Zurnacıyı müezzin edersen

Acaba “bu iş bana göre değil” dediği oluyor mu arada bir? On iki yıldır oturduğu o koltuğu kendine, kendini o koltuğa yakıştırıyor mu? 17 Aralık’ın 24 Şubat’ın kirinden pasından sonra halâ Çankaya düşü kuruyor mu? Dahası başkanlık rüyası görüyor mu? Bunca yıldır kırmadığı pot, etmediği hakaret aşağılamadığı kurum ve sövmediği insan kalmadı.

O herkese “senden bir şey olmaz” dedi, hiç kimse ona “senden hiçbir şey olmaz” demedi.

Anayasa Mahkemesi’nde sonra Danıştay’daki eleştiri karşısındaki tutumu kimseyi şaşırtmadı. İlk kez üniversite rektörlerine “edepsiz” diyerek edepten adaptan kopmuştu. Sonra küfürle hakaretle donattığı öfkesini “hitabet türü” sayıp coştukça coştu. Süreç içinde düzeyini ortaya çıkaracak birçok küfrün ve kötü sözün sahibi oldu. “Edepsiz, bereketsiz, cibiliyetsiz, utanmaz, haddini bilmez...” gibi hakaretlerle yetinmeyecekti.

O sanki başbakan değil milletin vekiline “üç noktalı…” hakaret eden, millete “ananı da al git” diye küfreden terbiye yoksunu küfürbaz bir imamdı. Kasımpaşa kaynaklı ayrıcalığı vardı.

ÜSLUP YOZLAŞMASI

Edepsiz de derdi, nasipsiz de vicdansız, namussuz, ahlaksız, adi, kepaze, katil, hain, soysuz, alçak, namert, çirkef, maskara demek için izin alacak hali yoktu. Çünkü o her şeyden önce kendi deyişiyle “kulağı kesik takımının ciğerinden gelen” bir bitirimdi.

Kaldı ki “halk madem argo konuşuyordu” halkı argo konuşan bir ülkede “başbakan dediğin, ağzı bozuk olacak, ayakkabının arkasına basacak, kasketi yandan kaş üstüne indirecek, ceketini omzuna atacak, yaka bağır açık, bol paça giyecek ve hatta elinde falçata olacak” (27 Eylül 2008)

Kimi bilim insanı “üslup yozlaşmasının başbakanın kültüründen, külhanbeyliğinden kaynaklandığı” söyledi. (Prof.Emre Kongar.) Kimi “Bu kadar argo bağımlısı olanları bilgisiz ilan etmek zorundayız.” dedi.(Prof. Yalçın Küçük)

“Ben -sen, bana-sana” sözcüklerini bilgiden ve görgüden yoksun biçimde yorumlayan ilk siyaset adamı belki de Tayyip bey oldu. Deniz Baykal’a “Ben sana ‘sayın’ diyorum. Sen de bana ‘sen’ ya da ‘siz’ diyemezsin” diyerek ilginç bir “öfke” örneği verdi.

“Türkiye’de böyle başbakanlara alışık değiliz. Zarafete, terbiyeye, nezakete, saygıya alışığız. Bu külhanbeyi, maganda üslubu ona yakışıyor olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yakışmıyor” (1 Mart 2009)

ANIMSAMAKTA YARAR VAR

Bay Tayyip de çevresi de farkında değildi ama üniversite rektörleri için “ edepsiz demenin” faturası çok ağır oldu. Anımsamakta, anımsatmakta yarar var.

Önce gericiliğe teslim olan, soygunla vurgunla talan edilen ülkeyi sessiz sedasız izleyen bilim insanları örnek alsın. Sonra İslam faşizmine, hırsızlığa arsızlığa susarak destek veren devlet ve siyaset adamlarının kulağın küpe olsun.

“Erdoğan’ın sözleri ‘Kara cüppeliler’ deyimini bile geride bırakan bir ifade. Kişinin edebi yaptığı icraattadır. Kişi edep yerlerini karıştırmaya görsün. Dilini, elini karıştıranların sonucu bellidir. Halayığı hanım eylersen kurnayı kırar tas ile zurnacıyı müezzin edersen minareyi yıkar ses ile.” (Çukurova Üniversitesi Rektörü. Prof. Dr. Yalçın Kekeç)

“Cumhuriyetin temel ilkelerini korumak bizim görevimizdir ve kimse bunu engelleyemez. Üniversitelerin ülkenin temel konularıyla ilgili görüşlerini açıklamaları edepsizlik ise bunu yapmaya devam edeceğiz.” (Ankara Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nusret Aras):

“Biri size aniden küfrederse bu sizden kaynaklanmaz. Karşıdakinin ağzının bozukluğundan kaynaklanır. Eğer Cumhuriyetin kazanımlarını, Atatürkçülüğü, laikliği, çağdaşlığı ve bilimsel anlayışı savunmak edepsizlik ya da siyaset yapmaksa, biz bunu yapmayı sürdüreceğiz.” (İTÜ Rektörü Prof. Dr. Osman İnci)

“20 yıldır ilk kez bir hükümet üniversitelerdeki huzur ortamını yok ediyor. Bu böyle giderse bilim sokağa dökülecek ve çok daha vahim olaylar patlak verecektir. Asıl çomak rektörlere değil, üniversitelere ve ülkenin geleceğine sokulmaktadır.” (Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunç Erem)

PARİS’TE BİR HURDACI

Zerrin hanım Danıştay’ının köleleşmesinin güçlü kanıtlarından biri olan 146. yaş günü töreninden bu yana ‘Antonio Lopez De Suntana’nın, bir savaşta yitirdiği sağ bacağı için görkemli bir cenaze töreni düzenlettiğini Garca Moreno’nun tören üniformaları içindeki cesedinin başkanlık koltuğuna oturtulup basında nöbet tutulduğunu Francisco Morazan’ın Tegucigalpa alanındaki anıtının Paris’te bir hurdacıdan satın alınan Mareşal Ney’e ait bir yontu olduğunu’ anımsayıp beterin beteri var diyorum.

Bir de “Anayasa profesörüymüş ne olursan ol” diyen Bay Tayyip’e “Başbakanmış ne olursan ol” diye karşı çıkacak çığlığı duymak istiyorum.