Dört adam 
iki mektup bir ülke

Turgut Özal, Robert Strausz Hupe, Recep Tayyip, Paul Wolfowitz . Dört adet adam. Türkiye’nin yeni sömürgeciliğe kurban edilmesine katkısı olan dört adam. İkisi Türk ikisi Amerikan damgalı dört adamı, dün Mustafa Kemal’in karşısında sap gibi duran iktidar kalabalığını görünce anımsadım. Belleğim beni bu dört adamdan ikisinin mektubuna götürdü.

Birinin “miadını doldurmuştur..” ihanetini, ötekinin “artık yeri yoktur..” inkarını tarihin nasıl yazacağı bilinmiyor. Ama bu iki mektubun TC’nin TİS’e dönüşmesinin kanıtlarından biri olduğu gerçeği artık ayan beyan gün gibi ortada.

YÜKSEK DÜZEY TEMAS
İlk mektup MSP ve MHP den kovulan AP’ye alınmayan siyasete askeri hükümetin bir koltuğuna yapışarak başlayan Özal’ın. Her satırında devletten özel sektöre, tarikattan ticarete, ABD’den TC’ye sıçramlarla dolu bir yaşamın izi görülüyor. Turgut Özal’ın ABD nin Ankara’daki büyükelçisi Robert Strausz Hupe’ye yazdığı “Şükran” mektubunda “bağımsızlık pazarlamasının” ipucları var:

“Bu mektup bir şükran ifadesidir. Şahsım ve arkadaşlarım hala seçimlerdeki muazzam zaferin tesiri altındayız.Yakın bir dostun desteği olmaksızın böyle muazzam bir sevinç ve tatminin mümkün olamayacağının idraki içindeyiz. Bu sebeble size ve zaferimize katkıda bulunan dostlarımıza saygı ve minnetlerimizi ifadeden kendimi alamadım.

Bu haleti ruhiye içinde tedavim sırasında ülkenizde şahsıma gösterilen yakınlığın önemini özellikle vurgulamak isterim.

Amerika’da bana sağlanan yüksek düzey temas ve toplantılar partimizin uygun bir yapıya kavuşturulmasında ve etkin bir seçim kampanyası açılmasında yararlı olmuştur.

Ülkemizdeki karmaşık durumun gerçekçi görüşlerle değerlendirilmesi, Türk seçmeninin düşünce yapısı ve özlemlerinin, karşı karşıya bulunduğu ekonomik sıkıntıların yakından bilinmesi de, seçimlerin lehimize sonuçlanmasında önemli birer etken olmuştur.

Bunun yanı sıra, seçim arefesinde seçmenlere ülkemizde mevcut statükoyu koruyabilecek bir partiye oy vermeleri çağrısı yapılması da, kararsız durumdaki seçmenler üzerinde uyarıcı etki yapmıştır.

Milletin güvenini kazanmış bir parti olarak, sorumluluklarımızın ne derece büyük olduğunun ve toplumumuzu hala büyük çapta etkileyen tutucu usül ve alışkanlıkları değiştirmenin ne kadar zor olduğunun idrakindeyiz. Yönetim kadrosunun tayininde ve pek sayın Devlet Başkanı ile işbirliğimizde müşterek ideallerimiz doğrultusunda hareket edeceğimize inanmanızı isterim.Bizim için yapılmış olan her şeye şükranlarımızı tekraren arz, pek yakında görüşmek arzumu beyan ve en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.” (14 Kasım 1983)
Özal bu mektubu yazdıktan sonra 5 yıl 10 ay başbakanlık, 3 yıl 5 ay cumhurbaşkanı koltuğunda oturdu.

O günden bu yana yıllar sonra ölüm nedeni tartışılıyor.

GENERALLERİN TÜRKİYE ÜMİDİ
İkinci mektup “Adil düzen, İslam ortak pazarı, NATO’suz ve AB’siz dış politika, faizsiz ekonomi, imam hatipli ordu, vali, yargıç, polis” düşleriye yetişen önce İstanbul imamı sonra başbakan olan karşı olanın, muhalif olanın sorgusuz sualsiz tepesine binme hakkı olduğunu sanan, Recep Tayyip Erdoğa’ ın ABD Savunma Bakan Vekili Paul Wolfowitz’e mektubunda “emperyalizme tam teslimiyetin” izleri var:

“Ülkelerimiz arasındaki tarihi ortaklık ve dostluğun gelecekte de devam edeceği ümidini paylaşan bu mesajımı, ortak dostlarımız aracılığıyla size iletmek istiyorum.

Resmi sıfatınızdan dolayı, seçim sonuçlarının generallerimiz arasında bazı rahatsızlıklar yaratmış olabileceğinin, kuşkusuz farkındasınızdır. Generallerin Türkiye için ümitlerini, partimin ve benim de paylaştığımı bilmenizi isterim. Ki bu ümitler, Türkiye’nin dünya toplumunun gelişmişi laik ve güvenilir bir üyesi olmasıdır. Ve şuna eminim ki, şimdiye kadar hiç olmamış bir şekilde birleşerek, ülkemizin en yüksek menfeatleri için birlikte çalışabileceğiz.

Bu amaç için mümkün olan en kısa sürede General Özkök’le gizli ve özel bir toplantı yapma fırsatı bulacağımı ümit ediyorum.Şahsi cep telefon numaram şudur...

Bu yardımınız ve ülkeme olan geçmiş dostluğunuz için çok teşekkürler. Sizinle şahsen tanışmayı ümit ediyorum” (4 Kasım 2002)

Bu mektuptan sonra ordusuna pusu kuran Genelkurmay Başkanı olarak anılan Orgeneral Hilmi Özkök görüşen (11 gün sonra) Erdoğan hızlı bir şekilde aklandı ve Meclis’e girdi.

O günden bugüne olağanüstü koruma önlemleriyle dolaşıyor.