Temmuz fotoğrafı...

HALK MAHKEMESİ: Türkiye’de “pala” Mısır’da “balta” sallayan Amerikan emperyalizmi işbaşında. Sandıktan çıkan, darbeyle geleni eşitleyip Ortadoğu’nun işbirlikçi diktatörlerine kol kanat geriyor. Bölerek ayrıştırarak iç savaş kışkırtıcılığı yapıyor.Eskileri “tahkim” ediyor, yeni can pazarları oluşturuyor. Mısır’da Tahrir ile Adeviya’dan iç savaş kıvılcımları çakıyor. Suriye’de kan akıyor. Irak Amerika’nın bayrağını diktiği son eyaleti gibi. Afrika’da Sudan, Etopya, Libya ve Tunus yası var.

Emperyalizmin tuzaklarına dur diyen Türkiye’ye gelince, üç beş çapulcunun ellerinin üzerinde yükselen isyanTaksim’den Gündoğdu’ya, İstanbul’dan Hakkari’ye tüm ülkeyi kucakladı. Dahası hiç kimse “yetmez ama evetçilerin” arkasına saklandığı “akepe ile demokratikleşme” yalanının tarihin çöp sepetine atılmasını önleyemedi. Dönekler yeniden eski kapılarına dönme çabasının hüznü içinde. Oysa ben 70 durağında yaşamımın en mutlu günlerini yaşıyorum. İnanması güç ama Başbakan’ın “her siyasi liderin yanlışları olabilir, benim de yanlışlarım olabilir” itirafı yazdığım senaryodaki halk mahkemesi sahnesinin doğrulandığını görüp bir yazar olarak seviniyorum.

***

PİRİNÇ TEYZE: Mısır ve Türkiye örnekleri aslında emperyalizmin bir taşla iki kuş vurma becerisinin de kanıtı. Onların senaryosunda salt “yaşanacak” olanlar (gelecek) değil, yaşananlar da (geçmiş) var. Kısacası usta işi. Bir yandan etnik ve dini ayrılıklar birbirine boğazlatıp savaştırıldı. Öte yandan Müslüman halklarının peşine takıldığı siyasal İslama tuzaklar hazırlandı.

Mısır ve Türkiye Temmuz fotoğrafı Kissinger’in Yeşil Kuşak’ından beri tepe tepe kullandığı siyasal İslamın her gün biraz daha iflasa sürüklendiğini anlatmıyor mu?

Mısır ve Türkiye’nin Temmuz fotoğrafı “Batı’da Fas’ın Atlantik sınırından, Doğu’da Pakistan’ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzey’de Türkiye’nin Karadeniz kıyılarından, güneyde Aden ve Yemen’e kadar uzanan coğrafyada” siyasal İslamın yüzyıllık büyüsünün bozulduğunu göstermiyor mu?
Yıllar önce Amerikan Dışişleri Bakanı Pirinç Teyze, ne demişti... Belirledikleri bu alanda yer alan “22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasını değiştireceklerini” söylememiş miydi?

Dumanı üstünde acılar, kapanmayan yaralar var. Libya ve Tunus’un “icabına...” bakan arkasında 1,7 milyon ölü bırakıp ikiye bölünen Irak’ta Araplarla Kürtleri savaştıran Suriye ayıbından kan damlatan Kıpti papazla, El-Ezher şeyhini darbecilerle bir araya getirip Mısır’ı bölme pususunu saklayan Türkiye’de Alevi-Sünni, İslamcı-Laik Türk- Kürt ayrımını körükleyip “demokratikleşme tuzağıyla” ülkeyi iç savaş kavşağına getiren bir Tanrı buyruğu mu, peygamber ricası mı var?

Hayır yok. Firavunların, tiranların, diktatörlerin, başkanların, başbakanların tarihi yok sayan vicdan ve ahlak dışı düşleri var.

***

MÜZİK NOTASI DEĞİL: Oysa uluslararası ilişkiler adabından yoksun “Osmanlının fetret devri illetiyle malül” akepe iktidarının akıl tutulmasında değişiklik yok. Başbakan Erbakan’ın “İslami Halk Komutanlığı” üyeliğinin Libya’da ortaya çıktığı skandallarla dolu İslam ülkeleri gezisinde Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’ten cezaevindeki Müslüman Kardeşler Örgütü üyeleri için atıfet dilediği günlerdeki “İhvan muhabbeti...” olanca hızıyla bugün de sürüyor. Kendi yazdığı kitabın peşinde koşan dışişleri bakanı kimin bakanı, kendileri ne işle iştigal ediyor diye sormak gerekmiyor mu?

Örneğin bir yıl önceki darbede Hüsnü Mübarek’i deviren Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi’yi alkışlayan kim oluyor?
Sudan’da kucaklaşılan 300 bin kişinin öldürüldüğü Darfur katliamının sorumlusu Türkiye başbakanın ve dışişleri bakanının yakın dostu El Beşir kim?
İktidarın Suriye’de desteklediği Özel Suriye Ordusu’ndan albay Riyad el-Esad Albay Malik Kürdi ve Albay Ahmet Hicazi’nin kim olduğunu bilen var mı?
Libya lideri Muammer Kaddafi’yi Sirte’de linç ettiren Amerikalı Amiral Sam Locklear’a tek söz söylendi mi?

Saddam Amerikalılar tarafından idam edilirken de neden hiç kimsenin sesi çıkmadı?

“Irak’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 11 askerin başlarına çuval geçirilmesi” olayından sonra da siyaset arenasında “sessüzlük” vardı.

Başbakan “Amerika Birleşik Devletleri’ne nota verilecek mi” sorusunu “Nota müzik notası değildir. Öyle her zaman nota verilmez” diye yanıtladığından bu yana, acaba Türkiye’ye bağımsız ülke denilebilr mi?
Yanıt verecek kimse olmasa da sormak iyidir.