CHP’li dostlara… Köprüden önce son çıkış, sandıktan önce son mektup…

Otoyollardaki uyarı levhasını hepimiz biliriz: Köprüden önce son çıkış!

Bu yazı da, Manisa’da yaşayıp oylarını CHP’ye vermeyi planlayan dostlarımız nezdinde, aslında tüm CHP’lilere seslenen bir yazı: Sandıktan önce son mektup.

8 Haziran’da Kemal Kılıçdaroğlu Manisalılara hitap edecekmiş. O nedenle Manisa’daki CHP’li dostlarımızın şahsında ülkedeki tüm CHP sempatizanlarına seslenmek istiyorum.

***

İlginç bir seçim süreci yaşıyoruz. Seçimi “seçim” kılan, halkın bir “seçme” yapmasına olanak sağlayan tercihler olabildiğince azaltılmış durumda.

Halkımız “AK Parti” ile “Cumhuriyet AK Partisi” kıskacına mahkum edilmiş vaziyette. İsteniyor ki, sandık başına gidenler bu iki çözümsüzlükten birini tercih etsinler isteniyor ki, seçmenler “beter” ile “beterin beteri” arasında bir seçim yapsınlar.

Tayyip Erdoğan “Hem laik, hem Müslüman olunmaz, ya laik ya Müslüman olacaksın” diyordu ya… Kılıçdaroğlu da “Laiklik tehlikede değil, tarikatlara saygılıyız” dedi geçenlerde.

Tayyip Erdoğan “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” diyordu ya… Kılıçdaroğlu da “Biz bu ülkeyi daha iyi pazarlarız” diyor. Siz hiç Kılıçdaroğlu’ndan “özelleştirme karşıtı” tek bir cümle işittiniz mi?

Tayyip Erdoğan “Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanıyım” diyordu ya… Kılıçdaroğlu da beş kişilik heyetini ABD’ye gönderip kapı kapı icazet dilenmedi mi?

Bülent Arınç nisan ayında ABD seferinden dönerken “Yolumuz, eksenimiz, rotamız ABD” dedi ya… Kılıçdaroğlu da “Ülkemizdeki Amerikan aleyhtarlığından rahatsızız, bunu biz önleriz” diye demeç vermedi mi, bunu seçim bildirgesine bile koymadı mı?

Tayyip Erdoğan her konuşmasında laikliğe, devrim yasalarına, aydınlanma felsefesine saldırıyor ya… CHP’nin Ankara milletvekili adayı Bülent Kuşoğlu, Fethullah’ın gazetesine verdiği röportajda “Tekke ve zaviyeler açılmalıdır” demedi mi?

Tayyip Erdoğan, ne kadar işadamı, para babası, kalantor, ağa, şeyh, şıh varsa milletvekili adayı yaptı diye kızıyorsunuz… Kılıçdaroğlu da aday listelerinin seçilmesi garanti üst sıralarına tekstil patronlarını, seçilmesi zor olan alt sıralara sendika başkanlarını yerleştirmedi mi? Seçilmesi garanti üst sıralara imamlar ile müftüleri, seçilmesi zor olan alt sıralara bilim insanlarını sıralamadı mı?

Siz yıllarca sağ ve sığ iktidarlardan bıktınız diye CHP’ye oy vermek istiyorsunuz… Daha üç hafta önce CHP’li Ankara adayı Sinan Aygün, canlı yayında “CHP artık sol bir parti değildir” demedi mi?

Kılıçdaroğlu sizce niçin ikide bir “Tarikatlara saygılıyız”, “Laiklik tehlikede değil”, “Ben zengin-fakir ayırmam”, “AKP’li CHP’li ayırmam” demeçleri verme gereği duyuyor, Pensilvanya’ya selam çakıyor? Kime şirin görünmeye çabalıyor sizce? Ve neden böyle yapıyor? Hiç düşündünüz mü?

***

Bakınız geçenlerde Tayyip Erdoğan bir cümle kurdu. Tayyip Erdoğan’ın neredeyse bugüne kadar kurduğu cümleler içinde katıldığım, onayladığım tek cümledir. Dedi ki: “Kılıçdaroğlu diye birisi yok aslında. Kılıçdaroğlu sanaldır. Toplum mühendislerinde yaratılmış bir laboratuvar ürünüdür.”

Doğru ve haklı bir cümle. Ama Tayyip Erdoğan tarafından kurulunca, eksik kalıyor. Çünkü bu cümleyi kuran Tayyip Erdoğan da, Amerikan emperyalizminin yarattığı bir figürdür, projedir. Duruşundan konuşmasına, söyleminden eylemine kadar tepeden tırnağa bir ABD projesidir kendisi. (soL portal yazarı sevgili Merdan Yanardağ’ın “Bir ABD Projesi Olarak AKP” adlı kitabını da burada anmak gerekiyor.)

At değiştirmeye karar veren emperyalizm, her zaman yedekli çalıştığı için, asla “at eksikliği” hissetmez. Görünen o ki yorgun, yılgın, yıpranmış, itibarsızlaşmış bir AK Parti’yle çalışmaktan yorulan ABD emperyalizmi, “Cumhuriyet AK Partisi”ni yedeklemek istemektedir. Konu bu kadar basittir, tablo bu denli nettir.

***

Kılıçdaroğlu’nun, Gürsel Tekin’in ve diğer “Cumhuriyet AK Parti”lilerin konuşmalarına, vaatlerine kulak veriyor musunuz? 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan ve ekibinin konuşmalarına, vaatlerine benzemiyor mu? Hatta hemen hemen aynısı değil mi? Nerdeyse cümle cümle, paragraf paragraf AK Parti programından alınmış söylemler değil mi?

Bakarsanız, görürsünüz.

Belleklerinizi tazelerseniz, fark edersiniz.

AK Parti “sadaka kültürünü” normalleştirdi, halka kanıksattırdı “Cumhuriyet AK Partisi” ise “600 TL aile sigortası” adı altında sadaka kültürünü devam ettirmeyi vaat ediyor.

AK Parti “toplumsal hayatı dinsel referanslarla düzenlemeyi” normalleştirdi, halka kanıksattırdı “Cumhuriyet AK Partisi” ise “Tarikatlara saygılı, tekke ve zaviyelerin yeniden açılmasını talep eden, laikliğin o kadar da önemli olmadığını vurgulayan” bir söylemi vaat ediyor.

AK Parti “dışa bağımlı olmayı, ABD’nin kuyrukçusu olmayı, NATO ne derse emir telakki etmeyi, CIA uçaklarına hava sahası açmayı” normalleştirdi, halka kanıksattırdı “Cumhuriyet AK Partisi” ise “Toplumdaki Amerikan aleyhtarlığını azaltma, ABD’ye ve NATO’ya daha da bağımlı hale gelmeyi” savunan bir siyaseti vaat ediyor.

***

Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarını ben kendi adıma ibretle izliyorum. On binlerce insanı meydanlara toplayıp “Ben Kemalim, sizin Kemalinizim” demek ne demektir, söyler misiniz lütfen? Bu nutukta, bu söylemde, bu ifadede “siyasetin”, “çözümün”, “çözüm önerisinin”, “bütünlüklü bir toplumsal tasarımın” zerresi var mıdır, söyler misiniz?

Otobüslerin üstüne çıkıp da “Ey Tayyip Erdoğan, senin kimyanı bozacağım” demek ne demektir, söyler misiniz lütfen? Son yedi-sekiz yıldır Tayyip Erdoğan’ın vücut kimyasını bozan CHP midir, yoksa direnen Tekel işçileri, meydanlara çıkan şifre mağduru liseliler, yurtsever üniversiteliler midir? Kimdir Tayyip ve arkadaşlarının kimyasını bozan? 2002’den beri yüz küsur milletvekiliyle parlamentoda Tayyip Erdoğan’ın kimyasını mı bozdunuz, yoksa AKP’ye “gollük paslar” mı verdiniz, elini mi rahatlattınız AKP’nin?

Kılıçdaroğlu, ne yazık ki arada sırada “sol” olduğunu söyleyerek, “sol-sosyalist siyasete” de en büyük zararı vermektedir. İşte o nedenle “Cumhuriyet AK Partisi” demek, sığlaşmak demektir, sağlaşmak demektir, dilsizleşmek demektir, politikasızlaşmak demektir. AKP’leşmek demektir.

***

1980’li yıllarda bir banka reklamı şöyle derdi: “Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız.”

2011’de halka dayatılan budur: “Yok aslında birbirimizden farkımız, birimiz AK Partiyiz, birimiz Cumhuriyet AK Partisiyiz.”

Farklı olan bir şey mi arıyorsunuz?

Bu seçimleri, “gerçekten seçim” kılmak mı istiyorsunuz?

Seçmek mi istiyorsunuz?

***

Evet, o seçenek de var.

O seçeneğin adı “Boyun eğmemek.”

Bu halk, “AK Parti’ye de boyun eğmiyorum, Cumhuriyet AK Partisi’ne de boyun eğmiyorum” dediği gün…

Oylarını özgürleştirdiği gün…

İşte o gün, gerçekten özgürleşecektir.

[email protected]
[email protected]