İktidarın baş belası iki olay

İktidarın ileri ve geri gelenleri, aman dikkat edin.

İran tarihinin en büyük yolsuzluk davası sonuçlandı ya.

Türkiye’de bakanların önünde ayağa kalktığı Reza Sarraf’ın ortağı, ortaktan de öte İran’daki amiri Babek Zencani idama mahkum oldu ya.

Hani o bakımdan dikkat edin. İşin bir ucu size uzanıyor.

Olası gelişmeler bizim milli iradeye zarar vermesin.

Zencani Türkiye ile aktif çalışma içindeydi.

Bu para babası gencin, İran’daki bazı yüksek düzeydeki yöneticileri paraya boğduğu, bu sayede geniş çevre edindiği biliniyor, yazıldı, çizildi.

Bizdeki olaya ne kadar benziyor değil mi?

Onun Türkiye’deki uzantısı Sarraf’ın da Türkiye’deki bakanlara yüksek miktarda paralar dağıttığı, bunların çikolata paketlerine, ayakkabı kutularına konulduğu, dönemin başbakanı ile oğlunun, “ o paraları sıfırla” sloganıyla anıldığı daha unutulmadı.

Bağlantılar, ilişkiler o kadar güçlüydü ki, o zamanlar içişleri bakan olan kişi, açığa çıkan bir telefon konuşmasında Sarraf’ı ölümüne koruyacağını, ona  asla zarar gelmeyeceğini belirterek“senin önüne önce ben yatarım” bile demişti.

Zencani için idam kararının açıklanmasının hemen ardından Başbakan Davutoğlu, programda yokken, acilen Silopi’den İran’a gitti.

Suriye nedeniyle zaten Türkiye-İran ilişkileri gergin bir süreç yaşıyor.

Buna rağmen, bu ziyaretin arkasında, devlet yetkililerine para dağıtarak işlerini yürüten, yönetimleri yıpratan, biri İran’da diğeri Türkiye’deki bu iki şahsın durumu olmasın?

İran Cumhurbaşkanı ve birinci yardımcısı ile yaptığı görüşmelerde, bizimki muhabbetin arasına, “Helal olsun size, Şu Zencan’yi bir an önce asın” demiş olmasın? Çünkü bu adam Türkiye’deki yasa dışı  para trafiği hakkında bilgi sahibidir. Türkiye’de bakanlara para dağıtan Reza’nın amiri konumunda. Asılması uzamasın, konuşur, monuşur. Konuşmasın diye zaten bizim iktidar da Sarraf’ı Türkiye’de yargılatmadı.

Olay tam unutulmuşken, şimdilik “sır vermeyen” Reza’nın peşi bırakılmışken yeniden iktidarın başına bela olmasınlar.

Zaten RTE’da, iktidarı da zorda. Dört bir yandan darbe yiyor.

Eski ortakları cemaat medyası rahat durmuyor.

Önce İpek Medya grubuna ardından Zaman gazetesine el koydular. Bir sürü gazete ve televizyonu devletleştirdiler.

Ancak bu cemaat meselesi bitmiyor.  

Hatırlayın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım kısa süre önce bir açıklama yaptı. Konu ciddi.

İktidarın başı RTE’nin en büyük projesi olan, Kanal İstanbul’un güzergahının değiştirileceğini açıkladı.

Bu öyle sıradan bir açıklama değil.

Yeni bir kent yaratıyorsun, yeni bir boğaz açıyorsun. Böylesine devasa bir proje için her türlü inceleme, araştırma çalışmalarının yapılmış olması gerekir, değil mi?

Ulaştırma bakanı bu değişikliğe gerekçe olarak, bu bölgede tarihi jeolojik yapılar, doğal sit alanları, Helenistik döneme ait mağaralar, yer altı su kaynakları ve meraların olmasını gösteriyor.

Siz bunları bilmeden, öğrenmeden mi bu projeyi açıkladınız?

Peki, neden bu saatten sonra güzergah değiştiriyorsunuz?

Ciddi bir iddiayı ben söyleyeyim.

Bu proje üzerinde çalışılırken haklı olarak bölgenin değer kazanacağını düşündüler.

Bu proje daha tasarı halindeyken, açıklanmadan, iktidarda cemaatçiler etkin konumdaydı. Bu bölgedeki arazileri onlar, yani cemaatçiler örgütlü şekilde ucuza kapattılar.

Ancak daha sonra aralarında kavga çıkınca ve bu kavga kan davasına dönüşünce, iktidarı sürdürenler, “ eyvah biz ne yaptık, bütün insiyatifi ve arazileri onlara kaptırdık” diye dövünmeye başladılar.

İşte bu güzergah değiştirilmesinin nedeni, şimdi düşmanları olan cemaatçilere darbe vurmak. Aldıkları arazilerin değerinin düşmesini sağlamak.

Düşündükleri yeni güzergahtaki arazileri şimdi iktidar olarak kendileri kapatacaklar.

Mesele arazi yağmalama meselesi.