Makyajı sel götürdü, Halk Düşmanı göründü

Kim bu Halk Düşmanı? Nereden çıktı?

Bugüne kadar birkaç edebiyat ve tiyatro eseri bu adı aldı kendine, geçtiğimiz aylarda bir holivud yapımı bu adla gösterime girdi benim bilebildiğim kadarıyla hepsinde ortak nokta, verili düzenle uyumsuzlukta odaklanıyor, iktidar, bu uyumsuzluğu “halk düşmanlığı” olarak damgalıyor: Toplumsal ölçekte üzerinde uzlaşılmış görünen verili değerler sistemini, verili ahlakı, toplumsal hiyerarşiyi hiçe sayarak ayakta kalmaya egemenlerin taktığı bir ad. Bu ayakta kalma çabası, söz konusu toplumsal yapıda kaotik bir durum oluşturduğu iddiasıyla reddedilir ve ortadan kaldırılması gereklidir: Verili toplumsal yapının çatışmalı doğasını açığa çıkarır ve huzursuz eder.

Kimileri, halk düşmanlığını “jakobenizm” ile de eşliyorlar. Verili toplumsal yapının sözüm ona mırıl mırıl akışına müdahale etmeye kalkışanlar da zaman zaman halk düşmanı ilan ediliyor. Dinci gericiliğin “mazlum edebiyatı” buna örnek verilebilir. “Halk” kendi değerleri ile barışık yaşama arzusundayken, dini ve imanını gündelik yaşamın eksenine doğal olarak (!) çakmaya çalışırken, laiklik, dinin toplumsal yaşamdaki alanının kısıtlanması ve benzeri argümanlarla konuşanlar halk düşmanı ilan edilir…

Marksist terminolojinin standart kavranışı açısından da sorunlar olduğu ileri sürülebilir: Halk kategorisinin sınıf eksenli çözümlemede bulanıklık ve muğlaklık yarattığı doğrudur ilk bakışta tabi. Ama biraz daha kurcalayınca, toplumsal-siyasal süreçlere, eğilimlere “değiştirmek için” bir kez daha bakınca, halk ve halkçılık kategorileri, sosyalizm mücadelesinde 2009 Türkiyesi’nde ve dünyasında yeni bir içeriğe kavuşmaya başlayacak gibi görünüyor *.

Bu yeni içeriğin ya da belki yeniden ve daha zengin bir buluşma demek daha doğru olur, ipuçlarını yoğun bir şekilde yaşmaya başladık.

Son dört gündür yaşananlara bakmak yeterli:

Kendisinin sırtından geçinenle sırtından geçinilenin yüz yüze geldiği bir tarihsel an oldu sel ve emekçi halk, düşmanını gördü ilk kez, bütün çıplaklığıyla, o şiddetli yağmurun bir anlık şimşeğinde…

Son yaşanan sel, emekçi halkımız için felaket yaratan sel, coğrafi anlamıyla İstanbul’u, İkitelli’yi, İstanbul’un Trakya’yla buluştuğu bölgeyi değil, ekonomi-politik anlamında sermaye düzenini önüne katıp sürükleyecek olanı açığa çıkarmasıyla ve yukarıda bahsettiğim yeniden buluşmanın ipuçlarını ortaya koymasıyla tarihe geçecek nitelikte bir olay bence…

Selden arta kalan, en kısa ifadesiyle halk düşmanlığıdır.

“Bir başka insanın yaşantısını anlamak için, insanın dünyayı, kendi bulunduğu yerden göründüğü gibi görmekten vazgeçip onu o öbür insanın bulunduğu yerden göründüğü gibi yeniden görebilmesi gerekir. Örneğin, bir başkasının yaptığı seçimi anlayabilmek için, kafasında karşı karşıya kalabileceği seçenek yoksunluğunu, kendine bir seçim hakkı tanınmayabileceğini düşünmesi gerekir. Toklar açların hangi seçeneklerle karşı karşıya olduklarını anlama yeteneğinden yoksundurlar. Bir başkasının yaşantısını anlayabilmek için, ne kadar beceriksizce de olsa, dünyanın parçalarının sökülüp yeniden takılması gerekir. Bir başka insanın öznel yaşamına girmekten söz etmek yanıltıcıdır. Bir başkasının öznelliği aynı dış gerçeklere bir başka kişisel yaklaşımdan ibaret değildir. Kendisinin merkezi olduğu gerçekler dünyasıdır değişik olan.”

Bunları “Yedinci Adam” adlı kitabında söylüyor John Berger.

Sel, işte tam da sermaye düzeninin parçalarını değil ama şaşaasını yerinden söktüğü için tarihsel bir anlam taşıma potansiyeli barındırmaktadır.

İlerleme, çağ atlama, muhtelif boyutlarda Amerika olma, medenileşme, yeni fetihlere yelken açmak üzere hazırlanan büyük ülke olma demagojilerini önüne katıp sürüklemiştir sel ve geride kalan halk düşmanlığıdır.

Kişi başına düşen gelirde artış, krizden etkilenmeme, güçlü bir finans sistemine sahip olma balonlarını, bağlı oldukları İkitelli medya coğrafyasından söküp havaya bırakmıştır sel ve geride kalan halk düşmanlığıdır.

Her ilde bir üniversite, 2010 Avrupa Kültür Başkenti, sağlık sisteminde atılım, demokratik açılım, yerel yönetim yasalarında değişim, selin önüne katıp sürüklediği ve üst üste yığdığı bir dekor enkazdır ve geride kalan halk düşmanlığıdır.

Gecekonduda iftar açmak, yok sayılanların iktidara gelmesi, bir lokma bir hırka, mazlumun, fakirin fukaranın, garibin gurebanın dostu edebiyatı, rantiyelik çamuruna saplanıp kalmıştır selin ardından ve geride kalan halk düşmanlığıdır.

Sel, bu ülke halkının gerçekliği ile, o halkın gerçeklik bilinci arasına sermaye düzeninin diktiği duvarın bir kısmını yıkıp geçmiştir ve açığa çıkan, halk düşmanlığıdır.

Kasasını doldurmak, zenginleşmek, rahat yaşamak, hayattan zevk almak, caka satmak için milyonların nasıl hiçe sayıldığının, emekçi halkın nasıl bir zulme mahkûm edildiğinin resmidir selden geride kalan.

Resimdeki, makyajı akmış olan halk düşmanlarıdır ve Halk, Nâzım’ın ifadesiyle Büyük İnsanlık, bunlar için çalışanlar, üretenler, düşünenler, tasarlayanlar, canını verenlerdir:

Kendi keyifleri için, lüküs camilerde iman tazeleyip memleketin güzelim koylarında yüzen saraylarda yaşamak için, guççi-versace-bilmemne çantalar takıp koluna, eşarp ve pardesü modelleri beğenecekleri defilelerde boy göstermek üzere jiplerine doluşabilmek için, rezidınslarında, özel güvenlikli villalarında kah şarap yudumlayıp kah fıkıh tartışmak, fasıl eğlencelerinde kendinden geçebilmek, hayattan kam almak için alçaldıkça alçalanlar, çaresizliğe, seçenek yoksunluğuna hapsettikleri kölelerinin yüzünü gördüler selde ilk defa… Selin ardından verdikleri demeçlerde seslerinin kısılması, ölümlerden ve yıkımlardan ölenleri ve yıkılanları sorumlu tutacak kadar ahmaklaşmaları, bu ilk karşılaşmadan ve bu karşılaşmanın dehşetindendir… Çünkü yaşama sevincini elinden alarak köleleştirdikleri de onları görebilecek hale geldi, epeydir ilk kez!

Güç de, iktidar da, para da, bu halk düşmanlarındadır ve güçlerini, iktidarlarını, paralarını, daha fazla güç, daha fazla iktidar, daha fazla para için halkı ezmekte kullanmaktadırlar.

Halk umurlarında değildir ve sel bunu açığa çıkarmıştır.

Selin yarım bıraktığını tamama erdirecek olan ise soldur.

Solun, işçi sınıfının, örgütlü emekçi halkın, kararlı ve dirençli öğrencilerin, hülyalı ve ütopyasını yaratmaya soyunan aydının yapacaklarını selden beklemek olamaz.

Ancak sel bir şeyi daha açığa çıkarmıştır, başta söylediğim yeniden buluşma zeminini, yani halkla solun buluşma zeminini:

Halk düşmanlarına karşı mücadele!

Düşmanı ile göz göze gelen halk, çaresizlikle başını mı indirecek yoksa düşmanının gözlerinin içine öfkeyle bakmaya devam mı edecek?

Şu uğursuz 12 Eylül yıldönümünde, Erdal Eren’e selam yollamanın en iyi yolu da bu sanki:

Selin yıkamadığını ve yıkamayacağını sol yapacak, başka yolu yok!

--------------------------------------

* Halkçılık ve halk kavramlarına dair Metin Çulhaoğlu’nun “Popülizm veya Halkçılık: Bir Kavramın Tarihsel ve Güncel Uzanımları” yazısı çok değerli bir çerçeve sunuyor okuyamamış olanların hızla okuması önerilir. (Gelenek dergisi, sayı 102, Haziran 2009.)

** John Berger, Jean Mohr, Yedinci Adam, sf. 96, Cem Yayınevi.