Vali emretti: Marjinaller vurulacak!

Ahmet Abakay’ın "Vali emretti: Marjinaller vurulacak!” başlıklı yazısı 08 Mayıs 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bu konu ve bu dosya bu kadar kolay kapanmamalı.

Kapanmamalı ki, bundan sonra başbakanlar, valiler, kaymakamlar benzer hukuk dışı davranışlara göz yummasınlar.

1 Mayıs günü İstanbul’da polisin hedef gözetip gaz bombası atarak ağır yaraladığı lise öğrencisi Dilan Alp’ten söz ediyorum.

Görüntü alınabilmesi bir şans. Kamuoyu gerçeği gördü. Görüntüler olmasaydı Vali ya da Başbakan, “gösterici marjinal ve militan kız yürürken ayağı kaydı başını duvara vurdu” gibi bir cümle kurabilirdi.

Bu ülkede yaşayanlar, bu tür açıklamaları çok duydu.

Emniyette, sorguda ya da cezaevlerinde öldürülen sanıklar için bu tür yalanlar çok söylendi.

-Hücrede kafasını duvara vurdu. Öldü.

-Battaniyeyi yırttı, kendini astı, öldü.

-Emniyette 6. kattan aşağıya atladı.

Gözaltındayken polis şiddetine, işkenceye maruzu kalan ve öldürülen gazeteci Metin Göktepe için de “Duvardan düşerek öldü” diye açıklama yapılmadı mı?

Bu kez görüntü var. Polis, kaçmakta olan kızı hedef gözeterek vuruyor, kafatasını kırıyor. Ağır yaralıyor.

Vali, o kız militan, marjinal, radikal birisidir, vicdanım rahat diyor.

Demek radikali, marjinali, militanı vurmak, öldürmek, sakat bırakmak serbest öyle mi?

Böyle bir Vali’yi çok mu aradı bu hükümet?

Böyle bir durumda demokratik ülkelerde ne olur?

1- Dilan’ı vuran polis ya da polisler açığa alınır, haklarında öldürmeye teşebbüsten dava açılır.

2- Suçu ve suçluyu öven, koruyan Vali hakkında soruşturma açılır.

O da yetmez.

Vali gibi, suçu ve suçluyu öven Başbakan hakkında yargı soruşturma başlatır.

Bizde öyle olmuyor.

Başbakan, gözaltına alınan göstericileri, “militanları” serbest bırakan yargıyı suçluyor. Neredeyse yargıçlar hakkında dava açacak.

Ne oluyor beyler?

Bu ne pişkinlik, bu ne zorbalık?

Bu durum karşısında Başbakan’ın da Vali’nin de söyleyeceği şudur:

“İstanbul halkından ve Dilan’dan, ailesinden özür dileriz. Bazı polisler görevinin dışına çıkmıştır. Haklarında soruşturma açılmıştır...”
Başbakan, Kızılcahamam hutbesinde gerçek, “yasakçı” zihniyetini açıkladı. Bundan sonra Taksim’de ve kent merkezinde mitingler yapılamayacak. Hemen ertesi gün de İstiklal Caddesi’nde yapılmakta olan anma, protesto yürüyüşleri yasaklandı, engellendi.
Başbakan, insanları komaya sokan polisleri koruyor. Diyor ki:

“Ellerinde molotof olan çocuklar sanki çiçek çocukları ama polise faşist diyeceksin. Sonra başbakan bağırıp çağırıyor diyeceksin...”

Evet o polis, gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan lise öğrencisinin kafasını parçalayacak şekilde tetiğe basıyorsa o sadece faşist değil, aynı zamanda suçludur, görevi kötüye kullanmıştır, yargılanmalıdır.

Tabii bu dediğim demokratik ülkelerde ve demokratik yönetimlerde oluyor.

“İleri demokrasi”nin olduğu ülkelerde böyle şeyler olmuyor!

Başbakan konuşmasında yine Türkiye’ye çağ atlattıklarını anlatıyor:

“On buçuk yıllık iktidarımızda sessiz devrim yaptık. Hiç tartışmasız bir iftihar tablosuna şahit olduk. Siyasette yeni, temiz, insan odaklı anlayışı eğemen kıldık...”

Bu sözleri söylediğinden bir gün önce ABD merkezli uluslararası Freedom House adlı kuruluş, 2013 Türkiye Raporu’nu açıkladı. Ülkemizi basın, düşünce ve ifade özgürlüğünde 120. sırada olarak açıkladı. Afrika ülkeleriyle yarışıyoruz.

Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün, ABD merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’nin raporlarında ve AB İlerleme Raporları’nda da Türkiye, dünyada en fazla gazetecinin cezaevinde bulunduğu, en ağır otosansürün egemen olduğu bir totaliter, baskıcı ülke olarak dünyaya ilan edildi.

Sessiz devrimciler bu tabloya ne diyorsunuz?

KESK BAŞKANI SES VER!

Bir sözüm de 1 Mayıs Kutlama Komitesi’nde yer alan Genel Başkan Lami Özgen’e olacak.

Sorumluluk aldığınız eylem zor kullanılarak engelleniyor. Yaralananlar oluyor. Başbakan ve Vali sizleri, eylemcileri suçluyor. KESK Başkanı olmanın dışında sizin ikinci bir sıfatınız var. Başbakanın seçtiği, görevlendirdiği Akil İnsanlar Heyeti’ndesiniz. Bu gelişmeler ve açıklamalar karşısında

“Ben bu haksız suçlamaları kabul etmiyorum, reddediyorum. Bu zulmü desteklemenizi, bu haksızlığı savunmanızı protesto ediyorum. Akil İnsanlar Heyeti’nizden istifa ediyorum, ayrılıyorum. Al akilliği başına çal!” demeyi ne zaman düşüneceksiniz?

Bu tutumunuzla devrimci, demokrat geleneği temsil eden KESK’i utandırmış, KESK yönetimine ve tabanına haksızlık etmiş olmuyor musunuz?