Karşımızda boşluklar değil çökmeyi bekleyen obruklar var. Türkiye siyaseti bu kadar boşluğu kaldırmaz. Gündem, hesaplaşma ve yeniden yapılanmadır.
Düzen siyaseti fazla karışık
Aydemir Güler
CHP’nin mitingleri sürüyor. Karşılığında AKP’nin operasyonu da…
Karşılıklı top atışlarında taraflardan birinin pes etmesi, artık ihtimal dışı. CHP eylemleri durdursa üstündeki ağır baskının altından kalkamaz ve çözülür. İçinin son derece karışık olduğu anlaşılan AKP ise davalardan bir şey çıkmayacağını kabul etse, önemli isimler serbest bırakılsa, benzer bir dağılmayı engelleyemeyecektir. Yani iş artık “inada binmiş” durumda.
Ancak CHP bir kez kitleleri siyasete çağırdı. Süre uzadıkça halkın en az militan kesimlerinden başlayarak bir duraklamaya girilmesi, hatta enerjinin geri çekilmesi de kaçınılmaz görünüyor. Kendini tekrar eden eylem cazibesini adım adım yitirir. Elbette ateşi harlayacak önlemler alınabilir. Ama mücadelenin içinde verildiği düzlem değiştirilemez. Bundan sonrası bir tür kalkışmadır. Ancak bu seçenek, bugünün maddi gerçekliğine de, CHP’nin öznelliğine de uymaz.
Yeri gelmişken, AKP’nin bu tür bir patlamadan endişe duyduğu ve başka örneklerde acımasızlıkta sınır tanımayan müdahale biçiminde gayet seçici davrandığı eklenmelidir. Eninde sonunda barış sloganı sadece Kürt sorunuyla ilgili kullanıma sokulduysa da, “terör bitiyor” derken öte tarafta kan gövdeyi götüremez…
“Peki, CHP ne yapsın” sorusuna yanıt arayanlar şimdi bu yazıyı yarıda bırakabilirler. Bu soru kuşkusuz herkesi ilgilendirir, ancak burası başkasına akıl öğretme yeri değildir. Yanıt CHP’dedir, soru CHP’lilere sorulmalıdır.
Biz burada durumu anlama yönünde ilerleyebiliriz sadece…
CHP kitleleri siyasete çağırdı dedik; AKP ise bundan kaçınıyor. Kuşkusuz Türkiye’de yoksullaşma rekorları kırılırken iktidardaki partilerin sokakta fazla işi olamaz. Ama bu durumun sadece bir zaaf olduğu düşünülmemeli. Alanları dolduranların gidişatı değiştiremediği her hafta, kamuoyunda savcılık ve Erdoğan iddialarına inandırıcılık kazandırmasa da, “iktidarın bu vartayı da atlatacağına” dair bir izlenimi güçlendirmektedir.
Yani inatçılardan biri diğerine göre daha avantajlı konumdadır.
Şu nedenle ki, toplumun örgütsüzlüğü uzun süredir çürütücü etki yaratıyor. Yoksullukta dibi gören, depremde çaresizliğe mahkûm edilen insanların kendilerini savunan, acılarını paylaşanlarla değil baş sorumlu iktidarla yan yana durmayı sürdürmesi çürümedir. Örgütsüz yığın güçlüden kolay kolay kopmaz.
Avantajın yer değiştirmesi için, sokakta kurulan baskının iktidar blokundaki yarıkları çatırdatması gerekir. Bir dizi sarsıntının yaşandığı doğrudur, ama zemindeki kaymaya karşı iki payanda devreye sokulmuş bulunmaktadır. Biri, Anayasa masasını bayağı benimseyip başkalarına davetiye gönderen DEM Parti'dir.
Diğeri ise uluslararası dinamiklerin bileşkesidir. Şu veya bu devletin politikasından öte, toplam dış faktör Türkiye’de AKP iktidarına bir kez daha payanda olmaktadır. Avrupa sosyal-demokrasisinin durumu ise CHP’den daha iç açıcı değildir.
Bu koşullarda, iktidar blokunun kesinlikle önüne geçilemeyecek olan sarsıntılarının, verili koşullarda çatırdamaya evrilmesi beklenmemelidir. Ancak ortada her şeyi önüne katıp süpürecek bir güç de yok. Kurucu parti CHP’nin ufalanarak pratikte yok edilmesi, bugün Erdoğan’ın sahip olduğundan çok daha büyük bir güç birikimi ister.
Eksiklerse Bahçeli üstünden telafi edilemez. MHP koşar adım gittiği Anayasa masasından Yeni-Osmanlı çıktığında tarihsel rolünü tamamlamış olacaktır. Bahçeli açtığı süreci bir emeklilik yatırımı zannediyor olabilir. Oysa ırkçı-faşist milliyetçiliğin üstüne oturduğu bir bombanın pimi çekilmektedir. Kuşkusuz o kulvarın klasik haline adaylığını koyanlar da az değildir.
Kürt hareketi ise cebinde taşıdığı anahtarın keyfini sürüyor! Ancak DEM Parti'nin Erdoğan’a istediği Anayasa’yı armağan etmesi o kadar da basit bir işlem olmayacak. Kandil’in Öcalan-Bahçeli sürecine angaje edilemediği belliyse de, Rojava Amerikan çıpasına bağlanmışken, oradan başka bir proje üretilmesi mümkün değildir. Öcalan ise, PKK kongresine yolladığı uzun mu uzun mesajında Malazgirt’i kazanan Alpaslan’ın bir Kürt beyi olduğunu ortaya atarak, stratejik açılım maceralarının son noktasına geldiğini göstermiştir.
“Anahtar rol”, bu çok kollu Kürt hareketi için bir bakıma son derece yanıltıcıdır.
Bu yazınınsa sonuna artık gelinmelidir…
Yukarıda değinilen siyasal aktörler Türkiye’nin belli başlı partileri, hareketleri… Bugün bunların tamamı kendi krizini olgunlaştırıyor. Şu ana kadarki verilerde, bu hareketlerin belirleyici parçası olacakları istikrarlı bir yapılanmanın işaretini asla içermiyor.
Karşımızda boşluklar değil çökmeyi bekleyen obruklar var. Türkiye siyaseti bu kadar boşluğu kaldırmaz. Gündem, hesaplaşma ve yeniden yapılanmadır. O momentten, buraya kadar adı geçmeyen sol ve Cumhuriyetçi hareketlerin sıçramayla geçmeleri hiç şaşırtıcı olmayacaktır.