İngiliz filozof ve yazar Dean Rickles, ”Hayat Kısa” isimli eserinde yaşamın kısalığından ziyade hayatı anlamlandırmak için yaşamanın önemine değinir. Anlamlı bir hayat için “bir yola baş koymanın eylem gerektirdiğine” de dikkati çeker. Anlamsız bir hayatın daha da kısa algılandığına vurgu yapar…
Anlamsız hayatın kısalığı…
Atilla Özsever
Bu tatil gününde yoğun siyasi söylemlerden biraz uzaklaşıp felsefi konulara, yaşamın anlamına değinmenin daha uygun olacağını düşündüm. Ve bir kitap tanıtımı ile yazıma başlamak istedim.
İngiliz yazar ve filozof Dean Rickles (1977 - ), felsefe alanındaki uzmanlığı ile tanınan bir öğretim üyesidir. Bununla birlikte Dean Rickles, felsefeye yönelmeden önce Londra Müzik Okulu’nda konser piyanistliği eğitimi almış ve ardından 1999 yılında Sheffield Üniversitesi’nde yüksek lisansını, 2004 yılında da Leeds Üniversitesi’nde doktora çalışmasını tamamlamıştır.
Dean Rickles, felsefenin yanı sıra halk sağlığı, müzikoloji, fizik ve bilim felsefesi gibi birçok alanda çalışma yapmış bir düşünürdür. Rickles, yaşamı kucaklama konusunda içine sığmayan iştahı ile çalışmalarının çeşitliliğini okura sunabilen bir özelliğe sahiptir.
İngiliz filozof Rickles’in “Hayat Kısa” (Ayrıntı yayınları, 2024) isimli kısa sayılabilecek kitabından (123 sayfa) yaşamın anlamına ilişkin görüşlerini sunmaya çalışacağım.
Anlamlı hayat, nasıl?
Dean Rickles, kitabının önsözünde doğrudan doğruya anlamlı bir hayatın ne olduğunu tarif etmeye çalışır. Rickles, şöyle der:
“İyi, anlamlı bir hayata sahip olmak, eylemlerin ve hedeflerin uyumlu olduğu ve dalların rastgele kesilmesi veya dalları başkalarının sizin için budamasına izin vermek yerine bilinçli bir şekilde yapılan bir amaç doğrultusunda budanmış, özgün bir yaşama sahip olmak demektir”.
Anlamlı bir hayat için ölümün farkına varmanın gerekliliğine değinen Rickles, “Ölüm en gerekli sınırdır ve o olmadan tüm planlar değer kaybeder… ölüm, anlamın da kaynağıdır” diye yorumda bulunur.
Kitabında Romalı devlet adamı ve filozof Seneca’dan da (MÖ 4 – MS 65) bol, bol söz eden Rickles, Seneca’nın “Yaşamın Kısalığı Üzerine” isimli eserinden de muzip bir alıntı yaparak “… yaşam bizleri tam yaşamaya hazır olduğumuz anda yüzüstü bırakır” deyişine yer verir.
Yaşamı boşa harcamak
Dean Rickles, yine Romalı filozof Seneca’nın ayni eserindeki şu görüşe vurgu yapar: “Aslında yaşam süremiz kısa değildir, tersine biz onun çoğunu boşa harcarız”.
Seneca’nın zamanında ortalama bir insan ömrü yaklaşık 40 yıl kadardı. Günümüze göre tabii ki çok kısaydı. Şimdiki yaşam nerdeyse o dönemki yaşın iki katına ulaşmış durumdadır. Seneca’ya göre, ömrü uzatmanın en önemli aracı zamanı bilinçli olarak kullanmaktır.
Dean Rickles, ölüm konusunda da ünlü Yunan filozofu Epiküros’un meşhur deyişine atıfta bulunur: “Yaşayanlar için ölüm yoktur, ölülerin ise zaten kendileri yoktur”.
Rickles, ölümün yaşam için bir sınır koyarak hayatı daha anlamlı bir hale getirdiğini belirtir, daha doğrusu ölümü hayatı daha anlamlı yaşamanın bir göstergesi olduğuna vurgu yapar. İngiliz filozofa göre, ölüm hayatı daha anlamlı kılar ya da kılmalıdır…
Kendimizi yeniden “doğurmak”
Dean Rickles, seçimlerimizde ve kararlarımızda geleceğimiz için kendimizi ne gibi becerilerle donatmamız gerektiğine önem verilmesini öğütler. İnsanın kendi kişiliğini yeniden inşa etmesine dikkati çeken Rcikles, Mevlana’nın şu sözüne de atıf yapar: “Ben kendi ruhumun marangozuyum”.
Aslında burada bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx’a atıf yapmak daha doğru olabilir. Karl Marx, insanın kendisini geliştirip “ikinci kez doğumunu gerçekleştirmesini” savunuyor. Erich Fromm, “Marx’ın İnsan Anlayışı” isimli kitabında şöyle diyor:
“Marx’ın ana gayesi, herkesi eşit kılmak değil, bütün insanları ve toplumsal düzenleri insanileştirmektir. İnsan, kendi özüne dönmek, insan olmak, kendini geliştirmek ve insanlık tarihini evrimleştirmekle yükümlüdür. Yoksa para ve maddi kazançlarla doyup, biten ve tükenen bir makine gibi davranmakla değil”.
Marx, insanın kapitalist toplumun yarattığı yabancılaşmadan kurtularak kendisini gerçekleştirmesini, bir insan olarak çevresiyle ve diğer insanlarla onurlu bir yaşam sürdürmesi gerektiğini savunuyor.
Öncelikle gerçek ihtiyaçlarımızın farkına varıp doğru bir bilinçlenmeyle bizi kapitalist toplumun aldatıcı yönlendirmesinden kurtulmayı sağlamamız gerekiyor. Kuşkusuz kapitalist toplumda insanın yabancılaşmasının esasını oluşturan özel mülkiyet düzenine son vermek, temel bir görev olacaktır.
Heykeli budama
Yine bu çerçevede Dean Rickles’in kitabına dönecek olursak; İngiliz filozof kendi amacımız ve karakterimizle uyumlu bir gelecek yaratmanın özgünlüğüne değiniyor ve şöyle diyor:
“… temel fikir, yaşamınızı, kendi yaratımınız (şekillendirilebilir bir tür heykel) -gibi- arzu ettiğiniz sonuçları elde etmek için şu anda doğru şekilde yontmanız gereken bir budama projesi olarak ele almaktır… Bu nedenle kişi düşüncesizce değil derinlemesine düşünerek yontmalıdır. Yalnızca doğru prosedürleri uygulayarak nasıl olmak istediğinizi şekillendirebilirsiniz”.
Önemli olanın “eylemlilik” olduğuna değinen Rickles, gerçek bir amaca kendini adamanın önemini vurgulayarak “Bir yola baş koymak, eylemi gerektirir” diyor.
Gurur duyulacak yaşam
İngiliz filozof Rickles, sonra da ekliyor: “Kişi otantik ve hedeflerle dolu bir hayat yaşamadığı sürece gerçekten yaşamıyor demektir. Hal böyleyken, geri sayımı bir ölüm sayacından ziyade gurur duyabileceğiniz gerçek bir yaşamı ortaya koymak için kalan günlerinizin sayısını düşünün”.
Rickles, “yalan bir hayatı” da şöyle tarif ediyor:
“Mevcut yaşam koşullarınızı, projelerinizi, ilişkilerinizi sadece yer kaplayan şeyler olarak görüyor, bir şeylerin değişmesini bekliyor veya farklı bir şey yapmak istiyor ama bunu asla yapamıyorsanız, o zaman yalan bir hayat yaşıyorsunuz demektir”.
Dean Rickles, yine Seneca’ya atıf yaparak “Yaşamak ertelendi mi, hızlı akar geçer” demeye getiriyor. Bu çerçevede anlamsız bir hayatın kısa olarak algılanabileceğini hatırlatıyor.
Kararlarımızın tutarlı olması gerektiğini belirten Rickles, seçimlerimizin özgürce ve bir amaç doğrultusunda yapılıp yaşanması halinde anlamlı bir hayatın söz konusu olabileceğini söylüyor.
İçsel sağlamlılık
Kitabında sık sık Seneca’ya atıf yapan Rickles’ten bu kez ayrılıp doğrudan doğruya Romalı filozofun “İşsizliğe Övgü” kitabına da biz atıf yapmak istiyoruz. Seneca, insanın içsel sağlamlığının mutluluk ve huzurla mümkün olabileceğine vurgu yaparak sağlıklı bir ruhun özelliklerini de şöyle sıralıyor:
- Kendi kendinden duyduğun memnuniyet
- Kendi gücüne olan inanç
- Mütevazı bir yaşam
Yine bu konuda son sözü bizim “sakallı”ya bırakalım. Marx’ın deyişi şöyle:
Ne kadar azsan,
Yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan,
O kadar çoksun demektir ve
Görkemsiz yaşamın da o denli büyüktür…