Strateji diye bir disiplin kuşkusuz var olmak durumundadır. Siyasette strateji, teori ile pratiğin arasında bir iletim kayışıdır. Asla lüks veya gereksiz değildir; zorunludur. Ancak strateji bağımsızlığını ilan ederse, pratiğin biricik yön vericisi zannedilirse, geriye savrulma, sürüklenme kalır.
Strateji ne işe yarar?
Aydemir Güler
Geçtiğimiz yıl Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi, NATO’dan ayrılmayı talep eden bir çalışma yürütüldü. İncirlik’e yüründü, bir dizi toplantı düzenlendi. Ve bir imza kampanyası yapıldı. Özetin özeti, “Türkiye NATO’dan ayrılmalı” diyen metin binlerce imzayla TBMM Başkanlığına da verildi.
Bu çalışma sırasında, zaten bildiğimiz gerçeği yakından tanıdık. Türkiye’de aklı başında herkes NATO’nun memlekete zarar ziyan bir kuruluş olduğunu biliyordu. Bilginin eksik kaldığı yerde de bir tarihsel duyu devreye giriyordu: Halkımız Batı dünyasını sömürücü, emperyalist bir hasım olarak sınıflandırıyordu. Hakikaten, tarihsel duyudur ve doğrudur...
Türkiye’nin “ağırlığı” NATO’yu en hafif tabirle “hiç mi hiç sevmezken”, entelijansiyanın önemli bir bölümünde bu duygu stratejiye kurban ediliyordu. Fikri sorulan aydınlar içinde NATO’yu olumlayana rastlamıyorduk, ama bir de işin “strateji” kısmı vardı: NATO’dan çıkmanın zamanı mıydı? Türkiye’nin yalnızlaşması bir başka ve daha büyük tehlikeye neden olabilirdi! Başka zaman olsa neyse, ama dünyanın bugünkü kaotik ortamında izolasyon yıkım anlamına gelirdi…
Yanlış anlaşılmasın; görüşünü sorup desteğini aradığımız insanları, elbette kendimizce bir elemeden geçirmiştik. Açık emperyalizm yandaşlarından geçtik, memleketin örtülü Amerikancı, Almancı, İsrailci kaynadığını biliyorduk. Bunların kapısını çalacak değildik; çalmadık da. Sorun şuydu ki, yurtseverliklerinden, bağımsızlıkçılıklarından kuşku duyulamayacak nitelikte, NATO’ya temelden karşı olan kimileri, Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasına imzalarını atamıyorlardı.
Bu çekinikliği, Aydınlanmanın bizim gibi “Doğu ülkelerinde” “Batılılaşma” diye bir kod adına sahip olması da açıklamaz. Aydınlarımız pekâlâ Fransız Devriminin, İngiliz sanayisinin, Alman felsefesinin Batısı ile, NATO’nun ve hatta AB’nin Batısı arasındaki tarihsel kopuşu, birinin diğerini inkar ettiğini bilirler.
Sözünü ettiğimiz şey, bir “strateji sapmasıdır.”
Strateji diye bir disiplin kuşkusuz var olmak durumundadır. Siyasette strateji, teori ile pratiğin arasında bir iletim kayışıdır. Asla lüks veya gereksiz değildir; zorunludur. Ancak strateji bağımsızlığını ilan ederse, pratiğin biricik yön vericisi zannedilirse, geriye savrulma, sürüklenme kalır. Pratik politika artık motorundan yoksun kalmıştır.
Türkiye, tarihen, zaten böyle bir ülkedir! Osmanlı modernleşmesi, kapitalistleşmenin rüzgârıyla yükselen güçlerle rekabet için başlamıştı. 19. yüzyılda gemi su alırken, hedeflenen bir liman yoktu. Osmanlıcılığın birleştirmesine duacı olundu, tutmadı. Pan-İslamizm denendi, hayal çıktı. Pan-Türkizmin kimsenin umurunda olmadığının anlaşılması için yıllar harcandı...
Bu denemelerin her birinde zorunlulukların, eldeki olanakların biçimlendirdiği stratejiler geliştirilmiştir. Ama benimsenen bir teori, angaje olunan bir ideal, uğruna ölünecek ilkeler yoktur. Gemi karaya oturdukça yeni rota çiziktirilir, ama nafile… Tarihin sonunda, pragmatizm teorinin yerine alır!
Türkiye’nin, “tutar mı” sorusunun “doğru mu/ haklı mı” sorularının önüne geçtiği bir toplumsal çürümeye eğilimli olması biraz da bu yüzden olabilir mi?
Cumhuriyet Devrimi bu olumsuz mirasla da kavga etti. Onun altını oyanlarsa “bu yanlış” demek yerine, elden gelenle yetinmeyi vaaz ettiler. En iyi bildiklerini yapıp, hayatı kendilerine yonttular, güçsüzün sırtına bindiler, ne varsa yağmalamaya baktılar.
Pragmatizm bizim değil karşıdevrimcilerin yöntemidir.
Şimdi dönüp dolaşıp Cumhuriyetçi saflarda yayılmasına izin verilmemelidir.
Bize ilkeleri güçlendiren, kurtuluşun neye benzeyeceğini açıklayan sağlam teori lazım. Bize bu teoriyi hayata geçirmenin rotası anlamında devrimci strateji lazım. Bize teoriye istisna parantezi açmaya çalışmayan, yaratıcı, ikna edici, iddialı ve gerçekçi pratik politika lazım.
Bağımsızlık mı? O NATO’yla, AB’yle olmaz. Emperyalist kapı dışarı atılır.
Laiklik mi? Onun özgürlükçüsü baskıcısı olmaz. Yurttaşlık laiklikle başlar.
Eşitlik mi? O iş, beş parmağı karşılaştırmakla olmaz. İnsanın insanı sömürmesine son vermek gerekir.