Emperyalist saldırganlık artarken Avrupa Birliği ordusu ne anlama geliyor?

ABD emperyalizminin bütün cephelerde saldırganlığını artırdığına tanıklık ediyoruz.

Venezuela’daki en olmadık darbe girişimi ve Latin Amerika’nın gerici rejimlerinin ABD’nin arkasında toplanması bu saldırganlığın açık ve utanmaz bir örneği oldu. Darbe girişimini bir askeri müdahale izleyecek mi, göreceğiz.

ABD’nin Suriye yenilgisinden sonra yanıp yıkılan ülkenin yeniden inşası için kolların sıvandığı bu dönemde, ABD Suriye’nin yeniden inşasına katılacak şirketlere mali yaptırımlar uygulayacağını açıkladı.

Gerçekten, hiçbir meşru kılıf aramaya yeltenmeyen zıvanadan çıkmış bir saldırganlıkla karşı karşıyayız.

Bu arada Suriye’de son birkaç hafta içinde artan bombalı saldırılarda boşuna fail aranmaya çalışılmasın!

ABD Orta Menzilli Nükleer Silahlar Anlaşması’ndan resmen çekildi ve bir nükleer silah yarışmasının düğmesine basmış oldu.

Kırım krizi ise pimi çekilmiş bir bomba gibi patlayacağı zamanı bekliyor.

ABD’de hâlâ hükümet çalışmıyor, bu kamu emekçilerinin maaşlarını alamaması ve bu hizmetlerden yararlanan emekçi halkın yoksun kalması anlamına geliyor. Ama hükümet kapalı diye, işgalleri, darbeleri, komploları, cinayetleri planlayanların tatilde olduğu sanılmasın, onlar tam gaz çalışıyor.

Ancak emperyalist saldırganlık tek taraflı değil, çok yönlü olarak gelişiyor. Ocak başında Çin Tayvan’la birleşme önerisini tekrarlarken, askeri seçeneği göz ardı etmediklerini bildirdi.

Emperyalist saldırganlığın böylesine azıttığı bir dönemde Avrupa Ordusu fikri tekrar güncelleşti. Hatırlarsanız geçen yılın sonunda bu konu ısınmıştı ve Macron’un “Avrupa Ordusu gerektiğinde ABD’ye karşı da Avrupa’yı koruyacak” demesini ele almıştık.

Bu eğilimin tekrar gündeme gelmesinin nedeni geçen hafta Almanya’nın Fransa sınırındaki tarihi kenti Aachen’da yapılan toplantıda Fransa ve Almanya arasında kapsamlı bir işbirliği anlaşmasının imzalanması oldu.

İmzalanan anlaşmada, her ikisi de NATO ülkesi olmasına rağmen, birine karşı yapılan bir askeri saldırıyı iki ülkenin birlikte göğüsleyeceği karar altına alınıyordu. Bunu destekleyecek şekilde, askeri sanayide işbirliği ve askeri malzemenin değiş tokuşu konusu imza altına alındı. Bu maddeyi önemsiz bir gelişme olarak kabul etmeyin, açıkça söylenmiyor ama Fransa’nın nükleer cephaneliğinin paylaşılması ve Almanya’nın nükleer silah sahibi bir ülke olmasının yolunu açıyor.

Ayrıca anlaşma; her iki ülkeden 50’şer milletvekili ile ortak bir konsey kurulması, iki ülke vatandaşlarının diğer ülkenin dilini öğrenmeye teşvik edilmesi ve ekonomik bütünleşme başlıklarını kapsıyor.

Avrupa’nın bu en büyük iki ekonomisi ve sermayesi arasındaki işbirliğine 1963’teki Charles de Gaulle ve Konrad Adanauer arasında imzalanan anlaşmadan beri “Fransız-Alman Motoru” deniliyor.

Biz bu yanası motoru 1871’de Paris Komünü’nün ezilmesindeki işbirliklerinden beri biliyoruz ve karşı devrimciliklerinin çok iyi farkındayız.

Ama neden şimdi Avrupa Birliği ordusu?

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD çok açık bir üstünlükle emperyalist dünyanın patronu haline gelmiş ve NATO içinde birleştirdiği Avrupa devletlerini yönetebiliyordu. Ayrıca SSCB’ye karşı sınıf düşmanlığı NATO devletlerini bir arada tutuyordu. Bir yerde AB’nin de yönlendiricisi ABD’idi.

İçinden geçtiğimiz dönemde ise; ABD’nin gücünün ve diğer ülkelerin sermaye sınıflarının ortak çıkarını temsil etme yeteneğinin azaldığını görüyoruz. Almanya ve Fransa şiddetlenen emperyalist paylaşımda rekabete rağmen Rusya ve Çin’de bir sınıf düşmanı görmüyorlar.

AB’de, İngiltere’nin ayrılması ile birlikte birçok çatlağın belirdiği bir dönemde, Almanya ve Fransa yeni bir emperyalist odak oluşturmak için düğmeye basmış gözüküyorlar.

Bu ne tarafa meyledeceklerini, kimle ittifak yapacaklarını göstermiyor, sadece emperyalist çıkarlarını ABD’den ve gerekirse AB’deki çatlaklardan bağımsız belirleme eğilimine işaret ediyor.

Bu eğilime ABD’nin karşı çıkması çok doğal ve NATO’dan çıkma tehdidine bazı ultra-siyasi araçları eklemesi beklenir. Gerçekten Merkel başta olmak üzere Almanya’da önemli siyasilerin kullandığı bilgisayarlara sızıldığı ve kişisel bilgilerinin elde edildiğine ilişkin skandal kısa bir süre önce patladı.

Öte yandan dünyanın birçok yerinde ve Avrupa’da emekçi sınıflar giderek itildikleri yaşam koşullarına karşı ayağa kalkıyorlar. İşçi sınıfı eylemlerinde bariz bir yükselme yaşanıyor ve emperyalist politikaların gerçek karşılığını görmek mümkün oluyor.

Fransız-Alman motorunu bilemeyiz ama sınıf mücadelelerinin benzini olduğu tarihin motoru hızlanıyor.