Başbakan’ın medyaya fırçası ve sessizlik

Ahmet Abakay'ın “Başbakan’ın medyaya fırçası ve sessizlik” başlıklı yazısı 22 Mayıs 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Yüzde 80’i iktidarın denetiminde ve emrinde olan gazete ve TV’lerin gündeminde artık Reyhanlı yok.

52 masum kişinin yaşamını yitirdiği Reyhanlı cinayeti de unutturulmaya çalışılıyor.

Cilvegözü’nde de 14 kişi öldürülmüştü. Artık konuşulmuyor.

Roboski bombalaması zaten gündemden düştü. O günlerde iktidar temsilcileri, “tazminat ödedik ya daha ne?” demişlerdi.

Bölgeyi yakından izleyen Yurt Muhabiri Ömer Ödemiş, Reyhanlı’da devletin son 3 gündür ciddi para dağıttığını bildiriyor. Görevliler, insanları arayıp Ziraat Bankası’nda isimlerine yatırılan paraları almalarını istiyorlar.

Başbakan ve iktidar temsilcileri daha büyük işlerle uğraşıyorlar. 52 kişinin öldürülmesine, yüzlercesinin yaralanmasına ayıracak vakit mi var?

Başbakan Washington’da, heybesinde götürdüğü gazete ve TV’lerin genel yayın yönetmenlerine, yazarlarına posta atıyor, yeni talimatlar veriyor:

“Süreç içinde yazılı ve görsel medyamız Beşar’a karşı durmadılar. Bu ülkenin başbakanına katil yakıştırması yapan ana muhalefet liderine karşı medya daha fazla yayın yapmalıydı. Yazılı ve görsel medyamız ana ve yavru muhalefet zihniyetini ademe mahkum etmeliydi.”

Başbakan’ın bu sözlerine, o toplantıda bulunan gazete ve TV yönetici-yazarlarından bir Allah’ın kulu çıkıp da, mesleğine, dolayısıyla şahıslarına yönelik bu saldırıya yanıt vermiyor.

Demiyor ki, “ey Başbakan, medya işini yaparken, iktidarlardan, Başbakanlardan, siyasi parti liderlerinden talimat almaz. Evrensel basın ilkelerini esas alır, sadece yazacağı haberin doğru olmasını gözetir. Yorumda da özgürlük esastır. Bizleri hükümetin memurları gibi göremezsiniz. Yönettiğimiz, yazdığımız medya kurumları da Başbakanlığa bağlı birimler değildir. Bize gazeteciliği öğretmeye kalkmayın, böyle talimatlar da vermeyin. Buna alışkın değiliz…”

Bırakın böyle şeyler demeyi, Başbakan’ın açıklamasının bu kısmını (talimatını) pek çoğu haber olarak bile geçmediler.

Böyle bir olay, ülke yönetenlerin demokrasi kültürünün ve basın özgürlüğü anlayışlarının içler acısı düzeyde olduğunu gösterir.

Sadece ülke yöneticilerinin değil, bu konuya muhatap olan gazete ve TV yöneticilerinin de demokrasi kültürü ve basın özgürlüğüne ne kadar yabancılaştıklarını ortaya koyar.

Başbakan bu gazetecilere, “hizaya geel” diye sesleniyor. Bu insanlar da esas duruşa geçip, “emret komutanım” diye bağırıyor.

İşte ülkemizdeki medyanın son hali böyle.

Utanın yanaşma gazeteciler, utanın. Biriniz çıkın deyin ki “Yanılıyorsunuz, Başbakan’ın meslek etiğimize karşı yaptığı bu haksız açıklamaya karşı şu cümleyi kurdum.”

Reyhanlı cinayetinde (kimsenin takmadığı) basına yayın yasağı koyan işgüzarlar aslında boşuna telaş etmişler.

Yayın yasağına gerek yok bu ülkede. Sen yasak getirmesen de zaten çok sayıda gazete-TV yöneticileri kraldan çok kralcı oldukları için beyinlerindeki yasak yetiyor.

Örneğin, THY grevine yayın yasağı mı var? Yoo.

Yazıyorlar mı?

Yazdıkları şey, her şeyin yolunda olduğu “Grev hikaye, yok böyle bir şey. Hiçbir uçuş aksamadı.”

Gerçek bu mu?

Özel yetkili mahkemelerde gazeteciler, bilim adamları, öğrenciler, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik altında rehin tutuluyorlar.

Yayın yasağı mı var? Yoo.

Ama yazılmıyor.

Aralarında Prof. Fatih Hilmioğlu’nun, Mete Diş’in de bulunduğu çok sayıda tutuklu ve hükümlü ciddi hasta. Sağlık kurumlarında tedavi altında tutulmak zorundalar. Ancak kimsenin umurunda değil, adeta ölüme terk edilmişler.

Yayın yasağı mı var. Yoo.

Ama yazmıyorlar işte.

Medya yöneticileri böylesine zalim ve ceberut uygulamaları görmüyor, duymuyor, yazmıyorlar.

Bağımsız gazeteciliği değil, hükümetin yan kuruluşu olmayı tercih ediyorlar.

Bu, toplumsal anlamda suç ortaklığıdır.

GEL DE İNAN

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nda Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Anıtkabir Özel Defteri’ne yazıp, TV’de okuduğu metnin bir cümlesi şöyle:
“Aziz Atatürk, Türk gençliği kurduğunuz ve emanet ettiğiniz Cumhuriyetin ve kazanımlarının ilelebet sancaktarı olacak, bayrağı asla yere düşürmeyecektir.”

Gel de sorma yalancının…

Toplumda eleştirilen konuların başında, hükümetin Cumhuriyet ve kazanımlarının yok edilmesine yönelik uygulamaları geliyor.

“Cumhuriyet ve değerleri” sözünü duyunca sizlerin tansiyonu yükselirdi. Ne oldu böyle?

Hani Atatürk-İnönü ve ekibi, ”lanet” cumhuriyetle birlikte dindarlara baskı yapan bir dönemi başlatmış, camileri ahır yapmıştı?

Neden inanmadığınız şeyleri yazıyorsunuz?

Ne demişlerdi?

Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün.