Vardar Ovası

Yalanla, baskıyla, diktatörlükle bir yere kadar gidersiniz. Bir de bakarsınız ki, iktidarınız da, yetkiniz de yok olmuş.

Güvenmeyin o yüzde 50 dediğiniz oylara.

Özal da çok güçlüydü. ANAP’ı vardı. “Dört görüş de bizde” diyordu. Sonra yok oldular.

Tabii ki Kenan Evren de çok güçlüydü. Yüzde 50 ne ki? Yüzde 90 küsur oy aldı, kendisi ve anayasası. Sizler de o yüzde 90’ın içindeydiniz.

Başbakan Mısır’da Cumhurbaşkanı Yardımcısı El Baradey’den söz ederken diyor ki

“Ey Nobel, sen nasıl barış ödülü dağıtıyorsun? Bu ödülü alan kişiler askeri darbe yapanların yanında yer alıyor.”

Aynen öyle. Çok doğru söylüyorsunuz. Ne yapacaksınız insanoğlu çiğ süt emmiş. Örnek aldığın, lider saydığın, izinden gitmekle övündüğün Turgut Özal gibi.

Turgut Özal da, askeri faşist darbeden tam 9 gün sonra Kenan Evren tarafından Başbakan Yardımcısı olarak tayin edildi. Türkiye’nin cehenneme çevrildiği iki yıl boyunca en önemli makamdaydı.

Şimdi birisi bu oportünizmin ne anlama geldiğini sorsa, hadi ben sormuş olayım yanıtınız ne?

Konuş!

Baradey = Özal,

İşte dikkatsiz konuşma bazen insanı morartıyor.

Sadece baştaki değil, iktidar temsilcileri de çok dağıttılar.

Konuştukları her yerde kendilerini çok zora sokuyorlar. Millet kendilerine gülüyor.

Alay konusu da olmamak lazım.

Hüseyin Çelik, Ergenekon davasının sonucunu değerlendiriyor “Ergenekon tutuklamalarından beri Türkiye’de faili meçhul yok” diyor.

Öyle mi?

Yalan olmasın?

Roboski toplu cinayetinin failleri nerede canım?

Recep Bey, kendini kurtarmaya bakıyor. “Faili ben değilim. Emri ben vermedim” diyor.

O değilse kim? Hanginiz?

Uzaklara gitmeye gerek yok. Gezi eylemlerinde dört gencecik insan öldürüldü. Dört ocak söndü. Sizin “kahraman” polisleriniz başroldeydi. Gözü kör olanlar, yaralananlar oldu. Nerde bu failler? Failleri saklayan, yargılatmamak için çalışanlar kimler?

Sizler daha Bitlis ve Mardin’de çocuk yaştaki kızlara, aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu toplu tecavüzde bulunanları cezalandırmıyorsunuz, neden bahsediyorsunuz?

Ya Bülent Arınç’a ne demeli? Başbakan yardımcısı olmuş nelerle uğraşıyor?

İçinde, içki, rakı sözleri geçtiği için Vardar Ovası şarkısını yasaklıyor. Söyletmiyor.

Nereye kadar Bülent efendi, nereye kadar?

Hangi birini yasaklatacaksınız? On yıllardır, yüz yıllardır bu şarkıları dinliyor halkımız. Yani millet. Yani milli irade dinliyor. Yani onlar yaratmış bu şarkıları, türküleri. Onlar hiç de şikayetçi değiller, zevkle dinliyorlar, keyif alıyorlar.

Yakıştı mı bir bakana böyle ilkel bir yasak anlayışı?

Ne söylesin şarkıcı peki?

“Manda yuva yapmış söğüt dalına” dese ya mandadan ya söğüt dalından alınacaksınız.

“Uzun uzun kamışlar, ucunu boyamışlar”ı söylese yine acayip anlamlar çıkarıp bozulacaksınız.

Peki, size Menşure Hanım’ı isteyelim.

“Elinde Maşa, gider ataşa. Mahlenin gülü, kızlara Paşa, Menşure hanım”

Bu da olmaz, paşa, maşa lafı var.

Yineleyeyim ki, halk, millet bunları kendinden bilip zevkle dinliyor Bakan bey.

Bakıyorum iktidar olunca çok değiştiniz, elit tabaka oluverdiniz, artık halkın dinlediği ezgileri beğenmiyorsunuz.

Ama bu yol tehlikeli bilesiniz. Zararı ceddinize kadar varır.

Sadrazamların gözdesi, sarayın divan şairi Nedim’in kim olduğuna bir bakın. Bir boşluğa, dalgınlığa düşüp de Nedim’i de yasaklamaya kalkmayın. Nedim’in özgeçmişinde, “Nedim, şiirlerinde, aşk, şarap, kadın ve zevk konularını işlemiştir” vurgusu var.

Lise edebiyat derslerinde okutulan meşhur bir şiirinde şu sözler var:

Meyhane mukassi (kasvetli) görünür taşradan amma,

Bir başka ferah, başka letafet (güzellik) var içinde.

Yani demem o ki

Şarkı yasaklatmaya kalkmayın, rezil oluyorsunuz.

Katilleri korumaya kalkmayın, faili meçhulleri ortaya çıkarın. Halk tarafından izleniyorsunuz. Milletin ahını alıyorsunuz.

Hak arayan halka zulmetmeyin, diktatörlük er ya da geç duvara toslar.

Bir bakarsınız ki, iktidar da gitmiş, partiniz yok olmuş, millet sizi devirmiş.

Bir bakarsınız ki ekip olarak yargı önünde sanıksınız.

Halka zulmetmekten, diktatörlükten.

Bir çokları gibi yani.

Şili’deki Pinochet gibi yani.

ŞAFAK SEZER DİYE BİRİ
Kralın Soytarısı bölümünde boş olan kadroya Şafak Sezer atandı.

Ulan Fırıldak (bu hitabı ben kullanmıyorum, ablası Gönül Akpınar söylüyor) madem hükümete bağlı sanatçılık yapacaksın, Gezi Parkı’na yapılan ziyarete neden gittin? Seni zorla mı götürdüler?

Gönüllü gittiysen, daha sonra neden Başbakan’ın ayaklarına kapanıp özürler diliyorsun?

Unutma, hayatının yanlışını yaptın, bu lekeyi yaşamın boyunca boynunda taşıyacaksın.