‘Gazeteci, hizaya geel!’

Başbakan çok çalışıyor. Kan ter içinde savunmada.

Yanaşma Gazetecilerle, “Hizaya geel” toplantısı yaptı.4 saat sürmüş toplantı.

O konuşmuş öbürleri dinlemiş,öbürleri dinlemiş o konuşmuş.

Ne yapsın garibim. Kendisi, Bakanları,çocukları kayıt dışı, çalıntı paralarla gündeme gelince, sokakta,çarşıda, kahvede halk “bu nasıl hırsızlık, yolsuzluk, kara para vaziyetleri?” diye düşününce ve konuşunca, bir şeyler yapmanın zorunlu olduğunu düşünmüş olmalı.

İktidar, artık en büyük medya Patronu.

Toplantıya katılan hükümet yazıcıları, “Hizaya Geel” toplantısından memnunlar. Ciddiye alındıklarını düşünüyorlar.

Kendilerini Genişletilmiş Bakanlar Kurulu’nda saymışlar. Ne ayak ayak üstüne atmışlar, ne elleri ceplerinde dolaşmışlar salonda. Saygıda kusur etmemişler.

Durum değerlendirmesi yapmışlar. Başbakan’a, Bakanlara ve çocuklarına yönelik saldırı ve kumpaslara karşı ne yapılması gerektiğini konuşmuşlar.

Bir tanesi gazeteciliği hatırlayıp sormamış Bu paralar, milyonlar nasıl geldi bu odalara? Bu kayıt dışı paraları, yolsuzlukları, kara para aklamaları inceleyen, soruşturan yargı elemanlarına neden müdahale edip soruşturmayı engellediniz, durdurdunuz?

Hadi bu çok sıcak ve iş Bilal’e kadar gidebilir, soramadınız?

2.yıl dönümünde Roboski’de öldürülen 34 masum köylüyü neden sormuyorsunuz?

Bunlar böyle soru soramazlar. Soracak nitelikte olsalar oraya çağrılmazlardı zaten.

Bunların hemen tümü “otur, otur. Kalk, kalk. Yat,yat” gazetecileri.

Hürriyet’e tepeden gelen Akif adlı delikanlı yazmış Toplantıda Başbakanı çok kararlı görmüş, Paralel örgüte taviz vermeyecekmiş.

Şu yakalanan paralar ise gündemde yok. Sorulmuyor.

Çünkü bu Akif bağımsız bir gazeteci değil. Bir süre önce Başbakan’ın, resmi, kayıtlı, kadrolu Basın Danışmanı idi.

Başbakana, “sevimsiz” sorular sordukları için bazı gazetelerin muhabirlerini Başbakanlığa sokmama kararı alan işgüzardı. Bu uygulamaya karşı mahkemeye başvuran, Evrensel Gazetesi Muhabiri Sultan Özer açtığı davayı kazanmıştı.

Akif tek değil. Bunların sayısı çok.

Genetiği değiştirilmiş gazeteci tipi çok yaygınlaştı ülkemizde. Bunlar toplu halde gezerler, tayin edildikleri köşelerinde, gönderildikleri Televizyon programlarında başbakan’ı ve hükümeti canla başla savunurlar, sulak yerlerde yaşarlar, iyi iktidar kokusu alırlar,tüy dökerler,deri değiştirirler,Sahiplerine sadakatte kusur etmezler.

Soru sormazlar, Soracak olurlarsa da, en sert soruları” Haklı olarak anlattığınız bu hizmetlerinizi biraz daha açar mısınız?” şeklindedir.

Başbakan Toplantıda, aranamayan Tırla ilgili bilgi veriyor. Türkmen’lere yardım götürüyormuş.

Tır’da silah olduğu, bunun bilinmesinin istenmediği anlaşılıyor.

Çünkü Başbakan da biliyor ki bu iş dallanıp budaklandı, işin sonu iyi değil.

Türkiye’nin Suriye’de savaşan radikal dinci terör gruplarına silah gönderdiği, bunların Türkiye’de eğitildiğinin dünya basınında yer aldığı, bunun başına bela olacağını düşünüyor.

İç savaşın yaşandığı bir ülkedeki terör gruplarına silah gönderen bir ülke yöneticisinin, teröre yardım ve yataklık yapması nedeniyle yakın gelecekte B.M. Uluslar arası Ceza Mahkemesinde yargı önüne çıkacağını biliyor.

Nitekim, Suriye devletinin, Birleşmiş Milletlere bu konuda resmi başvurusu bulunuyor.

Türkiye’nin bu eylemi ilk de değil.Hem Türkiye’de hem önemli uluslararası gazete ve televizyonlarda yer alan 7 kasım 2013 tarihli haber önemli.

Haberde, Adana polisinin bir ihbar üzerine Metal Sanayi Sitesine yaptığı baskın sırasında aranan Tır’da 935 adet roket başlığı ele geçirildiği, bu roket başlıklarının bir kısmının Konya’da, bir kısmının da Adana’da üretildiğinin saptandığını, bunların Suriye’ye gönderileceğinin anlaşıldığı Adı Gavat’la anılan Adana Valisi Hüseyin Avni Coş tarafından açıklandı.

Yani iş ciddi. İşin sonunda işlenen pek çok cinayet ve hukuk dışı uygulamalar nedeniyle sadece Türkiye’de değil, Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmak var.Diktatör El Beşir gibi mahkum olmak var yani.

Varılan nokta ne derseniz, derim ki

Benim yargım, benim HSYK’m, benim medyam, Benim sadık gazetecilerim, benim Tırlarım, benim ayakkabı kutularım, benim kasalarım, benim Gladiom.

Bir de haksızlığa,yolsuzluğa ve yoksulluğa başkaldıran halk olmasa daha iyi olacak.