Bir yıl önce iki...

2013 “eski” oyunun “yeni” kadroyla sahnelendiği bir yıl oldu. Başroldeki iki imam değişmedi. Onların yanında okunup üflenmiş bir “doktoralı çavuş”, iki “e-general” ve birkaç “tane” paşa vardı. Sıradan rolleri birkaç ajan ve polis şefi, bilim ve sanat insanı ve de “refakatte” bir gazeteci-yazar takımı paylaştı. Refakettekiler satılmışlardan farklı olarak “psikolojik savaşın neferleri olarak” çalıştı. Kimi sırt sıvazladı “yanak aldı”, kimi akıl verdi “abi” oldu. Başroldeki “TİC’lerin” kuyruğuna takılan “yetmez ama evet”çiler ilk günden beri “nicel birikimlerin” bir gün “nitele dönüşeceği” gerçeğini biliyordu. Ama tümü sustu. Yazık oldu.

BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ: Ulusların kendi geleceğini belirleme hakkını savunan, Marks’ı sayan Lenin’i seven, sosyalizmin Anadolu yarımadasındaki son kırk yılına tanık olan, özgürlük ve bağımsızlıkla barışık bir insanın Diyarbakır Nevruz’undan heyecan duymaması olanaksızdı. Öyle oldu. Önce barışın mutluluğu, sonra kopuşun hüznü dalgalandı. Cuntanın darağacında ölüme meydan okuyan Deniz’in “yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalizm, kahrolsun faşizm” haykırışı kulaklarımda çınlayıp durdu. (25 Mart 2013)

PARTİLEŞME EĞİLİMİ: Emperyalizmin Ortadoğu’da sınırları değiştirecek büyük projesinde Türkiye’nin görevini eksiksiz yaptığı ortada. Ancak Malaka Boğazı’ndan Basra Körfezi’ne, Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e uzanan coğrafyada payına düşene çoktan razı olan akil adam kadrosundan gerçeği gören de var. Ahmet Taşgetiren Hizbullah’ın “1998 Beykoz baskınında büyük darbe yediğini, ancak akepe’nin kurulduğu 2002 yılında yeniden legal alanda çalışmaya başladığını akepe iktidarında örgütün toparlanma sürecine girdiğini” itiraf gibi anlatıyor. Yetinmiyor Hizbullah’ın “AKP’den daha İslamcı, BDP’den daha Kürtçü” bir programla partileşme eğiliminden söz ediyor. (16 Nisan 2013)

PSİKOLOJİK SAVAŞ ALANI: Emperyalist kumpanyanın 36 yıl önce sahnelediği 1 Mayıs 1977 oyunu ile geçen hafta sahne alan 1 Mayıs 2013 oyununun aynı kalemden çıktığı belli. İktidarlar dün de bugün de Taksim’i “psikolojik savaş alanı” olarak kullandı. 1977’de yükselen toplumsal ve siyasal muhalefet İnter Continental’in penceresinden açılan ateşle dağıtıldı. Ölenler, yaralananlar oldu. 2013’te direnen toplumsal ve siyasal muhalefet Taksim’i, Şişli’yi, Mecidiyeköy’ü, Beşiktaş’ı tutsak alan polisin gaz-su terörüyle susturuldu. Ölenler, gözünü yitirenler oldu. 36 yıl arayla aynı şey yaşandı. (6 Mayıs 2013)

KİN ÖFKE İNTİKAM
: Otobüsün üstünden söylediği gibi “yakan, yıkan, saldıran” çapulçu deniyorsa durum vahim. “Yakan” sözcüğü Sivas’ta diri diri yakılan insanların alevini anımsatıyor. Kin yaktırıyor. “Yıkan” deyince akla gece yarısı elde kazma Karacaahmet Cemevi’nin önündeki belediye başkanı geliyor. Öfke yıktırıyor. “Saldırının” karşılığında ülkenin yakın tarihi var. Maraş’ın Yörükselim’inden Çorum’un Milönü’ne gelip İstanbul’da Pangaltı, Beyoğlu, Levent ve Beykoz’a uğrayıp Cilvegözü’ne Reyhanlı’ya uzanıyor. İntikam unutturuyor. Kin öfke yalan söyletiyor. “İmam hatiplilerden ‘terörist çıkmaz’ diyor. Yalan imam hatipli Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Selçuk Şanlı, Ekrem Baytap, Mehmet Ali Şeker, Mehmet Zeki Yıldırım ülkenin yüz akı aydınlarını öldürüyor. (11 Haziran 2013)

AHLAKIN SINIRI: Küfür koleksiyoncusu dostumla “şeyini şey etme” ile başlayıp “ al ananı da git” ile yaygınlanşan dönemi konuştuk. “Şerefsiz, pezevenk, cibilliyetsiz, edepsiz, haysiyetsiz, aşağılık, sütü bozuk, manyak, soysuz, geri zekâlı, ebleh, hırt, piç, gaspçı, kalpazan…” ile süren “ana avratlı-bacak aralı Zeyid” ile tavan yapan dönemin analizini yaptı. “Ahlakın” sınırı olduğu gibi “ahlaksızlığın” da sınırı olduğunu anımsatıp “faşizmlerin ortak paydalarından birinin de sınırsız ahlaksızlık olduğunu söyledi. (15 Temmuz 2013)

YERDEN GÖĞE HAKLI: “Bunların aklı” hep orada. On yıldır “ümmet tiyatrosu’nda” kızlar-uçkurlar, avrolar-dolarlar, dualar-yalanlar. Her şeyleri “A’dan Z’ye kir pas küf”. Tam kadro “Ar damarı” çatlağından müzdaripler. Ölümcül değil utançcıl. Tedavisi var. Önce toplu terapiden geçilecek. Sonra “hırsız var” haykırışı duymaya alışılacak. Hırsıza hırsız demenin suç olmadığı kavranacak. Hırsızın bileğinde kelepçe görmek yadırganmayacak. Utanma öğrenilecek. Zor bir süreç olacak.