Önemsiz Konular, Münferit Vakalar

Tophane’de sanat galerilerine, sanatçılara ve sanatseverlere dönük saldırıların ardından başbakan “Sanat galerisi sadece Tophane’de mi var. Başka yerlerde böyle bir olay duydunuz mu? Öyleyse abartmanın anlamı yok” şeklinde bir yorumda bulundu. Hazindir, Kılıçdaroğlu’nun kimi demeçlerinin ardından hayat kendisini yalanlıyor sürekli, bu defa da öyle oldu: “Laiklik tehlikede değildir” dediği günlerde gerçekleşti bu olay, tekbirler eşliğinde…

Dinselleşme, gericileşme, toplumumuzu daha fazla teslim alıyor her geçen gün. “Mesele esir düşmekte değil / teslim olmamakta bütün mesele” diyen şaire selam gönderip, Tayyip’in direktifleri doğrultusunda, abartmamak için, başka bir noktaya işaret etmek istiyorum:
Tophane, İstanbul’da kentsel dönüşümün yaşandığı alt merkezlerden biridir. Benzeri başka mahalleler gibi (Balat, Sulukule, Tarlabaşı, Akaretler vb. vb.) Tophane’de de bir dönüşüm yaşanıyor: Bir dönem egemen sınıf için gözden düşmüş eski kent merkezlerini, yeniden sermayeye, zenginlere açıyorlar. Yakın zamana kadar memleketinden koparılan yedek işgücünün, toplumsal yaşamın kıyısına itilenlerin, Kürt illerinden göçen yoksulların, Romanların, mültecilerin sığındığı bu kentsel doku, piyasanın sihirli – görünmez eli değdikten sonra, galeriler, barlar, restoranlar, lüks alışveriş mağazaları, stüdyo tipi konutlar haline geliyor. Kentsel rantta muazzam bir sıçrama ve spekülasyon olanağı doğuyor. Bu, neo-liberalizmin yolu zaten, şaşacak bir şey yok.

Benim şaşırdığım mesele şu: Bu dönüşümün planlayıcısı, yürütücüsü, sermayenin taleplerine yanıt vermekte kendileriyle kimsenin yarışamayacağı AKP kadroları ve yandaş müteahhitler, yandaş spekülatörler. Bu dönüşüme tepki verenler, bu bölgelerden sökülüp atılanlar da, bu aynı siyasal hattın destekçileri. Evet, kovalananlar, AKP ve işbirlikçilerine değil, alakasız bir kümeye tepki veriyorlar.

Bilmem abartıyor muyum ama, bu manipülasyon becerisi karşısında tir tir titremekten (!) alıkoyamıyorum kendimi çoğu zaman.

Düşünsenize, bir hırsız, karanlık bir sokakta birinin ensesine çökmüş, nesi var nesi yok alıyor elinden, cüzdanını, saatini, cep telefonunu, çantasını, ayakkabılarını… Ve sonra ikisi bir olup, oradan geçmekte olan başka birini dövüyorlar, tekme tokat, “hırsızlık günahtır” diye…

İlginç, çok ilginç…

Ama abartmayalım. Faşizmin kitle ruhu filan deyip Wilhelm Reich’i filan sardırmayalım başımıza…

***

Bir başka abartılmayacak mesele, önceki hafta Beşiktaş futbol takımı teknik direktörü Schuster’in bir beyanatının ardından yaşanmıştı. Schuster, Fenerbahçe maçından önce bu takımı “yaralı hayvan”a benzetmişti, şu sözlerle:

“Lige iyi başlayamadılar ve UEFA Kupası'ndan da elendiler. Hem Beşiktaş ile oynamaları, hem de geçirdikleri kötü günlere belki de bir nebze olsun kendilerine özgüven kazanmaları açısından önemli bir maç olacak. (…) İspanya'da bir deyim vardır 'Yaralı bir hayvan gibi...' Rakibimizin bu durumu da her zaman tehlikelidir. Açıkçası Fenerbahçe bizden daha avantajlı.”

Bu beyanattan sonra ne mi oldu?

Birileri Schuster’in FB camiasına “hayvan” dediğini düşündü!

Gazeteler ve internet sitelerinde “Schuster’den Fener’e ağır laf”, “Schuster terbiye sınırını aştı” gibi manşetler çıktı. Haydi bunları acar / hırslı gazeteci açgözlülüğüne verelim. Peki 103 yaşında bir kulübün yönetiminin konuyu acil olarak görüşmek için toplanması ve “en iyi yanıtı sahada vereceklerini” söylemelerine ne demeli? Ya da FB kalecisi Volkan Demirel’in “Bizim F.Bahçe olduğumuzu kimse unutmasın. Ne olursa olsun hiç kimse F.Bahçe için küçümseyici sözler söyleyemez söyleyenlere de en iyi cevabı derbide veririz” şeklinde yanıt vermesine?
Ama en enteresan hamleyi Schuster’in başında olduğu takımın yönetimi yapmış oldu: Schuster’i dikkatli konuşması konusunda uyardılar.

Bir benzetmeyi anlayamayan, anlamaktan aciz, zavallı bir topluma dönüştüğümüzün farkında mısınız?

Abartmamak koşuluyla söylüyorum tabi…

***

Benzer bir abartılmaması gereken durum, Nâzım’a vatandaşlığının iadesi döneminde de yaşanmıştı. AKP İzmir İl Teşkilatı, günlük gazetelere tam sayfa ilanlar vermişti. İlandaki metnin başlığında, büyük puntolarla şu ifadeler yer alıyordu: “Bizim çınarlı bir tepemiz var Nâzım.”
Ne demek istediklerini anlayana kadar akla karayı seçmiştim o zaman. Nâzım’ın Vasiyet şiiri şu dizelerle bitiyordu:

“Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, / - öyle gibi de görünüyor - / Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni / ve de uyarına gelirse, / tepemde bir de çınar olursa / taş maş da istemez hani...”

Bu dizeleri tekrar okuyup, AKP’lilerin ne demek istediğini anlamaya çalışırken, birden kafama dank etti:

Hayatın her alanına arsa spekülatörü gibi yaklaşan zihniyet, Nâzım’ın dizelerindeki “tepemde” kelimesini, “tepe”nin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki “Bir şeyin en üstteki bölümü Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası Birinin yanı başı, başucu” anlamları yerine, “Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi” olarak algılamıştı.

Padişahın sol kolu oldukları için, hayatı öyle algıladıkları için, Nâzım’ın gömülmek için bir tepe talep ettiğini sanmışlardı demek ki! O yüzden de “bizim çınarlı bir tepemiz var” diye tam sayfa ilan vermekte beis görmüyorlardı.

Hani “sanat önemli” diyoruz ya, okuduğu bir dizedeki kelimelerin anlamını çıkaramayan bir toplum olduğumuzun farkında mısınız?
Yanlış anlamışlardır, abartmayalım tabii…

***

Son bir mevzu daha kaldı:

Okurlarımız arasında Quentin Tarantino adlı sinema yönetmeni / oyuncu kişiyi bilmeyen yoktur herhalde. İnsanoğlunun yaralarını kaşımayı ve çürütmeyi en iyi bilen uzmanlardan biridir kendisi şahsen benim için. Kızan okuyucular çıkacak bu ifadelerime ama n’apayım, hoşgörün…

Bu kişinin, Inglorious Bastards (Türkiye’de Soysuzlar Çetesi adıyla gösterildi) adlı bir filmi gösterime girdi geçen yıl. Film, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarında geçiyor.

Bunlarda gariplik yok. Gariplik şurada: Finalde, bir grup Yahudi ve ABD askerleri Hitler’i öldürüyorlar.

Ve bu ülkede, bu filmi izledikten sonra, Hitler’in ABD tarafından ortadan kaldırıldığını zanneden azımsanmayacak sayıda insan, bu insanların arasında da azımsanmayacak sayıda üniversite öğrencisi var, biliyor musunuz?

***

Abartmayalım. Celallenmeyelim. Öfkelenmeyelim. Anlayış gösterelim. Hoşgörülü olalım. Tüm bunlara başka başka anlamlar yüklemeyelim.
Bunlar önemli konular değil. Münferit vakalar.