Atilla Özsever

Siyasal İslamcı vekiller, 1974’te CHP-MSP koalisyon hükümetince çıkarılan af kanununda ilk tutarsızlıklarını ortaya koydular. Şeriatçılar tahliye olurken solcular hapiste kalmıştı. Profesör Boratav da bu olayı hatırlattı. Bu durumu cezaevinde bizzat yaşayan bir kişi olarak benim de düşüncelerim şöyle…

Siyasal İslamcıların ilk ikiyüzlülüğü

Atilla Özsever

Bundan tam 51 yıl önce bugün (15 Mayıs 1974) siyasal İslamcıların ilk güçlü temsilcisi sayılabilecek Milli Selamet Partisi’nin (MSP) tutarsız, güvenilmez, ikircikli bir tutumu meydana gelmişti.

Prof. Dr. Korkut Boratav da, 12 Mart rejimi sonrası kurulan CHP–MSP koalisyon hükümeti döneminde siyasal İslamcıların 1974 tarihli af kanunundaki bu tutarsızlıklarını ortaya koydu (4 Mayıs 2025 tarihli BirGün Gazetesi).

Korkut hoca, af kanununda TCK’nın komünizmle ilgili 141-142 ve şeriat örgütlenmesi ile ilgili 163 maddelerine bir af getirildiğini, bu maddelerle ilgili hüküm giyen ve tutuklananların af kapsamına alınarak tahliyesinin öngörüldüğünü hatırlattı.

Profesör Boratav, koalisyon hükümetinde bu yöndeki anlaşmaya rağmen MSP’li milletvekillerinin TBMM’deki oylamada şeriatçılarla ilgili af maddesinin kabulünden sonra komünizmle ilgili maddelere aleyhte oy verip solcuların cezaevinde kalmasına sebep olduğunu belirtti.

Anti demokratik öz

Korkut Boratav, daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin “eşitlik ilkesinin ihlal edildiği” gerekçesiyle af yasasının ilgili maddesini iptal ettiğini ve solcuların da tahliyesinin mümkün olabildiğini yazdı. Korkut Hoca, bu hatırlatmasının ardından “Siyasal İslam’ın anti demokratik özünün bu vesile ile açığa çıktığını” ifade etti.

Profesör Boratav, BirGün’deki söyleşisinin daha sonraki bölümlerinde siyasal İslamcıların bu kez AKP’li olarak demokrasiyle bağdaşmaz niteliklerini örnekleriyle ortaya koydu ve AKP’nin esas itibariyle “İslamcı faşist” bir muhtevaya sahip olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Emre Kongar da, Tele-1 televizyonundaki “18 Dakika” programında çeşitli zamanlarda 1974 affıyla ilgili siyasal İslamcıların bu tutumunu gündeme getirir. 

1974’teki af olayını bizzat cezaevinde yaşayan bir kişi olarak görüş, duygu ve düşüncelerimi ben de anlatmak isterim…

17 Mayıs 1974 (Bu görseller gazeteci Atilla Aksel kanalı ile temin edilmiştir).17 Mayıs 1974

1974 affı gündemde

Ekim 1973 seçimleri sonucunda CHP birinci parti oldu. Bülent Ecevit’in başbakanlığında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milli Selamet Partisi (MSP) bir koalisyon hükümeti kurdu. MSP lideri Necmettin Erbakan’ın “Milli Görüşü” savunan siyasal İslamcı bir kimliği vardı.

Hükümet programında düşünce suçları için bir af öngörülüyordu. TCK’nın (Türk Ceza Kanunu) komünizm propagandası ve örgütlenmesiyle ilgili 141-142 maddeleri için 12 yıllık bir af düşünülüyordu. İslamcı, şeriatçı bir düzen kurmak isteyenlerle ilgili 163.ncü madde de, MSP’nin talebi üzerine af kapsamına alınıyordu.

Bu arada TCK’nın “Anayasayı tağyir ve tedbil veya ilgaya” (yani ortadan kaldırmaya) ve TBMM’yi görevini yapmaktan mene teşebbüs edenlere yönelik 146/1 maddesi de idamdan 30 yıla, müebbeden hüküm giyenlerin cezası da 24 yıla indiriliyordu. 146/3 maddesi de, yani bu suça feri fail olarak iştirak edip 5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılanlar da af kapsamına giriyordu.

Cezaevindeki süreç

Ben de Şubat 1972’de siyasi görüşlerimden ötürü tutuklanmıştım ve Selimiye Askeri Cezaevi’nde bulunuyordum.

1974 baharında mecliste af görüşmeleri başlamıştı. Afla ilgili gazete haberleri cezaevinde dikkatle okunuyor, radyodan da dikkatli bir biçimde dinleniyordu. Zaman, zaman MSP kanadından af konusunda bazı “çatlak” sesler çıksa da hükümet programı esastı.

Artık mecliste genel görüşmeler bitmiş, maddelere geçilmişti. 14 Mayıs 1974 akşamı saat 21.00’de haberleri arkadaşlarla hep birlikte dinledik. Şeriatçı örgütlenmesiyle ilgili 163.'üncü madde 12 yıllık af kapsamına alınıp CHP ve MSP oylarıyla geçmişti.

Artık rahat, rahat uyuyabilirdik. 163.ncü madde geçtiğine göre düşünce suçlarını içeren 141 ve 142 ile ilgili af maddesi de Meclis’ten sıkıntısız geçerdi. Keza TCK’nın 146/3 maddesi ile ilgili af maddesi de kabul edilmişti.

146/3’e göre siyasi amaçla banka soyma, adam kaçırma gibi suçlara yardım edenlere de af getiriliyordu. Bu durumu da dikkate alarak umutlu bir şekilde koğuşlara girdik ve özgürlük hayalleriyle uyumaya başladık.

Af şoku

Ertesi sabah (15 Mayıs 1974) erkenden kalktık. 07.30 haberleri için radyo hoparlörlerinin yanına koştuk. Evet, yanlış duymamıştık, 20 MSP’li milletvekili Demirel’in AP’si (Adalet Partisi) ve diğer muhafazakar milletvekilleriyle birlikte hareket edip 141-142’ye ilişkin af maddelerini reddetmişlerdi. 146/1 maddesi de af kapsamı dışında kalmıştı. Herkes de büyük bir “şok”. Cezaevi bir anda sessizliği büründü.

O gün ailelerimizin, yakınlarımızın ziyaret günüydü. Annem Münevver Ertin, daha cezaevinin kapısından içeriye girmeden gür sesiyle penceredeki parmaklıklardan bakan bizlere, “Merak etmeyin aslanlarım, ben sizi ölünceye kadar beklerim” diye moral vermeye çalışıyordu.

İki oğlu hapiste olan annem, o günlerde büyük bir direnç göstermişti. Zaten o dönemdeki arkadaşlarımız, annemi “12 Mart’ın Anası” olarak tanırlar…

Bizler de daha sonra moralman toparlanmaya başladık. Anayasa Mahkemesi vardı, CHP, Anayasadaki eşitlik maddesine aykırılık açısından ilgili maddeler için iptal davası açabilirdi. Dahası bizler siyasi tutukluyduk, 12 yıllık cezayı zaten göze almıştık, doğrusu af da onurumuza dokunuyordu. Bu gibi düşüncelerle kendimizi teselli etmeye çalışıyorduk.

16 Mayıs 197416 Mayıs 1974 

AYM devrede

CHP, af yasasının 141-142 maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) gitti. Bu arada Ankara’da ikinci bir davam devam ettiğinden Mamak Askeri Cezaevi’ne getirildim.

Gazetelerde af sonrası tartışmalar yine gündemdeydi.  CHP-MSP Hükümeti de muhalefetin gensoru önergesinden başarı ile çıkıp güvenoyu almıştı. O sırada Mamak Askeri Cezaevi’nden anneme yazdığım 20 Haziran 1974 tarihli mektupta şunları ifade etmişim:

“Hükümetin gensoru meselesini atlatması iyi oldu. Bu durum, belki Anayasa Mahkemesi’nin tutumuna tesir edebilir. Af kanununun 5.maddesinin iptalini Anayasa Mahkemesi 3 Temmuz’da görüşmeye başlayacak. Esastan bozarsa hemen çıkabiliriz. Usulden bozarsa yeniden meclise gelecek.

Artık biz eskisi gibi fazlasıyla bu işlere bel bağlamıyoruz, af kanunundaki gibi sürpriz bir durumla karşılaşmayalım diye. Anayasa Mahkemesi iptal etmese bile bizim dava Yargıtay’da bozulursa sene sonuna doğru tahliye olma durumumuz olabilir. Yine de biz ve sizler, ne çok iyimser ne de fazla karamsar olmamamız lazım. Her şeye rağmen umudumuzu yitirmiyoruz.” 

19 Mayıs 1974

Özgürlüğe koşu…

Kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi, olumlu bir karar verdi. TCK’nın 141-142.nci maddelerinden yargılananlar da af kapsamına alındı. Takvimler 12 Temmuz 1974’ü gösteriyordu.

Artık özgürlüğe kavuşmamıza saatler vardı. Tahliye işlemleri yapıldı. O gece saat 24.00’te hapishanenin kapıları açıldı. Arkadaşım Yücel Top’la birlikte 2,5 yıllık bir hapis hayatından sonra cezaevinden çıkar çıkmaz sokaklarda koşmaya başladık. Bu özgürlüğe doğru bir koşuydu…

AKP’nin “demokrasi” sicili

Sonuç itibariyle ülkemizdeki siyasal İslamcıların MSP’den başlayıp günümüzde AKP ile süren macerasında, demokrasi anlayışıyla bağdaşmaz oldukları daha net ortaya çıkıyor.

Halen Kürt sorunuyla ilgili olarak “Barış” adı altında aslında AKP iktidarının ömrünü uzatmak, Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha cumhurbaşkanı seçtirmek ana mesele iken DEM Parti’nin bu “oyuna” gelmemesi gerekir.

Silahlar tabii ki sussun, barış tabii ki gelsin ancak ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki planlarını dikkate almadan, keza Erdoğan’ın gerçek amacını hesap etmeden hemen “balıklama atlanmamalı”, süreç iyi analiz edilmelidir.

Klasik tanımıyla bir ülkenin batısında “faşizan”, güneydoğusunda “demokratik” bir düzen söz konusu olamaz. Siyasal Kürt Hareketi’nin de demokrasi saflarında olmasında yarar vardır. Aksi halde emperyalizmin ve Erdoğan’ın çıkarları uğruna demokratik süreç heba edilebilir. Kuşkusuz Cumhuriyetçiler, sosyalistler, komünistler her koşulda mücadelelerini sürdüreceklerdir…

[email protected]