Trump azledilmeli mi?

Basından Demokratların Trump’ın görevden azledilmesi için girişimde bulunduğunu izlemişsinizdir. 

Neden azledilecekmiş?

Trump Ukrayna Devlet Başkanından telefon görüşmesinde, önümüzdeki başkanlık seçimlerinde kendisine rakip olarak çıkacak Biden’ın Ukrayna’da bir enerji şirketinin yönetim kurulunda bulunan oğlunun soruşturulmasını istemiş.

Bu bir skandal mı değil mi, bu kadar rezaletin içinde bununla hiç ilgilenmeyeceğiz.

ABD başkanlarının bazen Lincoln ve Kennedy’de olduğu gibi suikastla, bazen Nixon’daki gibi skandal soruşturmalarla görev süreleri dolmadan işleri bitirilir.

Burada yüzeyde gözükenin, halka sunulanın hiçbir önemi yoktur, asıl olan ABD’nin farklı sermaye grupları içindeki çıkar çatışmaları, siyasi anlaşmazlıklardır.

Bu yüzden Trump azledilmeli mi ABD sermayesi tarafından diye sorulduğunda siyasi bir analiz gerekir.

Trump’ın dört yıla yaklaşan dönemi değerlendirildiğinde ABD’nin siyasetine şu başlıkların hâkim olduğu görülüyor.

Savaşmaktan çok (Trump’a göre savaşın maliyeti çok yüksek, yoksa insani kayıpların bir önemi yok) uluslararası ticareti kısıtlamak gibi yöntemlerle Çin’i sarsmak ve boyun eğdirmek.

Rusya’yı Çin ile olan bağdaşıklığından kopartmak.

Seyrelen ittifak ilişkilerini güçlendirmek.

ABD ekonomisinin dış bağımlılığını azaltarak ulusal temelde yeniden inşa etmek.

Emperyalist hegemonya savaşında gerileyen bir devlet için aslında kapsamlı bir plan olduğu söylenebilir. Bu bütünlük Trump’ın bütün sarsak görüntüsüne rağmen neden başkan seçildiğini ve önceki soruşturmalara rağmen neden başkanlığını koruduğunu açıklayabilir.

Peki, bu programın ne kadar başarılı olduğuna bir kez göz atalım.

Rusya’yı Çin’den kopartabildi mi?

Rusya’nın içindeki ikirciklenmelere, Rus sermayesinin uzun vadeli kaygılarına ve ABD’nin bütün çabalarına rağmen bu ittifakta herhangi bir çatlak bugüne kadar en azından yüzeye yansımadı.

Çin’i ekonomik olarak geriletebildi mi?

Evet, Çin ticaret savaşından olumsuz etkilendi ama yıkılmadı. Görece düşmesine rağmen 2020’deki yıllık büyüme oranı tahmini olarak 5,8 ile hâlâ emperyalist dünyanın lokomotifi olmayı sürdürüyor.

Geçen gün Çin Halk Cumhuriyeti’nin 70. yıldönümü töreninde büyük bir güç haline gelen Çin ordusunun resmigeçit töreni esnasında Şi yaptığı konuşmayla durumu özetledi: “Hiçbir şey Çin’in ulusal ilerleyişini durduramayacak”.

Hindistan’ı kararlı bir müttefik haline getirebildi mi?

Hindistan Çin’in kendisini kuşatan etkisinden çekiniyor ve ABD ile ilişkisini korumaya çalışıyor bir yandan ama Rusya’dan S-400 füze sistemi almasını ABD engelleyemedi. Hindistan’ın ABD’nin kararlı bir müttefiki haline getirildiğini söyleyemeyiz.

Kuzey Akımı 2 Projesini engelleyebildi mi?

Rus doğalgazını başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya taşıyacak Kuzey Akımı 2 projesini ABD engellemek için elinden geleni yaptı. Hem Rusya’yı tecrit etmek ve müzakereye yaklaştırmak için, hem de ABD’nin kendisi bir doğalgaz satıcısı haline geldiği için. 

Ama proje neredeyse tamamlandı ve bu yıl bitmeden gaz sevkıyatı başlayacak.

Bu proje, ABD’nin kararlı bir müttefiki olan Avrupa Birliği’nin çözülmesinin bir işareti olarak alınabilir.

Latin Amerika’yı kendine bağlı bir güvenlik alanı haline getirebildi mi?

En çok bu başlıkta yol aldığı söylenebilir. Latin Amerika’da genel olarak sağ bir rüzgâr esti, önceki sosyal demokrat, halkçı yönetimlerin yerine sağcı iktidarlar geldi.

Ama bu zafer çok kısa süreli olabilir. Bolsonaro gibi bir faşist ile bağdaşık olmanın getirdiği saygınlık kaybı bir yana, sağın iktidarındaki Latin Amerika sınıf mücadeleleri açısından çok daha kırılgan hale geldi. Arjantin ve Ekvador’daki duruma bakılınca kast edilen anlaşılabilir.

ABD ekonomisi ulusal düzeyde düze çıkabildi mi?

Bu da çok tartışmalı. Trump başkanlığa seçildiğinde 3’ün üzerinde olan büyüme hızı 2 civarına düştü ve tahminlere göre 2020’de 2’nin altına düşecek.

Yine tahminlere göre dış ticaret açığı da düşmek yerine yükselecek.

Ticaret savaşının bütün dünyayı vurduğu kadar ABD’yi de etkilediği söyleniyor. Yazılanlara bakılınca ABD sermayesinin süreçten çok fazla tedirgin olduğu anlaşılıyor.

Şimdi bu koşullarda Trump’ın seçimden önce veya sonrasındaki durumu sermaye içi çelişkilere ve siyasi görüş farklılıklarına bağlı. Trump’ın söylediği gibi bir iç savaşa varır mı bilmiyoruz, bildiğimiz buradan her durumda emekçi sınıflara ve dünya halklarına yararlı bir şey çıkmayacağıdır.

Geçen haftalarda ele aldığımız, General Motors’a karşı 50 bin işçinin grevi ise çoğalarak 3. haftasını tamamladı.

Belki haftaya anlaşmayla sonuçlanabilir, ancak mesele burası değil. 

Önemli olan General Motors’un işçilerin sırtından o kadar kâr elde ederken bunun adil olmadığının yayılmasına dayalı siyasi iklim.

Gözümüzü dikmemiz gereken çelişki burada yatıyor.