O ve ben

Fırat Tanış'ın "O ve ben" başlıklı yazısı 09 Şubat 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Köpeğim ben ne zaman yemek masasına otursam elimdeki tabağın bıraktığı hayali kokuyu havada koklayarak, heyecanla oda kapısından girer. Önce odada bir tur atar, koltuğun falan üstüne çıkar, ben sertçe “Aşağa!”, derim. Önce anlamsızca yüzüme bakar, sonra atılacakmış gibi gerinir ve ulur. Ben tekrar ve daha sert bir şekilde “Aşağa!”, derim. Aşağa iner. Yemek yemeye başladığım anda önce masanın ayağını kemirir ve masaya patilerini koyar, ben tekrar sertçe “Aşağa!”, derim. Hemen indirir patilerini çünkü bilir ki eğer yediğim yemeğin tadına bakmak istiyorsa, uslu uslu oturması gerekli. Bir süre daha yüzüme bakar, ben sağ elimle kafasının üstündeki bir noktayı işaret ederim, bu işaret “otur” anlamına gelir. Birkaç adım geri yürür, sonra bana özellikle göstermek ister gibi yavaş ve belirgin bir şekilde oturur ve gözlerini, sanki bin yıldır açmış gibi, ağzıma götürdüğüm lokmaya diker. Bekler, bekler, bekler. Yaklaşık 30 saniye sonra ince bir ses çıkartır, ıslık gibi. Bu ses, ağlamayla yardım isteme arasında bir sestir. Bu sesi çıkarırken boynunu öne doğru uzatır. Ben ona bakarım, hemen kendini düzeltir ve ayağa kalkıp tekrar ve belirgin bir şekilde yavaşça oturur. Bu oturma “İşte oturuyorum, daha ne bekliyorsun? Haydi bana da ver ondan” anlamına gelir. Aldırış etmem. Kalkar ve odanın içinde bir (sadece bir) tur atar ve tekrar oturduğu noktaya geri dönüp, gözümün içine bakarak, oturur. Ben ağzımda lokmayı çiğnerken sağ elimle yüzünün önünde bir noktada “L” gibi bir hareket yaparım (işaret ve baş parmaklarım hariç tüm parmaklarımı kapatarak yaparım bunu). Bu işaret “Bekle” anlamına gelir. Ayrıca “Az kaldı, eğer beklersen sana yediğimden vereceğim” anlamına da gelir. İşte o zaman bakışları değişir ve umutla (ben öyle olduğunu sanıyorum) beklemeye başlar. Bekler, bekler, bekler. Sol elimle tabağımdan bir parça alır önce ağzıma götürüp yermiş gibi yaparım (patronun kim olduğunu anlasın, diye) sonra elimdeki parçayı ona doğru umursamaz bir tavırda uzatırım. Oturduğu yerden kalkar ve büyük bir nezaketle elimdeki parçayı sivri dişlerinin arasına alır, iştahla yer. Çiğnedikten sonra, yere düşen parça var mı, diye yeri koklar.

Bu seremoni yemek yediğim süre boyunca ona verdiğim her parça için aynı şekilde tekrarlanır. İkimiz de bu seramoninin her aşamasına büyük bir sadakatle uyarız. Yemek biter ve ben kendimi onun köpeği gibi hissederim bir an. Sonra bir sigara yakarım.