Bunların aklı...

Küçük bir çabayla dünden kalan “niye” sorusunun yanıtına ulaşmak mümkün. Önce üç soru:

Bir “cinsel istismar davasında” sanık avukatı neden “peygamber evliliklerini...” örnekleyerek savunma yapar?

Bir “cinsel istismar davasının” sanık avukatı savunmasını niçin “Müslüman ülkede yaşıyoruz...” gerekçesine dayandırır?

Bu söylem niye tartışılmaz, niçin konuşulmaz, neden eleştirilmez?

Söz ya da yazı “niye, niçin, neden...” soru sözcüklerinden biriyle bitiyorsa yanıtın “çünkü..” diye başlaması istenir. Üç sorunun öncelikli üç yanıtı var:

Çünkü-1: Seçim sandığının meşruiyeti arkasına sığınıp hile-i şeriye ile gayrimeşru yollardan iktidarı ele geçiren imam ağırlıklı sabıkalı bir kadro işbaşındadır.

Çünkü-2: Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, Amerikan emperyalizminin en gerici, en şoven kesimlerinin istemi İslam referanslı bir başbakanın himmeti ve imam hatip tedrisli üç adalet bakanının gayreti ile Türkiye İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülmüştür.

Çünkü-3:Eleştiriye küfürle karşılık veren, protestoyu yasaklayan, karşıt olana adli ve mali tuzak kuran, bilim insanı, yazar, gazeteci, politikacı kelepçeleyen, işçi ve öğrenci kurşunlayan baskı ve korku üreten bir ortam yaratılmıştır.

“Daha ne olsun” demek yerine “yanıt bu kadar deği” demek daha doğru. Dünden kalan üç sorunun “anayasa, yasa, hak, hukuk, sorgu, polis, jandarma, gözaltı, korku, baskı, ifade, cezaevi, suçlama, tutuklama , savcı, yargıç, tanık, kanıt, karar” gibi sözcüklerle başlayacak ve de “öznesini utandıracak” birçok yanıtı var.

DÜĞÜNDE DANS
Örneğin beş yıl önceki ayıplı bir hukuk arayışını anımsatıp utanacaklar listesi yapılabilir. Cinsel istismar, tecavüz, zina haberleri akepe’nin kadına bakışını anlatıyor. “İçkide 23 yaşında erkeğin, tecavüzde 14 yaşında kızın reşit sayılması girişimi unutulmaz ayıplardan biri oldu. Düzenleme içki içene ceza , tecavüze ödül gibi algılandı.

Zina konusundaki yaklaşımları da tarihe yüzkarası olarak yazıldı. 2004 yılında “zina yapanın hapisle cezalandırılmasını” isteyen Prof. Dr. İzzet Özgenç yıllar sonra 2008’de YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın vekili oldu. Zinanın bir şiddet öğesi olarak gündemde tutulması süreç içinde dini baskının olmazsa olmaz parçalarından birine dönüştü.

Prof. Hayrettin Karaman’a göre pek çok çeşit zina vardı. “şehvetle bakmak göz zinası şehvetle dokunmak el zinası ilişki üzerine konuşmak dil zinası” oluyordu. Bir bilim adamının bu çağdışı yargısı çok daha geri yorumlarla ülke düzeyine yayılacaktı.

İstanbul Beylikdüzü Sultan Mehmet camii vaizi “çalışan kadının kocasını aldatacağını ve nefsine hakim olamayacağını” ileri sürerek zinaya yeni bir yorum getirdi.

Mudurnu müftüsü “dayımın kızı elimi öptü, komşu teyzenin elini öptüm gibi şeyler yok. Nikah düşer” dedi.

En kapsamlı zina yorumu ise Konya’dan geldi. Meram ilçesi Çolakhoca camiindeki hutbede “düğünlerde dans etmek yataktaki zinanın ayakta yapılan biçimi” olarak tanımlanarak günah sayıldı.

EVLİLİĞE EVET
akepenin TCK’ya koyarak yeniden suç haline getirmeye hazırlandığı zina, aslında, Erbakan’ın başbakanlığı döneminde 1997’de suç olmaktan çıkmıştı. Ancak 2004 yılında 346 maddelik TCK tasarısıyla yeniden gündeme girdi. Parti tabanının istemi gerekçesiyle gündeme getirilen konu AB ilişkilerini derinden sarstı. Zinanın suç olarak tanımlanmasını kadını ikinci sınıf insan gören “feodal” bir anlayışın sonucu olduğunu kabul eden AB’den yoğun eleştiri geldi.

akepenin tecavüz konusunda da geri bir anlayışa sahip olduğu TCK’nın değiştirilmesi çalışmalarında ortaya çıktı. Örneğin “tecavüze uğrayan kadın evliliğe evet” demeliydi. “Kadın tecavüzcüsüyle evlensin dava kapansın” önerisini getiren Prof. Doğan Soyaslan Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in danışmanıydı.

PEK YAKIŞIYOR
Kısaca kadın hep ikinci plandaydı. Türbanıyla aşağılandı, çarşafıyla horlandı. O günden bugüne değişen olmadı.

Baleyi ve dansı “fuhuş sayan..” veziri azama vapurda “yan yana oturanları..” izlemek de, parkta “el ele dolaşanları..” gözetlemek de pek yakışıyor. Ancak dün Kızılcahamam’dan yaptığı “aynı evde kalan kız-erkek öğrencileri izlettireceğine” ilişkin açıklamasıyla yeni bir soru/sorun gündeme getiriyor.

İnsan “ciddi bir sağlık sorunu mu var” yoksa “bunların aklı hep orada mı” diye sormaktan doğrusu kendini alamıyor.