Ege Üniversitesinde epeyce arkadaşım var. Dostlarım. Yoldaşlarım.
Bir kamu üniversitesine devam ettiklerini, akademide eğitim gördüklerini, bilim yolunda ilerlediklerini zannediyor olabilirler: İyi niyetlerinden zerre kuşkum yok.
Ancak ben bugün size bir akademinin adım adım nasıl ticarethaneye dönüştürüldüğünü, para babalarına nasıl peşkeş çekildiğini, bunun için nasıl düzenekler kurulduğunu, patronların üniversiteye nasıl çöreklendiğini anlatmaya çalışacağım.
Durup dururken bu konu nerden çıktı diyebilirsiniz?
Bu yazının sorumlusu, geçen hafta rastladığım bir haber. Adını daha önce çeşitli vesilelerle duyduğum Ege Üniversitesini Güçlendirme Vakfı, meğer patronlarla beraber değişik sektörlerde iş yapan devasa bir ticari kuruluşa dönüşmüş. "Dönüşmüş" değil, aslında bunun için kurulmuş. Üniversitenin olanaklarıyla, üniversitenin adını kullanarak…
Tane tane anlatalım…
Bundan 25 yıl önce… 1991’de… Özelleştirmenin faziletlerinin anlat anlat bitirilemediği, memleketteki kamu yatırımlarının “Devlet pijama üretmez” sloganıyla para babalarına devredildiği, halkın kolektif varlıklarının üç-beş patrona adeta hibe edildiği yıllar… İşte tam o sıralarda Ege Üniversitesi de, piyasanın doymak bilmez vahşi iştahına teslim ediliyor.
Ege Üniversitesini Güçlendirme Vakfı kuruluyor. Ne kadar masum, ne kadar ulvi, kulağa ne kadar hoş gelen bir isim değil mi? Üniversiteyi bilimsel eğitim ve üretim yolunda ilerletecek bir kamu hizmetiyle karşılaşacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz.
Ege Üniversitesini Güçlendirme Vakfı’nın ortağı olduğu üç şirket kuruluyor: Ünipa AŞ, Üntaş ve Üneğit AŞ…
Bu şirketler bilgi işlemcilikten kantinciliğe, otoparkçılıktan hasta yakınlarına kolonya ve tuvalet kağıdı satıcılığına, medikal malzemecilikten özel okul işletmeciliğine kadar pek çok sektörde at koşturan şirketler…
Tüm bu şirketlerin çatısı, Ege Üniversitesini Güçlendirme Vakfı! Vakfın yönetiminde dekanlar, öğretim üyeleri, patronlar el ele…
Şimdilerde bu vakıf, Ege Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Okulları adı altında özel anaokulu, özel ilkokul, özel ortaokul ve özel liseler açıyor. İzmir’den İstanbul’a, Ankara’dan Urfa’ya, Denizli’den Antep’e kadar 24 ayrı yerleşim noktasına kampüs açacak kadar işleri büyütmüş bir ticarethaneyle karşı karşıyayız.
Kentin caddelerindeki devasa ilan panolarında “Ege Üniversitesi GV Okulları” diye, “Güçlendirme Vakfı” vurgusunu gizleyip “Ege Üniversitesi” adı ve "marka"sını öne çıkararak duyuruluyor bu ticarethaneler.
Ege Üniversitesi GV Okulları’nın “çözüm” ortağı da, ülkemizde “eğitimin ticarileştirilmesi” hamlesinin kompetanlarından, en eski isimlerinden Bilfen Okulları’nın patronları.
Ege Üniversitesi GV Okulları adlı ticari kuruluşun CEO’luğuna, Bilfen Okulları adlı ticari kuruluşun eski genel müdürü transfer edilmiş… Bilfen’den hooop Ege Üniversitesi GV Okullarına dev transfer… Adamın “Eğitim Sektöründe Marketing” diye kitabı bile var… Şebeke tıkır tıkır!
"Ege Üniversitesi ile Bilfen arasında ne var" diyebilirsiniz... Ne olacak, fiili bir ortaklık var.
Geçen Haziran ayında bu konuyu gündeme getirmiş, bilimsel araştırma ve uygulamalar yapılması amacıyla yıllar önce kamulaştırılarak üniversiteye verilen arazilerden oluşan Ege Üniversitesi yerleşkesinin Bilfen adlı şirkete nasıl teslim edildiğini anlatmıştım. Ege Üniversitesi yönetiminin, söz konusu arazileri Bilfen'e hangi ihale süreçleriyle, ne koşullarda ve kaç liraya verdiğini ise "ticari sır" gerekçesiyle açıklamıyor! Dedim ya: Şebeke şıkır şıkır!
Bir önceki Rektör Candeğer Yılmaz tarafından hazırlanıp pişirilen “alış ve veriş”, yeni Rektör Cüneyt Hoşcoşkun tarafından tamama erdirilmiş. Biliyorsunuz yeni Rektör Hoşcoşkun, Tayyip Erdoğan’ın kurucusu olduğu Birlik Vakfı’nın İzmir Şube Başkanı aynı zamanda. Dedim ya: Şebeke fıkır fıkır!
Nazar etmeyin ne olur, çalışın sizin de olur! Siz de “Ege Üniversitesi GV Okulları”ndan birine sahip olabilirsiniz… Nasıl mı? Çok kolay…
Ülkemizin dört bir yanına açılacak olan Ege Üniversitesi GV Okullarından birini de siz işletmek istiyorsanız, “sözleşmeye dayalı direkt bütünleşmiş bir pazarlama sistemi" olan Franchising (Frençayzing) yöntemiyle bunu yapabilirsiniz… Yeter ki paranız olsun! Yeter ki patron olun! Ege Üniversitesinde her kapı açılır size... Öğrencilerin gümrükten geçer gibi turnikeden geçtiği Ege Üniversitesinde patronlara "turkuvaz halı" serilir... Ege Üniversitesi GV Okulları, resmi web sayfasına bunun için form bile koymuş. “Okul yatırımı” sekmesi altında “Franchise Başvuru Formu” var! Köfteci ya da hamburgerci açar gibi Ege Üniversitesi adını/"marka"sını kullanıp "okul patronu" olabilecek parası olanlar!
Özel üniversiteler zaten bir ticarethane olarak kuruluyor. Kamu üniversiteleri de işte bu yöntem ve tezgahlarla ticarethaneleşiyor. Bilim, akademi, eğitim piyasanın, sermayenin, patronların kâr ve rant hırsına teslim ediliyor, terk ediliyor.
Yeter!
Ortada bir şarlatanlık olduğu kesin!
Ege Üniversitesi artık “piyasa odaklı” bir ticarethanedir!
Oysa üniversitenin sözlüklerde bile tanımı belli: Bilimsel özerkliğe, kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan kurum.
Ticaretin, paranın, alışverişin, çıkarların olduğu yerde bilimsel özerklik olur mu, kamuculuk olur mu, bilim olur mu!
Piyasa merkezli üniversite, üniversite değil ticarethanedir: Orada pazarlama, satış, marka değeri, kâr ve patronlar vardır! Patronların kârları vardır! Müşteri sayılan "öğrenci"ler vardır! Üniversiteyi, doğrudan bir sermaye alanı olarak tanımlayıp piyasanın içine çekmek vardır! Üniversiteyi sermaye ile bütünleştirmek, piyasacılığa açmak vardır!
Geçen Ekim ayında “Dinci siyasetin Ege Üniversitesine cami hayali gerçek oluyor” başlıklı bir haber yayınlamıştım.
Bugün anlattıklarım, “yerleşkeye cami” olayından bağımsız değil. Piyasacılık ile siyasal dincilik bir bütünün iki yüzü. Birbirini tamamlayan iki siyasal yönelim.
Nasıl ki İzmir’in bir başka “kamu” üniversitesi olan Dokuz Eylül’de duayla göreve başlayıp genel sekreterliğe din dersi öğretmeni atayan Rektör, okulun açılış dersine bir bankanın CEO’sunu davet ediyorsa; Ege Üniversitesinde de bir yandan cami yapılır, diğer yandan üniversite patronlara teslim edilir…
Oysa ki, imam ile patronun vesayeti akademiyi akademi olmaktan çıkarır. Din ile paranın hükümranlığı üniversiteyi üniversite olmaktan çıkarır.
Hiç şaşırtıcı değil: Nerde bir piyasacılık varsa, kazıyın, altından dinci siyaset çıkar. Nerde bir siyasal dincilik ve gericilik varsa, kazıyın, altında piyasacılık çıkar.
Piyasacılık ile dinci gericilik aynı anda ve beraber saldırır. Dolayısıyla mücadele de ikisiyle birden ve aynı anda olmak zorundadır.
twitter.com/_ahmetcinar_