Reyhanlı’nın zehir hafiyesi: Ufuk Uras

Ahmet Abakay'ın “Reyhanlı'nın zehir hafiyesi: Ufuk Uras” başlıklı yazısı 15 Mayıs 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Böyle günlerde Başbakan’a ya da iktidara yaranma yarışı hep olur.

Bu kez ilk sırayı Ufuk Uras kaptı.

Reyhanlı’da çok sayıda masum yurttaşımızın ölümüne, yaralanmalarına yol açan bombalı saldırıdan söz ediyorum.

Bombalar patlıyor. 50’ye yakın ölüm, yüzlerce yaralı. İçişleri Bakanı 3-4 saat sonra “hık-mık”lı, bilgi veriyor. “El muhaberat” bağlantılı diyor.

Bakan’dan önce olayı, olayın faillerini akademisyen Ufuk Uras Twitter’da dünyaya açıklıyor:

“Reyhanlı’daki bombalama eylemi Esad’ın son çırpınışının sonucudur. ”

İnsan önce, acaba Ufuk Uras’ın adını kullanarak, Twitter şifresini çalarak “birileri onun adına açıklama yapmış olabilir mi” diye düşünüyor. Ancak açıklama yalanlanmadığına göre, demek ki Hoca’nın istihbarat örgütleriyle bağlantısı, bilgi akışı iyi!

Bravo. Yeni bir Zehir Hafiye’miz oldu. Hemen olayı çözdü.

“Kraldan çok kralcılık” işte bu.

Veciz, Reyhanlı açıklamasıyla kendini gösterme fırsatı buldu. Bakanlardan, istihbarat örgütlerinden önce faili o bildi. ”Esad” dedi.

Başbakan ve bakanlar ondan sonra bu saptamayı yaptılar. Belki de bu arkadaştan öğrenip açıklamalar yaptılar.

Başbakan’a yakın olmak iyidir. Baş-bakan’ın ve iktidarın takdirlerine mazhar olmak yeniden milletvekili filan olmak için çok yararlıdır. Doğru ata oynuyorsun. Devam et. Kim tutar seni!

Reyhanlı cinayeti üzerine Başbakan’ın a-çıklamaları ise şaşırtıcı değil. Bilinen sözler:

“Türkiye’yi Suriye’deki kanlı bataklığa çekmek isteyen kirli senaryolara karşı soğuk kanlı olacağız. Bizi kirli senaryonun içine çekmek istiyorlar, bu tuzağa düşmeyiz…”

İktidarın savaşçı dış politikası yüzünden Türkiye Suriye’deki kanlı bataklığın içinde zaten. Hem de gönüllü, isteyerek, tasarlayarak, hukuk diliyle, teammüden savaşın tarafı olmuş.

Hem tuzağın içindesin, hem tuzağın yaratıcısı konumundasın. Bir anlamda kazdığın kuyuya düşme vaziyeti. Bunun adı da aktif, insiyatifli dış politika.

Devleti, ülkeyi yönetenlerin ana görevi, ülkesini, vatandaşını savaşların, çatışmaların dışında tutmaktır. Savaşın tahribinden, acılarından, yıkımlarından uzak durmaktır.

Oysa, iktidarın dış politikası savaş üzerine oturtuluyor.

İktidar temsilcileri, bir başka ülkenin, hem de komşusunun, Suriye’nin Devlet Başkanı’nı iktidardan düşürmeye, ülkesini terk etmesini sağlamaya yönelik açıklamalar yapıyor, bir başka ülkenin rejimini değiştirmeyi hedef aldığını ilan edebiliyor. ABD’yi, BM’yi, uluslararası güçleri bu yönde aktif ve acil olmaya davet ediyor “Hâlâ neden saldırmıyoruz, neyi bekliyoruz” türünden açıklamalar yapılıyor.

Türkiye neden savaşın içinde, savaşın parçası, kışkırtıcısı?

Neden barışı sağlamaya, çatışmaları dur-durmaya çalışmıyor?

Ülkeyi Ortadoğu bataklığına soktunuz.

Bunun ağır bedelini masum halka ödetiyorsunuz.

Suriye sınırımız ve giriş-çıkış kapıları, hükümetimizin memurları ile birlikte Esad’a karşı savaşan ÖSO ve El-Kaide milislerinin denetiminde. Topraklarımızda eğitim kampları var. Günün yarısı Suriye’de savaşta. Sonra uyumak, dinlenmek için bizim topraklarda. ülkemizde konaklıyorlar. Kaldıkları evlerde bombalar imal ediyorlar. Bu işi yaparken zaman zaman patlamalar, yaralanmalar yaşanıyor.

Bunu herkes biliyor. Hatta Türkiye’nin yardım ve yataklık yaptığı bu silahlı gruplar Türk yetkililerini eleştiriyorlar, “bize ağır silahlar verin, bu verilenler yetmiyor” diyorlar.

Reyhanlı’daki patlamayı, “kim yapmış olabilir” diye sorulacak bir soruya, sokaktaki, kahvehanedeki, çarşı-pazardaki insanların vereceği yanıt ya da yapacağı tahmin çok açık. Sorarsanız ezici çoğunluk, “bu olaylar ancak Esad’a karşı savaşan militanlarının işi olabilir” yanıtını verir.

Çünkü bu kişilerin ellerinde Ufuk Uras ve Başbakan’ın, İçişleri Bakanı’nın sahip olduğu derin bilgiler yok.

Olayın failleri konusunda en renkli cümleyi Osmanlı Nazırı, pordon Dışişleri Bakanı Davutoğlu kurdu.

Patlama olayını gerçekleştirenlerin, Esad rejimi ile bağlantılı eski “Marksist” bir örgüt olduğunu açıkladı.

Eee, olay nasıl olsa unutturulacak, bari “sol”, “Marksist”, “Komünist” sosu ekleyecek ki, “hedef düşman” akıllarda kalsın.

Bülent Arınç olaya sadece beddua ile katıldı. “Bunu yapanların Allah cezasını versin” dedi.

Sanki yetkili bakan değil, mevlüthan. Hükümet sizsiniz. Siz yakalayıp cezasını vereceksiniz, siz!

Basına getirilen yasağı savunmak da Hüseyin Çelik’e düştü ”Halkı bilgilendirecek olan Bakan’dır” demez mi?

Efendi, efendi kendine gel. O Afrika ülkelerinde, aşiret, cemaat topluluklarında olur. Evrensel basın ilkeleri, bakanların, yöneticilerin yalanlarını ortaya çıkarmak ve önlemek için vardır.