Dikmen saldırısı ve saklanan devlet

Ahmet Abakay'ın “Dikmen saldırısı ve saklanan devlet” başlıklı yazısı 20 Mart 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Çoğunlukla yüksek siyaset üzerine yazıyoruz. Başbakan kükredi, ille de başkanlık sistemi istedi, Öcalan Başbakan’a “hallederiz takma kafana” diye mesaj gönderdi, Bahçeli “oyarım” dedi. Kılıçdaroğlu, partisi içinde ulusalcılar ile yenilikçiler arasında ne yapacağını düşünüyor.

Bunlar kuşkusuz önemli ancak bu tantana arasında kamuoyuna yeterince yansımayan hukuksuzluklar, baskılar, zalim uygulamalar arada kayboluyor.

Gazetecilerin, aydınların, üniversite öğrencilerinin haksız, hukuksuz şekilde cezaevlerinde olduğu biliniyor. İşçilerin örgütlenmesi, sendikal hareket içinde olması işten atılma nedeni.

Haksızlık, hukuksuzluk o kadar çok ki yapılanların çoğu bilinmiyor. Çünkü halk baskıya ve haksız uygulamalara alıştırıldı.

En kötüsü de bu! Hukuksuzluğa alışmak!

Bu nedenle de medyada protokole mensup zevatın açıklamaları çok geniş yer alıyor.

Bunu bir örnekle açıklayayım.

Birkaç gün önce, Ankara’nın merkezinde, Cumhurbaşkanlığına 2 km. uzaklıkta Dikmen’de, gecekondu yıkımı girişiminde yaşanan haydutluktan söz ediyorum.
Bu tür uygulamalar daha önce de yaşandı. Dikmen Vadisi’nde kentsel dönüşüm projesi adı altında Ankara Büyükşehir Belediyesi yıkım ekipleri, yanlarında resmi polislerle gecekondu yıkmaya giderdi, mahalleli evlerini yıktırmamak için direniş gösterirdi. Ortaya çıkan gerginliği de devletin güvenlik güçleri önlerdi.

Bu kez öyle olmadı. Konunun birinci derecede sorumlusu Büyükşehir Belediyesi ve onun yıkım ekibi yok. Belediye aradan çekilmiş. Yıkım ihalesini verdiği şirket, bir iş makinasıyla mahalleye yıkıma geliyor. Beraberinde minibüs ve otomobillerden ellerinde silah, sopalar bulunan kim olduğu bilinmeyen sivil kişiler, evlerini başlarına yıkmaya gelenlere karşı direnen vatandaşlara saldırıyor. Çok sayıda mahalle sakini yaralanıyor. Bu arada olayı izleyen gazeteciler arasında bulunan Cihan Haber Ajansı kameramanı, saldırganların silahından çıkan saçmalarla boynundan ve çenesinden ağır yara alıyor.

Diyeceksiniz ki, ortada bunu önleyecek Büyükşehir’in sorumluları ve devletin resmi güvenlik görevlileri yok mu?

Yok!

Nasıl yok? Yok işte!

Gazetecilerin haberi var, şirketin milis güçleri var. Polisin haberi yok!

Meydan silahlı, sopalı karanlık kişilere kalmış.

Polis, sanki görevini yıkım ihalesini üstlenen şirketin elemanlarına devretmiş.

TV haberlerindeki görüntülere, fotoğraflara bakıyorum, tek bir resmi güvenlik görevlisi yok.

Saldırıdan iki gün sonra gecekondu sakinlerinin düzenlediği basın toplantısında bilgi veren avukatları Deniz Özbilgin, Valiliğe, Emniyet’e, polis karakoluna anında ve defalarca haber verdiklerini, ancak kimsenin gelmediğini vurguluyor. Konutlarından çıkmak istemeyen, haklarını savunan mahalle halkının şirketin silahlı, sopalı, döner bıçaklı saldırganlarıyla baş başa bırakıldığını anlatıyor.

Ortalıkta görünmeyen Ankaralı Melih’in Büyükşehir Belediyesi açıklama yapıyor. Evlerini yıktırmak istemeyen, 25-30 yıldan beri burada oturanları, “Yasadışı örgütlerin desteği ile vadiyi işgal altında tutan grup” diye suçluyor.

Emek verip yaptığın, on yıllardır oturduğun evini başına yıkmaya gelenlere karşı durduğun için ,”yasadışı örgüt”ten olacaksın, terörist sayılacaksın.

“Önemli” konuların konuşulduğu ülkemizde bunlar “olağan ve sıradan” olduğu için TV programlarında tartışılmıyor. Çünkü toplum hukuksuzluğa alıştırıldı.

Türkiye’de gelinen nokta bu.

Vali ve İçişleri Bakanı, bu işlerle ilgileniyor mu, bilemiyorum. Görüntüleri, fotoğrafları kendilerinin de elinde bulunan, bu üniformasız, davetsiz silahlı kişileri merak edip arıyorlar mı? Bulup, yargıya teslim edip, cezalandırılmasını düşünürler mi?

Zor mu?

Yok canım. İstanbul’da tecavüz edilip öldürülen Sarai Sierra’nın katilini ta Hatay’larda bulup yakalayan Türk polisi için, bu bir günlük iş olmalı.

Niyeti varsa tabii…

HALKEVLERİ’NİN 81 YILLIK MÜCADELESİ
AKP iktidarının kendisine muhalif gördüğü kişi ve gruplara yönelik baskıları, zulmü giderek şekil değiştiriyor. Hukuksuzluk ve zorbalık artık kurumlara, kurumsal yapılara yöneldi.

KESK, ÇHD, İstanbul Barosu ve Halkevleri, saldırıya hedef olan kurumların başında geliyor.

Baskılar, bu kurumların mücadele gücünü etkilese de yok edemiyor. Edememeli.

Halkevleri ilerici, devrimci her eylemde, her haksızlıkta hep halkın yanında ve içinde oldu.

23 Mart Cumartesi günü, saat 17.00’de Halkevleri Ankara’da Arena Spor Salonunda 81. yıl şenliği yapacak, desteklemek gerekiyor.

Halkevleri’nin 81 yıllık mücadelesini selamlıyorum.