Ar damarı...

Kimi tok, kimi aç. Kimi anadan doğma solcu, kimi babadan olma sağcı. Irkçısı var, dincisi var. Dönmeden önce solcusu da var, sahte demokrat şeriatçısı da. Kimlikleri belli de, kim oldukları belirsiz. Sabah sağcı, akşam solcu. Kimi eski komünist, kimi taş gibi kapitalist. Kimi partili, kimi partisiz..

Ayrı telden çalıyor görünüyorlar ama aynı güneşe mendil seriyorlar. Ortak özellikleri bakışları. Dünyaya ya boynu bükük “pişmanlık”la ya da ar damarı çatlatan “utanmazlık”la bakıyorlar.

Siz kimsiniz milletvekili, bakan mı genel müdür, müsteşar mı savcı, yargıç mı? Asker ve polis mi, işçi ve memur mu, öğretmen ve öğrenci mi? Yoksa gazeteci ve yazar mı? Nasıl bu kadar unutkansınız? Nasıl bu kadar körsünüz sağırsınız?

Çok değil, on yıl önce 2004 yerel seçimleriyle Türkiye’nin ulaşmak için çabaladığı “demokratik hukuk devleti” kimliğinden arındırılıp “İslam Cumhuriyeti” olarak tescil edildiğinin farkında değil misiniz?

Bence tam sırası ama biliyorum bunca yıl geçti gerekçesinin arkasına saklanıp asla anımsamayacaksınız.

“Biz imparatorluk refleksi ve özgüveni ile hareket edebiliriz” devlet başkanı güvencesini unutmanın “Ben ne dersem o olur” diyen Başbakan’ı duymayıp “Hedefimiz Türklerin tarihe muhteşem geri dönüşüdür” düşü kuran Dışişleri Bakanı’na aldırmayıp “hortumcu ciğeri sökme yetkisi” özleyen Cemil Bey’i es geçip “yanlış yapanın kafasının koparıldığını” söyleyen Hüseyin Bey’i umursamayıp aynaya bakmadan, keyfinize bakmadan mı yaşayacaksınız?

Tamam, eskiyi gömün ama hiç olmazsa kendinize tutunacak bir dal bırakın.

ÇALGICI VE AĞLAYICI
Hangi akla dayanıyor, neye hizmet ediyorsunuz bilmiyorum ama akepe’nin Demokratikleşme Paketi için çuval çuval umut üretiyorsunuz. Ya da nasıl bir ahlak bu, dün göklere çıkardığınızı, bugün nasıl yerin dibine sokuyorsunuz?

Umut üretip övgü düzenlere sözüm yok, onlar bu iş için para alan her düğünün çalgıcısı, her ölünün ağlayıcısı, acınası insanlar.

Ama “eleştiri hakkını kullanıyor” postuna bürünüp, okuyanı ahmak dinleyeni bunak sayanlara bir çift sözüm var. “Kral öldü, yaşasın kral” tavrınızla ayıp ediyorsunuz.

Kimi “demokratikleşme çabasının reddi olamaz” diye yuvarlayıp kafa buluyor, kimi “bu pakete ‘yetmez ama evet’ demek, ömür boyu aşağılanmayı kabullenmektir” diye bodoslamadan günah çıkarıyor.

Oysa ikiyüzlü takımın tümü överken de, söverken de tarihin değişmez kuralını unutuyor: Bedel ödemenin zamanaşımı olmadığını bilmiyor.

Ordusunu halkıyla savaştıranın, polisini jandarmasını halkının üstüne sürenin hukuksuzluğa hukuk diyenin, gençlerine tuzak kuranın, muhaliflerini kelepçeleyenin işçiyi, emekçiyi, sendikayı, derneği yok sayanın bilimi, sanatı, dansı aşağılayanın hırsıza, çalıp çırpana, vurguna, soyguna arka çıkanın darbeyi, işkenceyi, faşisti, yobazı koruyanın kısaca ihaneti işbirliği sanıp yalanı doğru gibi pazarlayanların tümünün tarih önünde hesap verdiğini unutuyor.

Bence tam sırası ama biliyorum, asla anımsamayacaksınız. Ama daha dün gibi yeni olan şeyleri unuttuğunuzu sakın söylemeyin.

Unutkan da, dalgın da değilsiniz çifte kavrulmuş ikiyüzlüsünüz. Ama ne kürsülerinizin, ne köşelerinizin, ne kaleminizin ne de çek defterinizin değiştiremeyeceği gerçeklerle karşı karşıyasınız. İşçilerin gözünde on paralık değeriniz yok. Gençler ne mal olduğunuzu anladı. Türkiye İslam Cumhuriyet’inde İslam’a saygıyı kurumlaştırarak durumu kurtarmayı hayal ediyorsunuz.

Akıllı olun, olmayacak duaya amin deyip tarihe yem olmayın. Bundan böyle, ince eleyip sık dokumadan yazmayın, düşünmeden konuşmayın.

BU NE BU
Azıcık düşünün, inanca saygı iyi ama sınırın ötesinden gelip gidenleri bağrına basmanın kaynağında salt dini inanç mı var? Sormayacak mısınız, kimin eli kimin cebinde araştırmayacak mısınız?

Şimdi siz şu Demokratikleşme Paketi dayatmasıyla benden kimi intihar komandosu, kimi bombacı, kimi falakacı, kimi domuz damcı olan kimi boğaz kesip, kalp söküp yiyen, kimi enseye tek kurşun sıkan ölen eşiyle sevişme serbestisi veren, mücahide annesi ve çocukları helal eden fetvaların dolaştığı şeriat sürüsünün dinine, mezhebine, inancına saygı mı isteyeceksiniz?

Şimdi siz şu Demokratikleşme Paketi’yle yurttaşlarınıza “yaşam tercihi saydığınız dini inanç kaynaklı” bu vahşete eleştiri yasağı mı getireceksiniz?

Bu nasıl düşmanlık, aklınız eriyor mu? Bu nasıl ahlak, bu nasıl vicdan?

Bu nasıl ihanet, bu nasıl inkar farkında mısınız? Bu nasıl kapkaç, bu nasıl göz boyama görmüyor musunuz? Bu nasıl hınç, bu ne kin, bu ne öfke?

Bu arsızlığın, bu hokkabazlığın, bu sahtekarlığın kaynağında ne var, merak etmiyor musunuz?