Din ticaretinde yeni aşama

Bir süredir yazacaktım, fırsat olmadı. Şimdi Başbakan hatırlattı, yazmak farz oldu.

Başbakan Ruhban Okulu’nu neden açmadıklarını soranlara seslenirken diyor ki “Atina’da bizim 2 tane tarihi camimiz var. Hadi gelin biz o camileri yapalım.”

Yunanistan’ın buna izin vermediğinden şikayet ediyor.

Demek ki Atina’da 2 tarihi cami var ve bunların onarılması gerek. Aslında Başbakan’ın bu duruma şükretmesi gerekir.

Ya o iki tarihi camiyi Yunanistan kiliseye çevirse ve kendi ibadetlerine açsa ne olur?

Çünkü AKP iktidarı Türkiye’de bunu yapıyor.

Anlatayım

Fatih Sultan Mehmet döneminde camiye çevrilen tarihi kilise olan Trabzon’daki Ayasofya bu iktidar tarafından kısa süre önce yeniden camiye dönüştürüldü.

Özellikle Vira Trabzon’da deneyli gazeteci arkadaşımız Şefik Mollamehmetoğlu bu konuyu bütün ayrıntılarıyla yazdı.

7 yüzyılı aşkın süredir varlığını sürdüren ve müze olarak kullanılan Ayasofya 52 yıl aradan sonra yeniden camiye çevrildi.

Mihrap ve minber yerleştirilen Ayasofya’da ilk namaz da 30 Haziran’da kılındı.

Hem de ne namaz. Sanki işgal kuvvetleri gelmiş gibi. Duvarları kaplayan freskler de bez perdelerle kapatıldı.

Trabzon Vakıflar Bölge Müdürü Mazhar Yıldırımhan yeni cami hizmeti ile övünürken, kilisenin camiye dönüştürülmesi sırasında, “bu esere çivi bile çakılmadı, son derece naturel bir şekilde eser korundu. Kubbedeki fresklerin üzerine perde çektik” diyor.

İyi halt ettin!

Tarihi bir kilise, cami haline çevriliyor, yani kilise artık yok ediliyor. Çivi bile çakmamış. Çivi kullanmadan minber, mihrap vesaire düzenlemeler yapmış. Naturel bir şekilde de korumuş!

Koca Trabzon’da cami eksiği mi var. İhtiyaç varsa cami yapacak yer mi yok?

Bu eylem, bir uygarlığın izlerini silmek değil mi?

Medeniyetler ittifakı yerini medeniyetler karşıtlığına mı bıraktı?

Başbakan bunu bile bile Atina’daki tarihi iki caminin yapımına izin verilmeyişinden yakınıyor.

Onlar da sizin yaptığınızı yapıyor. Sizler kiliseyi görmek istemiyorsunuz, onlar da camiyi.

Var mı birbirinizden farkınız?

Dua edin ki onlar camiyi kiliseye çevirmiyor. Sizden daha akıllılar.

Söz konusu iki camiyi görmedim, bilmiyorum.

Ya onlar da camilerin minaresine çuval geçirse, sizin yaptığınız gibi içini bez perdelerle kapatsalar, hem de bir tek çivi bile çakmadan, “naturel bir şekilde koruduk” deseler. Var mı buna yanıtınız?

POLİS DEVLETİ KURUMLAŞIYOR
Demokratikleşme paketi yeteri kadar tartışıldı. Üfürükten tayyare olduğu, tek sorunun türbanın ya da çarşafın kamu kurumlarına girmesi olduğu anlaşıldı.

Demek ki mesele “benim başörtülü bacım”sa gerisi teferruat.

Varlıkları, hakları ve talepleri yok sayılan Alevilerin örgütlerinin bu iktidardan zaten beklentileri yoktu. Yüzde 10 baraj ve YÖK gibi 12 Eylül kurumlarının kaldırılmasından söz edilince de zaten Başbakan’ın tansiyonu yükseliyor.

Asıl vahim gelişme demokratikleşme paketinin açıklanmasının hemen ardından gündeme geldi.

Ancak polis devletinde olabilecek yeni düzenleme açıklandı. Böylece, “eylem yapma ve olay çıkarma potansiyeli olanları” polis gözaltına alabilecek. Hakim ve savcı artık devre dışı, ya da polisin yardımcıları haline geliyorlar.

“Gözünün üstünde kaşın var” ya da “bana yan baktın.” Tutukladım seni.

Polise ve iktidara göre, AKP’li olmayan, Başbakan’a biat etmeyen herkes “eylem yapma ve olay çıkarma potansiyeline sahip”

Bunu ezbere biliyoruz artık.

Haa, aklıma gelmişken demokratikleşme tacirlerine sorayım dedim Ethem Sarısülük’ü öldüren peruklu polis nerelerde? Ne alemde? Bankamatik polis mi yaptınız?

Gezi eylemlerine katılan gençlerden diğer beşini öldüren “kahraman” güvenlik görevlileriniz ne oldu?

Hani demokratikleşme falan diyorsunuz ya?

Bu konular iktidarın görev alanına girmiyor mu?