Katliamları unutma, unutturma...

Tarihimizde, bu ülke insanlarının utanç duyacağı ne kadar fazla olay var, Farkında mısınız?
Bugünlerde, Güneydoğu bölgesinde köy boşaltmalarından daha ileriye gidildi. Artık ilçeler, iller boşaltılıyor. Gençler, çocuklar öldürülüyor. Evlerini, yaşadığı yerleri topluca terk ediyorlar. Okullar, kamu kuruluşları kapalı, sokağa çıkmak da yasak.
Ancak, ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, bölgede halkın huzuru ve güveni için her önlemin alındığını söyleyebiliyorlar.  
Bugün yaşananlar, yakın gelecekte, tarihte yaşanan devlet zulmünün örnekleri olarak anılacak. Yarın konuşacağımız tarihtir bugün yaşananlar.
Tıpkı bugün geçmişteki utançlarımızı andığımız gibi.
19-24 Aralık'ta (1978) K.Maraş’ta önceden saptanan Alevi evleri, mahalleleri, burada oturan insanlar, devlet destekli ülkücü faşistlerin örgütlü saldırısına uğramış, ağır ve toplu cinayetler işlenmişti.
Aralarında hamile kadınların, çocukların da bulunduğu 34 kişi öldürülmüştü.
Kimse ceza almadı.
Toplu cinayetin elebaşlarından, ülkücü örgüt yöneticilerinden bir numaralı sanık MHP’li Ökkeş Kenger yargı önüne çıkartıldı. Ancak, ceza verilmedi, korundu.
Bırakın cezayı, Milletvekili yapıldı. TBMM’ye girdi.
Yargılama sırasında soyadını da değiştirmişti. Ökkeş Şendiller olmuştu.
Maraş’ta Alevi katliamı 7 gün sürdü.
Devlet Seyretti. Çünkü olayı gerçekleştirenlerin arkasında, dönemin tetikçi ülkücüleriyle, MİT’iyle, kontrgerillasıyla zaten devlet vardı.
Açık bir katliam yapılıyor, ceza alan yok.
Tarihimizde ne kadar fazla utanç duyacağımız olaylar yaşandı?
19 aralık 2000 yılında, yani 15 yıl önce örgütlü bir devlet cinayeti daha yaşandı.
Devlet bunun adını, "hayata dönüş operasyonu” koydu.
Çok acı bir katliama imza attı.
Yüzlerce (816) siyasi tutuklu, F tipi hücre sistemine ve cezaevlerindeki tecrit uygulamasına karşı ölüm orucu başlatmıştı.
Devletin resmi silahlı güçleri, Bayrampaşa, Ulucanlar, Burdur, Çanakkale başta olmak üzere birçok cezaevine eş zamanlı baskın yaptı. 30 mahkum öldürüldü. 237 mahkum yaralandı. Yaralıların bir çoğu ömür boyu sakat kalacak şekilde izlerin sahibi oldu.
Cinayetlerle sonuçlanan operasyonu yapanlardan ceza alan, yargılanan kimse olmadı.
Diğer pek çokları gibi bu cinayetler unutulmamalı.
1 Mayıs 1977, Madımak Oteli, Sivas, Çorum, Bahçelievler, Roboski, Suruç, Diyarbakır Ankara katliamları gibi.
Ülkemizde demokrasi mücadelesi tarihi, toplu cinayetler tarihi olarak her ay anılacak olaylarla karşımıza dikiliyor.
Bugün Güneydoğu’da yaşanan devlet terörü, yeni cinayetlerin, sürgünlerin, katliamların başlangıcı.
Başrolde yine devlet, iktidar, MİT, kontrgerilla görev başında.
Ülkeyi yönetenler sadece iktidarlarını sürdürmek, koltuklarını korumak için Fiili sıkıyönetim, olağanüstü hal ile demokrasinin kırıntılarını bile ortadan kaldırdılar.
Dün, "hayata dönüş" dediler. Katliamlar yaptılar.
Bugün, Cumhurbaşkanı, Başbakan, “devlet halkın huzur ve güveni için operasyon yapıyor, operasyonlar devam edecek” diyorlar.   
Artık, "devlet cinayetlerine son, iktidarın kanlı cinayetlerine hayır, demokrasiye evet” deme zamanıdır.

HAFTANIN NOTU 
Resmi polislerin İstanbul’da evine baskın yapıp, kurşunlayarak öldürdüğü Dilek Doğan adlı genç kızın ailesine, ”polise mukavemetten” soruşturma açılmış.
Evine giren polislere, "ayağınıza galoş giyin öyle girin” demek, ardından  öldürülmek, polise mukavemet suçu sayılmış.
Öldürülen, silahsız genç kız nasıl mukavemet eder?
Fıkra gibi değil mi?
Ancak, fıkra değil.
Bir cinayet.
Yargılanması gereken polis memuruna ceza vermemek, yargılamamak için üste çıkma böyle oluyor.