Asgari ücret, ortalama ücret haline geldiği için tüm çalışanları ilgilendiriyor. Asgari ücretin üstünde ücret alan işçilerin asgari ücrete temmuz ara zammı yapılması konusundaki mücadelesi, kendi ücretlerinin de daha yükselmesine neden olacaktır…
Asgari ücrette toplumsal mücadele gerekli
Atilla Özsever
Açlık sınırının altında kalan asgari ücretin temmuz ayında bir ara zamla artırılması konusu, gündemdeki yerini koruyor. Türk-İş’in mayıs sonu verilerine göre 25 bin 92 liralık açlık sınırı (dört kişilik bir ailenin gıda harcaması), Ocak 2025’te saptanan 22 bin 104 liralık asgari ücretin üstünde seyrediyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, asgari ücret konusunda işçi ve işveren örgütlerinin temsilcileriyle görüştükten sonra geçen hafta esnaf kuruluşlarının temsilcileriyle de görüştü. CHP lideri Özel, temmuz ayında asgari ücrete ara zam yapılması için çabalarını artıracaklarını belirtti.
Diğer bir muhalefet partisi olan İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da, "asgari ücret" için AKP'ye çağrı yaparak "Yılda iki defa güncellenmeli. Bugün en az 29 bin 850 TL olmalı. Getirsinler teklifi destekleyelim" diye konuştu.
Yeniden Refah Partisi Lideri Fatih Erbakan da, açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren asgari ücretliye temmuz ayında mutlaka ara zam yapılması gerektiğini belirtti.
AKP Hükümeti ise, bu konudaki çağrılara pek “kulak asmamış” gözüküyor.
Türk-İş’in eylem planı
Ülkemizdeki 16 milyon ücretlinin nerdeyse yarısı, yani yaklaşık 8 milyon çalışan asgari ücret düzeyinde aylık alıyor. Görüldüğü gibi asgari ücret, ortalama ücret haline gelmiş durumdadır.
Asgari ücretin yükseltilmesi mücadelesi, örgütlü ve asgari ücret üstünde ücret alan işçilerin daha yüksek ücret almaları açısından da etkili olacaktır. Asgari ücretin üstünde ücret alan örgütlü işçilerin asgari ücrete temmuzda ara zam yapılması konusundaki çabası, kendi ücretlerinin de daha yükselmesine olanak sağlayacaktır.
Aksi halde asgari ücretin düşük kalması, diğer ücretli kesimin de ücretlerinin düşük düzeyde kalmasına yol açabilir. Sonuç itibariyle işverenler, asgari ücreti düşük tutmak suretiyle diğer ücretli kesimin de ücret düzeyini aşağıya çekeceklerdir.
Yaklaşık 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşme görüşmelerinde kamu işveren sendikası TÜHİS’in 2025’in ilk altı ayı için yüzde 16 gibi bir “sefalet zammı” önermesi Türk-İş’i de harekete geçirmiştir.
Türk-İş, beş haftalık bir eylem programı açıklayarak temmuz ayının büyük bir bölümünde dozu giderek artan ve son hafta “genel grev” niteliğinde bir günlük iş bırakma eylemine kadar varan eylemlilik sürecinde asgari ücret konusunu da ön plana almalıdır.
Tespit komisyonu
Asgari ücretin belirlenmesinde ya da ara zam yapılması konusunda Asgari Ücret Tespit Komisyonu devreye giriyor. 15 kişilik bu komisyonda 5 hükümet ve 5 işveren temsilcisi yer aldığından işçi kesiminin bir ağırlığı bulunmuyor.
Ülke çapında en fazla işçi üyesi bulunan konfederasyon olarak bu komisyon toplantılarına Türk-İş katılıyor. Türk-İş ise, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bu yapısı ve işçi kesiminin bir yaptırım gücünün bulunmaması nedeniyle toplantılara katılmayacağını açıkladı.
Türk-İş’in kendi açısından haklı bir gerekçesi olsa bile AKP Hükümeti’nin bu katılmama kararını pek önemsemeyeceği düşünülebilir. Esas olanın komisyon toplantılarına katılmamaktan ziyade daha ciddi eylemlerle ara zam için hükümeti sıkıştırmak olduğu hesaba katılmalıdır.
Emek kesiminin eylemliliği, temmuz ayında ara zam olmasa bile Aralık 2025’te yeni yılın asgari ücretinin belirlenmesinde bir güç toplanmasına neden olabilir. Bugünden başlayacak bir süreç bir yandan temmuz ayında ara zam için etkili olmasının yanı sıra yeni yılın asgari ücretinin belirlenmesinde çok daha etkin bir konum sağlayabilir. Mücadelenin sürekliliği önemlidir.
Öte yandan kamu sözleşmelerinde en düşük kamu işçisinin ücretinin yükseltilmesi, asgari ücretin de daha üst düzeyde belirlenmesi açısından olumlu etki yapabilecektir.
Ortak mücadelenin gereği
Asgari ücret meselesi, nerdeyse tüm çalışanları, emeklileri, işsizleri de ilgilendiren bir konudur. Asgari ücret, ortalama ücret düzeyine gelmesi nedeniyle tüm çalışanları ilgilendirdiği gibi SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) primiyle bağlantısı dolayısıyla emekliliği, işsizlik ödeneğinin de belirlenmesindeki rolü nedeniyle de işsizleri ilgilendiren bir konumdadır.
Keza Anayasa’nın 55. maddesi gereğince asgari ücretin memurları da ilgilendirdiği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu toplumsal tabanı dikkate alan ortak bir mücadele verilmesi uygun olacaktır.
Anayasa’nın asgari ücretle ilgili 55. maddesi, “Ücrette adalet sağlanması” başlığını taşıyor. Madde şöyle: “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.”
Bu tanımdan hareketle çalışanlar olarak ifade edilen kesim, işçi ve memurlardır ve onların adil bir ücrete sahip olması esas alınmaktadır. Öyle ise; öncelikle bu ülkenin işçi ve memurunun en alt düzeyde ortak bir geçim standardına sahip olması gerekir. Devlet de bunu sağlamakla yükümlüdür. Yani, işçi ve memur için asgari düzeyde ortak bir geçim ücretinin varlığı, anayasal tanıma da uygun düşmektedir.
Bu koşullar altında anayasaya da uygun olarak yapılması gereken ilk iş, en düşük işçi ve memur aylıkları arasındaki ilişkiyi yeniden kurmak ve daha düşük olan asgari ücreti en düşük memur maaşıyla eşit hale getirmek olmalıdır. 44 bin lira olan en düşük memur aylığının toplu sözleşme zammı ve enflasyon farkıyla birlikte temmuz ayında 50 bin liraya yaklaşacağı hesap ediliyor.
Sendikaların talepleri ne olmalı?
Sendikaların asgari ücretle ilgili taleplerini şöyle sıralamak mümkündür:
- Asgari ücret, en düşük memur aylığından aşağı olmamalıdır. Bu iki kesim arasındaki ilişki yeniden kurulmalı ve yasal anlamda güçlendirilmelidir.
- Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi kesiminin sınırlı temsili dikkate alındığında ya hükümet kanadından gelenlerin sayısı azaltılmalı ya da 15 kişilik komisyonun 10 olan toplantı karar sayısı yükseltilmelidir. İşveren ile hükümet temsilcilerinin karar çıkartma imkanı ortadan kaldırılmalıdır.
- Ayrıca komisyon kararları kesin olmamalı, tıpkı idarenin diğer işlemleri gibi yargı denetimine açık hale getirilmeli, uyuşmazlık halinde ise işçilere genel grev hakkı tanınmalıdır.
- Asgari ücretin altında çalıştırma ile ilgili cezai müeyyideler arttırılmalıdır.
- Komisyonda emek örgütleri ağırlıkları oranında temsil edilmelidir. Mevcut durumda Türk-İş emek kesimini tek başına temsil etmektedir. Diğer işçi konfederasyonları da ağırlıkları oranında temsil edilmelidir.
- Asgari ücret, işsizleri de doğrudan ilgilendirmektedir. İşsizlik ödeneği ile asgari ücret arasındaki bağ dikkate alınmalı, bu ödeneğin alt sınırının en az asgari ücret kadar olması gerektiği vurgulanmalıdır. Mevcut uygulamada işsizlik ödeneği, süre ve prim miktarı ile bağlantılı olarak asgari ücretin yüzde 40 ile yüzde 80’i oranında bağlanmaktadır.
- Keza en düşük emekli aylığı da, asgari ücret düzeyinde olmalıdır.
- 2001’de yapılan Anayasa değişikliğinde asgari ücretin saptanmasında çalışanların geçim koşullarının da dikkate alınması ibaresi kondu. Sendikalar bunun üzerinde ısrarla durmalıdır.
- 1967’de kabul edilen 931 sayılı İş Kanunu’nda asgari ücretle ilgili bilimsel verilerin toplanması konusunda bir büro kurulması öngörülmüşse de bu büro hiçbir zaman hayata geçmemiştir. O nedenle TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) gerçekçi olmayan verileri dikkate alındığında bilimsel verilerin saptanması açısından sendika ve akademik kurumların da içinde yer aldığı özerk bir yapıya ihtiyaç vardır.
- Türkiye, ILO’nun asgari ücretin saptanmasında işçinin ailesini de dikkate alan 131 sayılı sözleşmesini onaylamalıdır. Mevcut iş mevzuatında sadece bir işçi dikkate alınmaktadır.
Gerçek çözüm: Sendikalaşma
Peki tam anlamıyla çözüm olarak ne yapmalı? Kuşkusuz asgari ücret, insanca yaşanacak bir düzeyde saptanmalıdır. Bununla birlikte sorunun gerçek çözümü, asgari ücretle çalışan sayısının azaltılıp sendikalaşma oranının yükseltilmesidir.
Ülkemizde toplu sözleşme düzeyinde sendikalaşma oranı yüzde 7’ler düzeyindedir. AB’de (Avrupa Birliği) toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 60, asgari ücretle çalışan oranı da yüzde 4’tür. Sendikalaşma oranı arttığı takdirde ücret pazarlığında asgari ücretin çok daha üstünde bir artış sağlanması mümkündür, aksi halde grev hakkı kullanılarak ücret mücadelesi verilir.
Yani bu çerçevede, DİSK’in önerileri doğrultusunda asgari ücretle çalışan sayısının düşürülmesi için toplu sözleşme kapsamı genişletilmeli, sendikal haklarla ilgili engeller kaldırılmalıdır. Asgari ücret belirlenirken geçim koşulları (yoksulluk sınırı) dikkate alınmalıdır.
Asgari ücrete temmuz ayında ara zam yapılması talebi, sendikalı işçilerin yanı sıra diğer emek örgütleri, yerel sendikal platformlar tarafından da dillendirilmeli, soldaki tüm partilerin de gündeminde olmalıdır. Bu anlamdaki toplumsal basınç, AKP iktidarını belli ölçüde zorlayabilir.
Asgari ücretin yükselmesi, diğer tüm ücretlerin yükseltilmesine yol açacağı gibi düşük tutulması da bütün ücretleri aşağıya çekecektir. O nedenle tüm emek kesiminin, toplumsal muhalefetin ortak bir mücadele hattı kurması, her bakımdan yararlıdır...