Oranlar

Türkiye’nin 15-64 yaşındaki insanları, “çalışma yaşında” kabul edilir; “faal nüfus” diye adlandırılır. 2017’de bu nüfus dilimine gençlerin katılımı, yaşlanıp ayrılanları aşmış; faal nüfus yüzde 1,7 yükselmiştir (sütun 1).

Ne var ki, faal nüfusun bir bölümü çalışma hayatına katılmaz. İstihdama yönelenlerin payına “katılım oranı” denir. Bu oranın OECD ortalaması yüzde 70 civarındadır. Türkiye’de ise (özellikle kadın nüfusun düşük katılımı nedeniyle) çok daha düşüktür; ama, son yıllarda artmaya başlamıştır ve 2016-2017 arasında yüzde 57’den yüzde 58’e çıkmıştır (sütun 2).

Katılım oranında bir puanlık bu yükselme, 2017’de emek arzında 1.047.000 kişilik artışla sonuçlanmıştır: Yüzde 3,5’i aşan bir artış hızı (sütun 3)… Ne var ki, bu toplam içinde iş bulanların sayısı 926.000 kişidir: Yüzde 3,5’in altında bir artış oranı (sütun 4)… Aradaki küçük fark, 2017’nin tümünde ortalama işsiz sayısında 121.000 kişilik, yani yüzde 3,7’lik yükseliş anlamına geliyor (sütun 5)

İşsizlerin (yani “iş arayan insanlar”ın) toplam işgücü arzı içindeki payı da (bk. son sütun) bir yıl içinde yükselmiştir: %11,1 → %11,2 .

İşsizliği düşürecek büyüme temposu ne kadar?

Özetleyelim: 2017’de işsizlik iki nedenle artmıştır: (1) Faal nüfustan emek arzına katılım oranı yükselmiştir. (2) Ekonominin büyümesi, emek arzındaki artışı istihdama çekecek tempoyu tutturamamış; yetersiz kalmıştır.

Bu ikinci tespiti açalım: İşsizlik oranının düşmesi bir yana, sabit kalması için emek ordusuna yeni katılanları tümüyle çalıştırabilecek bir ortam gerekiyor. Bu da emek arzındaki artışı karşılayacak bir büyüme temposu ile gerçekleşebilir. Demek oluyor ki 2017’de ekonomi, işgücü piyasalarına taşan yüzde 3,5’lik artışı “emebilecek”, üretime çekebilecek oranda büyüyememiştir.

Peki, 2017’de Türkiye ekonomisi ne kadar büyümüştür? Resmî istatistikleri beklerken istihdamdaki yüzde 3,5’e yaklaşan artıştan hareket ederek bir kestirim yapalım. Bu konuda DİSK’in eleştirel bir tespiti var: "2017’de Türkiye İstatistik Kurumu, istihdam verilerine stajyer, kursiyer ve çırakları katmış; toplamı abartmıştır." Yetkililer yanıtlayıncaya kadar TÜİK verisini kabul edelim ve soralım: Bu istihdam artışı ekonomiyi ne kadar büyütmüş olabilir?

“Normal” olarak millî gelir, istihdamdan daha yüksek bir tempoyla büyür. Zira, ortalama emek verimi artış eğilimi gösterir. Nedeni, teknolojideki ilerlemeler ve ekonomik yapının yüksek verimli sektörler lehine değişmesidir.

Bu farklılaşma istatistiklerde ortaya çıkar: Son yıllarda millî gelirdeki büyüme temposunun istihdam artışına karşı duyarlılığına bakalım. Eski millî gelir verilerine göre geçerli katsayı (“esneklik”) 1’in üzerinde seyretmiştir. Ortalama katsayı geçerli olursa, 2017’deki istihdam artışı yüzde 6,6’lık bir büyümeye refakat etmelidir. 2017’de sanayi üretiminde gerçekleşen yüzde 6,3’lük artış temposuyla tutarlı bir tahmin… Mart sonunda 2017 millî gelir verileri ilan edilince, bu öngörüyü veya TÜİK hesaplarını yeniden tartışırız.

Buradan hareketle geleceğe bakalım: Türkiye nüfusundan işgücüne katılanların payı 2017’deki ılımlı tempoyla artarsa, işsizlik oranını düşürmek için millî gelirin yüzde 7’nin altına inmeyecek bir tempoda büyümesi gerekecektir. Ekonominin bugünkü yapısal özellikleri içinde olası görülemez.

İstihdamın, emeğin niteliği

İstihdamın ve “yedek emek ordusu”nun nitelikleriyle ilgili bazı göstergeler Tablo 2’de yer alıyor.

Tablo 2: 2016-2017 İstihdamın, Emeğin Niteliği

On iki aylık 2017 ortalamalarına göre Türkiye’de yetişkin (15+ yaştaki) nüfusun 9,6 milyona yaklaşan bir bölümü herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı değildir. Bu güvencesiz vatandaşlarımızın sayısı bir yılda 460.000 artmıştır. 2016-2017 arasında faal nüfustaki payı da (sütun 1) yükselmektedir: %17,4 → %18… AKP’nin sosyal devlet bilançosundan bir sayfa…

Peki, işçi sınıfı, yani “ücretli nüfus” bakımından kayıt dışılık? 2017’de herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydolmadan çalışan işçilerin sayısı 3.468.000’dir. Bir yılda 122.000 artış gerçekleşmiştir. Kayıt-dışı ücretlilerin oranı da (sütun 2) yükselmiştir: %18,2 → %18,3... AKP’nin orta vadeli programlarında ısrarla yer alan “istihdamda esnekliğin artırılması” hedefinin bir sonucu daha…

ILO bir süreden beri, 15-24 yaş aralığındaki nüfusun, “eğitimde olmayan, çalışmayan, iş aramayan” bölümünü belirleyen istatistikler yayımlıyor. Bu istatistiklerde Türkiye, bazı Orta Doğu ülkeleri ile birlikte son sıralarda yer alıyor. Genç kadınların ağırlığı nedeniyle tabloda bunlara “boş oturanlar” başlığını yakıştırdım. 2017’de 2.872.000 “boş oturan genç” belirlenmiştir. Bir yılda 34.000 artış, toplam genç nüfus içinde “boş oturanlar”ın paylarını (sütun 3) da yukarı çekmiştir: %18,2→%18,3… “Muhafazakâr-demokrat-dindar” AKP dünyasının Türkiye gençlerine katkısı…

Son sütun, iş aramadıkları için dar anlamda “işsiz” sayılmayan karışık bir grubu içeriyor: “Pasif işsizler”, yani “iş aramadıkları halde çalışmaya hazır” olanlar… Bunlara “mevsimlik işçiler” ve “eksik istihdamı” katalım. 2017’de bu grupta 131.000 kişilik, yüzde 3,6 oranında bir daralma var… Olumsuz göstergelere bir nebze “iyimserlik” eklenmiş oluyor…

DİSK’in bu konulara ışık tutan, bilgilerimizi zenginleştiren ve Şubat 2018’de yayımlanan Türkiye İşçi Sınıfı Gerçeği başlıklı araştırma raporuna da dikkat çekmek isterim.