Karayılan’ın açıklamaları suç mu?

Ahmet Abakay'ın "Karayılan’ın açıklamaları suç mu?" başlıklı yazısı 1 Mayıs Çarşammba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Suçsa aynı suç.

Eylemse aynı eylem.

Bunu yapanların bir kısmı cezaevlerinde. Bir kısmı devlet yöneticileriyle birlikte şenlikte.

Özel yetkili mahkemelerde görülen davalarda hukukun değil siyasetin, adaletin değil kindarlığın, intikamın egemen olduğu, politik kararların verildiği biliniyor. Buralarda görev yapan yargıçların iktidarın denetiminde, kontrolünde olduğu da.

Geçtiğimiz hafta sonunda Silivri’de görülen dava bu açıdan çok öğretici oldu.

KCK basın davasında yargılanan 26 tutukludan sadece 2 kişi, Birgün ve ANF muhabiri Zeynep Kuray ile DİHA Muhabiri Sadık Topaloğlu tahliye edildiler.

Yargılanan bu gazeteciler ne yapmışlardı da yargılanıyorlar, cezaevlerinde tutuluyorlar biliyor musunuz? Hatırlatayım

İddianamede, bu kişilerin çalıştıkları yayın organlarında “Terör örgütünün eylemlerini, yöneticilerinin açıklamalarını” haber yaptıkları, bu kişilerle ve BDP yöneticileriyle bağlantı kurdukları, demeçler alıp yazdıkları belirtiliyor.

Terörle Mücadele Kanunu (TMK) gereği yargılanıyorlar.

Geçtiğimiz hafta sonunda PKK’nın fiilen en yetkilisi Murat Karayılan Örgütün merkezi Kandil’de basın toplantısı yaptı. Bu basın toplantısı bizim hükümetimizin, devletimizin bilgisi, desteği, yardımı ile gerçekleşti.

Türkiye’den ve çeşitli ülkelerden yüzden fazla gazeteci gitti. İzledi, yazdı, görüntüler aldı. Bunlar yayınlandı. Hatta bir gün önceden anonslar yapıldı.

Burada bir anormallik yok mu?

Aslında bir gazeteci olarak bana göre böyle bir basın toplantısında hiçbir sakınca yok. Halkı, ülkeyi ilgilendiren önemli bir konuda açıklama yapılıyor.

İyi de, aylardır, yıllardır cezaevlerinde tutulan, haklarında dava açılan gazetecilerin, muhabirlerin günahı, suçu ne? Onlar neden içeride?
Yapılan iş aynı.

Bu ölçü ve gariplik, gazetecilik görevlerini yaptıkları için tutuklu bulunan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Oda TV sanıkları ve diğer gazeteciler için de geçerli.

Türkiye’deki ve Uluslararası Basın Kuruluşları, İnsan Hakları Örgütleri, AB İlerleme Raporları, dünyada en fazla gazetecinin tutuklu olduğu, en ağır otosansür koşullarının bulunduğu ülke olarak bizi gösteriyor.

“Bunlar gazeteci değil, terörist” diyen Başbakan, AB Bakanı, Dışişleri Bakanı, Basından sorumlu Bakan duyuyor musunuz? Bu garip manzarayı izliyor musunuz?

Bu ne çifte standart? Bu ne ikiyüzlü uygulamadır?

“Terör Örgütü” haberlerini yapanlar cezaevinde.

Aynı örgütün lider kadrosu ile hükümete bağlı MİT’in, AA’nın, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün bilgisi ve katılımı ile yapılan, kamuoyuna sunulan, birinci haber olarak verilen bu açıklamalar neden TMK kapsamında olmuyor?

Bence de olmasın.

Peki içeride olan aynı “suçun” sahipleri neden TMK kapsamında?

“Bizim dışımızda, bu yargının işi” diyerek işin içinden sıyrılamazsınız. O yanıt çok eskidi.

İşte bu son örnek, Türkiye’de siyasetin ve siyasetçinin kirli yüzünü, iki yüzlülüğünü, bir kez daha ortaya koyuyor.

Ne demişti vaktiyle Vali Nevzat Tandoğan ”Bu ülkeye komünizm lazımsa onu da biz getiririz. Size ne oluyor?”

“Ülkede demokrasiye, insan haklarına, adalete, hukuka, ifade özgürlüğüne ihtiyaç olup olmayacağına ancak ve ancak AKP iktidarı karar verir.”
İktidar ve onun yardakçıları, yanaşmaları olayı böyle görüyor.

Hukuk, adalet beklemede.

Yargı kah seyirci, kah zalim.

“Yukarıdan” gelecek talimata göre hareket ediliyor.

Yeri gelmişken bir hatırlatma yapayım

AKP hükümetinin “Propaganda timi” gibi çalışan “Akil İnsanlar” her yere gidiyorlar. Acılı, çaresiz şehit annelerine gidip duygu sömürüsü yapıyorlar.Denk düşse deve güreşlerine, yağlı güreşlere de gidecekler.

Bir gün de haksız ve hukuksuz şekilde cezaevlerinde tutulan gazetecileri, ya da onların yakınlarını ziyaret etmek hiç akıllarına gelmez mi?
İlle de “yukarıdan” talimat mı gerekiyor?

Talimat şart mı? bir deneseniz diyorum.

Haa, “ne haddimize” diyorsunuz.

Anladım.

Son bir not.

Başbakan Kızılcahamam’da AKP’nin il –ilçe başkanlarına seçimlere iyi hazırlanmalarını, her kapıyı çalmalarını belirtirken ekliyor, “vatandaşa partimizin çalışmalarını ve doğruları anlatın.”

İlahi Başbakan, doğruyu nasıl anlatsın senin il –ilçe başkanın?

Uludere katliamını nasıl anlatsın, kimi suçlu göstersin?

Muhalif gazeteci, yazar, aydınlar neden cezaevinde gazeteciler, yazarlar işlerinden neden atılıyorlar? Diye soranlara hangi doğruyu anlatacaklar?

Yüzde 10 seçim barajının, zorunlu din derslerinin varlığının mantığını nasıl anlatacaklar vatandaşa? Burada doğru olan ne?