Uluslararası sınıf mücadelesinde “dünya solu”, geçmişte yitirdiği mevzilerden ikisini geri aldı.

Şili halkı Pinochet Anayasası’nı reddetti

Ekim 2020’de Latin Amerika’dan iki “iyi haber” geldi. Immanuel Wallerstein ile Samir Amin’in söylemlerinden ödünç alarak özetleyeyim: Uluslararası sınıf mücadelesinde “dünya solu”, geçmişte yitirdiği mevzilerden ikisini geri aldı.
    
İlk kazanımı Bolivya halkı gerçekleştirdi: Bir yıl önce faşist bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılan Başkan Morales’in partisi MAS, 18 Ekim seçimlerini açık farkla kazandı ve iktidara döndü. Bu “iyi haber”i, evveliyatı ile birlikte 16 ve 23 Ekim tarihlerinde Sol Gazete’de okurlarıma aktarmıştım.

İkinci kazanım, Şili halkına aittir. Kırk yıl önce yitirilen bir mevzi geri alındı. Faşist Pinochet rejiminin 1980’de yürürlüğe soktuğu anayasanın iptali, 25 Ekim 2020 referandumu ile kararlaştırıldı. 
    
Bu ikinci kazanım, Şili halk sınıflarının on iki ay önce başlattığı yaygın bir kalkışma sayesinde gerçekleşti. O kalkışmanın ilk aşamalarını yine bu köşede “Dünya Kargaşa İçinde” başlıklı bir yazıda gözden geçirmiştim (8 Kasım 2019).  

Şili halkının yeniden kazandığı mevzi ne anlama geliyor? Gözden geçirelim. 

Pinochet darbesi ve anayasası

Sosyalist Allende’yi 1973’te deviren darbenin bilançosunu tekrarlamayacağım. Latin Amerika faşizminin sınırlarını zorlayan kanlı baskı rejimi 1990’a kadar sürdü; sermayenin sınırsız tahakkümünü de gerçekleştirdi. 

Bu tahakküm, bir boyutuyla yıkıcı, tahripkâr; diğer boyutuyla da “inşacı” oldu. Pinochet, ekonomiyi Friedman’ın öğrencilerine (“Chicago boys”a) teslim etti. Bu ekip, ülke ekonomisini bir “sosyal mühendislik projesi” içinde yeniden tasarladı; biçimlendirdi. Şili, bölüşüm ilişkilerinde siyasal iktidarı büyük ölçüde devre dışı bırakan adımları, Thatcher İngiltere’sinden erken attı. Kısacası Şili, “neoliberalizmin ilk laboratuvarı”dır. Örneğin emeklilik sisteminin özelleştirilmesinde, piyasalaşmasında çok sayıda ülkeye örnek oldu.  

Neoliberal model, Pinochet faşizminin ideologları tarafından yeni bir anayasaya taşındı. Hukukçu Fernando Atria’nın ifadesiyle (NACLA, 27 Ekim 2020) bu anayasa, “Pinochet sonrasında dahi serbest-piyasa politikalarını sürekli kılan; model değişimini önleyen bir mimarî içeriyordu.” Bir anlamda, sermayenin tahakkümünü kalıcı kılmak hedefleniyordu. 

Yeni anayasa, 1980’de ağır baskı koşullarında halkoyuna sunuldu; kabul edildi. Pinochet iktidarı 1989’da son buldu; ama anayasası yürürlükte kaldı. Sonraki yirmi yılın büyük bölümünde Şili’yi, Hristiyan Demokrat / Sosyalist partilere dayanan Concertation İttifakı yönetti. Pinochet Anayasası, neoliberal ekonomik modelin ana yapısını korudu. 

Concertation İttifakı, Şili’yi neoliberalizmle barışık kıldı. Sosyalist Michelle Bachelet’nin başkanlığı sırasında “piyasacı”, adaletsiz eğitim sisteminin bazı aşırılıkları frenlendi, o kadar… 

2020’ye gelindiğinde Şili, Latin Amerika ülkelerinde eşitsizlik dereceleri açısından zirvede; millî gelirde emek gelirlerinin payı açısından dipte yer almaktaydı. 

12 aylık bir mücadelenin bilançosu

Bugünkü başkan milyarder Sebastian Pinera, Concertation İttifakı’na sağdan muhalefet ederek, ödünsüz neoliberalizmin temsilcisi olarak siyasete girdi; 2010-2014’te Şili’yi yönetti. Sol siyasetteki bölünme, onu Mart 2019’da ikinci kez başkanlığa getirdi. 

Kalkışma, 7 Ekim 2019’da başkent Santiago’daki metro zammına karşı öğrencilerin protestoları ile başladı. Hızla diğer kentlere yayıldı; toplumsal bir patlamaya dönüştü. Korona salgınının frenlemesine rağmen kalkışma 12 ay boyunca dalgalar halinde sürdü.  

Başkan Pinera önce sert tepki gösterdi. Güvenlik güçleri (“carabineros”) Pinochet rejiminin yöntemlerini tekrarladı; ölçüsüz şiddet uyguladı; kan döktü. 12 aylık bilanço, 31 ölü, 11.000’i aşkın yaralı, gözaltına alınan 12.000 kişi, çok sayıda ağır işkence, cinsel taciz iddiası içeriyor (Open Democracy, 22 Ekim 2020).  

Neoliberalizmin farklı sonuçlarına tepkiler içinde meydanları işgal eden kitleler, giderek ortak bir hedefte birleşti: Yeni bir anayasa… Pinera, iktidarının tehlikeye sürüklendiğini fark etti; Pinochet Anayasası’nın iptal seçeneğini içeren bir referanduma razı oldu. 

Referandum ve sonuçları

Referandum şu soruları içeriyordu: (1) 1980 Anayasası iptal edilmeli mi? (2) İptal edilirse yeni anayasayı hazırlayacak Kurucu Meclis nasıl oluşmalı: (a) Üyelerin yarısı bugünkü parlamentodan, yarısı ayrı bir seçimle mi belirlenmeli? (b): Üyelerin tümü tek bir seçimle mi belirlenmeli? 

Sermaye çevreleri, iktidarı destekleyen sağcı partiler (IDI ve RN) ve faşist Partido Republicano gibi örgütler ilk soruda “hayır”; ikinci soruda ise (sağcıların ağırlığını artıracağı için) “a” seçeneğini savundu.

Referandum, Şili halk muhalefetinin ezici üstünlüğü ile sonuçlandı: katılanların yüzde 78/79’u hem Pinochet Anayasası’nın iptalini, hem de Kurucu Meclis’in tüm üyelerinin ayrı bir seçimle belirlenmesini yeğledi. 

Sonraki takvimi parlamento belirlemişti: Kurucu Meclis seçimi 11 Nisan 2021’de yapılacak; yeni anayasa 2022’nin ikinci yarısında bir halk oylamasına sunulacaktır. 

Şili halkı, böylece, 1973 sonrasında adım adım yitirdiği mevzileri, yarım yüzyıl sonra geri alma fırsatı kazandı. 

Mümkün mü? Nasıl? Ne kadarını? Bilemiyoruz; ama Ekim 2020 uluslararası sınıf mücadelesinde “dünya solu”na, Şili halkının bir armağanı olarak şimdiden tarihe geçmiştir.

Seçenekler; olasılıklar

Joshua Frens-String, “Pinochet’yi Gömerken” başlıklı yazısında, 2019-2020 Şili kalkışmasının anatomisini inceliyor; sonraki seçenekleri tartışıyor (NACLA, 27 Ekim 2020). Aktarıyorum:

“Şili, ‘lidersiz bir harekete’ tanık oluyordu: Ön saflarda eğitimin piyasalaşmış bir tüketim malı olmasına karşı olan öğrenciler; sonra özelleştirilmiş sigorta şirketlerinin dağıttığı aylıkları asgari ücretin altına düşmüş olan emekliler; feminist hareket; nüfusun yüzde 13’ünü oluşturan özgün (‘Mapuche’ vd.) halklar…”

Yazar, Şili’den tarihçi Mario Garces’in yorumunu da aktarıyor: “Şili, bugün, geleneksel siyasal partilerin dışlandığı; farklı siyasal eğilimleri içeren bir ‘toplum hareketi’ içinde reforma yöneliyor. Bu hareket, var olan siyasal yapılar içinde çalışarak radikal dönüşümü, giderek sosyalizmi hedefleyen Allende ve Halk Birliği’nin temsil etmiş olduğu ‘sınıfsal hareket’ten farklıdır.” 

Garces, 1970’teki Halk Birliği iktidarını, 19’ncu ve 20’nci yüzyılların sosyal mücadeleler tarihine damgasını vuran; programları, ideolojileri ile emekçi sınıfları temsil iddiasında olan örgütlerin, partilerin siyasal iktidara dönük hareketlerinin bir parçası olarak görüyor. Şili’deki hedefi, temsilî demokrasi içinde radikal dönüşümler yoluyla sosyalizme geçiş… 

Bu ifadeler, 2019-2020 Şili kalkışmasının “toplum hareketi” niteliği üzerinde bir eleştiri içeriyor. Allende’nin temsil ettiği sınıf tabanlı siyasal hareket başarılı oluyordu; o yüzden emperyalist bir darbeyle devrildi. Siyasal programların, partilerin dışında oluşan 2019-2020 Şili kalkışması ise 1980’deki Pinochet Anayasası ile kaybedilmiş bir mevziyi (şimdilik) geri almıştır. Ama bu “zafer” kalıcı olabilir mi? 

Şili’den bir siyaset bilimci (Juan Pablo Luna, NACLA, 3 Kasım), Garces’ten farklı düşünüyor: “Şili’de siyasal partiler midye kabukları gibidir. Kolektif projelerden, programlı, açık-seçik vizyonlardan yoksundur. Bu nedenlerle Kurucu Meclis’i siyasal partilerden arındırmaya çalışmalıyız.” 

Luna’nın suçladığı partilere, Allende’nin Sosyalist Partisi’nin, Pinochet faşizmine karşı mücadelenin öncülüğünü üstlenen Komünist Partisi’nin ve bunların 1990 sonrası türevlerinin girdiği anlaşılıyor. Bu suçlamayı hak ediyorlar mı? Bilmiyorum. 

Ama, güvendiği “toplum hareketi”nin bileşenleri, öğrenciler, feministler, emekliler, özgün halklar da, “neoliberalizme hayır!” sloganının ötesine giden; ülkenin geleceğini kucaklayan program[lar]dan yoksundur. Salt güncel tepkilerden, özlemlerden yeni bir anayasa üretilebilir mi? Bu çabayı üstlenecek örgütler olmadan? Sermaye ve burjuva ideologları, boşluğu dolduracak beceriye, maharete sahiptir.

Belki bu noktada, Ekim 2020’nin “dünya solu” için diğer iyi haberi hatırlatılmalıdır. Bolivya’da sosyalist bir parti, MAS, örgütlenmesini, programını, sınıfsal tabanını korudu; emperyalizm destekli faşist bir darbeyi yenilgiye uğratarak iktidara döndü.  

Şili Solu’nun, halkının önümüzdeki mücadelesine de ilham verebilse…