Medya-iktidar el ele savaşa...

Cizre ve Sur başta olmak üzere Güneydoğu bölgemizde bir savaş yaşanıyor.
Binalar bombalanıyor. Kadınıyla, çocuğuyla on binlerce insan göç halinde. Suriye’de yaşanan manzaraların aynısı kendi ülkemizde.
Bu süreçte gerçekleri öğrenmek isteyenler doğru bilgilere ulaşamıyor.
Çünkü televizyonuyla, gazetesiyle medyanın ezici çoğunluğu iktidarın emrinde. İktidarın propaganda aracı olarak çalışıyor.
Bölgede yapılan son operasyon üzerindeki sis perdesi aralanamıyor. Medya gerçeği vermek yerine savaşın bir parçası, tarafı olarak görev yapıyor.  
Cizre’de kaç kişinin öldürüldüğü konusunda bile ağır bir manüplasyon uygulanıyor.
Devletin TRT’si son operasyonda “60 törist öldürüldü”  diye yayın yaparken, “bu toplu katliama girer böyle demeyelim”  diye düşünmüş olacaklar ki, bu haberden vazgeçildi. Bir anlamda haber geri çekildi. Şırnak Valisi öldürülenlerin sayısını 10’a indirdi.
Başbakan Davutoğlu da kendi yayın kuruluşu olan TRT’nin haberini yalanladı,”haber bizim tarafımızdan teyid edilmemiştir.” Dedi.
TRT bu haberi kimden aldı, sonra bu haberdeki sayı neden 10’a düşürüldü?
Ardından başbakan, Medya patronlarını topladı.” Hizaya geel” toplantısı yaptı. Doğan medya grubu gibi biraz “çekimser” durumda olanlar da hizaya geldiler.
Bölgedeki iktidar terörü, katliamlar görülmez hale dönüştü.
Oysa Cizre devlet hastanesine taşınan cenaze sayısının 20 kadar olduğu, ölenlerin cesetlerinin yanmış olduğu ve kurşun izi olmadığı anlaşıldı.
Mülteci pazarlığı için Ankara’ya gelen Almanya Başbakanı Merkel ile yapılan görüşmenin ardından Başbakan Davutoğlu’na,  Alman Die Welt Gazetesinden Deniz Yücel, bu konularda bilgi vermesini istedi ve  cezaevlerindeki gazetecilere yapılan haksızlığı sordu.   
Başbakan kamuoyunu “çok aydınlatan, rahatlatan” yanıt verdi(!) ;
“Burada Türk Başbakanının yüzüne bakarak bu suçlamaların yapılabiliyor olması (soru sormanız demek istiyor) Türkiye’de basının özgür olduğunu gösterir.
Demek ki, başbakana soru sormak, başbakanın da bunun dinlemesi bir lütuf, aynı zamanda başbakana soru sorabiliyorsan, basın özgür demektir.
RTE’nin de sık sık dile getirdiği bu tür sözler, çürümüş, anlamsız yanıtlardır.
Gazetecinin işi, görevi soru sormak, yöneticinin görevi de soruya “doğru, açık” yanıt vermektir.
Ancak bizde artık, çanak olmayan soru sormak bir görev değil, adeta cesaret haline geldi.
Soru sorabilmek, basın özgürlüğünün kanıtıymış.
Başbakan yine bu soruyu yanıtlarken, Türkiye’de  gazetecilik yaptığı için yargılanan, tutuklanan gazeteci olmadığını yineledi.
Öyle ya, Can Dündar ve Erdem Gül başta olmak üzere, cezaevindeki 30 gazeteci, haber yapmak, yazı yazmaktan değil, adam öldürmekten, silah yakalatmaktan, rüşvet ve dolandırıcılıktan, kız kaçırmaktan, sağa sola bomba atmaktan yakalanmış, tutuklanmışlar.
Ülkeyi yöneten bir kişinin böyle bir açıklama yapması da bayağı cesaret ister.
Bunlardan çok var. Sadece bu kişi değil.
Yapılan anketlerde, kamuoyu yoklamalarında politikacıya güven meselesi bizde her zaman en düşük düzeyde.
Çünkü ülke yönetimine gelen siyasetçi hep aldatır, koltuğu korumak için dün başka bugün başka konuşur.Toplumdaki algı böyle.
Bunun da ülkemizdeki adı “zübük” siyaseti.
Yeni bir örneği, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un sözleri oldu.
Kurtulmuş, dün bir TV programında Suriye’deki gelişmeleri değerlendirirken diyor ki; “Biz hiçbir zaman Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir düşünce içinde olmadık. “
Şimdi bu sözlere ,”aklı başında olan” kaç kişi inanır? Bu söylenenler doğru mu?
Türk silahlı kuvvetlerinin Şam’a birkaç saat içinde varacağını, orada, Emevi Camiinde cuma namazı kılmaya ahdettiklerini açıklayanlar kimlerdi?
Suriye’de iç savaşında, yönetime karşı savaşan silahlı gruplara her türlü desteği gizlemeden veren, o silahlı grupları Türkiye’de eğiten, bunların liderlerini İstanbul’da toplayıp,”sonuna kadar savaşacağız”  açıklamaları yaptıranlar bu iktidar değil mi?
“O ülkenin başındaki Esed gidecek” diyen kimdi?
Suriye’nin iç işlerine karışmamak bu ise, karışmak nasıl oluyor?
Daha bu günlerde, basında da yer aldığı üzere, Suudi Arabistan ile birlikte Suriye’ye girme hesapları yapan kim? Türkiye değil mi?
Bu projeler, Suriye’nin iç işlerine müdahale değil de neye müdahale?
Bu gerçekler ortada iken, Hem de başbakan yardımcısı, hem de hükümet sözcüsü olan kişi kalkmış,”Biz hiçbir zaman Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir düşünce içinde olmadık”
Peki siz hangi düşünce içinde oldunuz? Onu bir söyleseniz.