'Dünya tekellerin egemenliğinde ahmakça bir savaşa sürüklenirken bir yandan da görülmedik bir sosyalizm dalgasının olasılığı doğuyor.'

Savaş, savaş kışkırtıcılığı ve tarih

Bundan 7 yıl kadar önce bu köşede “Hava Birinci Dünya Savaşı kokuyor” diye yazılmıştı, şimdi barut da kokuyor.

Geçen yüzyıl iki kez topyekûn savaşa şahit oldu. Yaşadığımız günleri İkinci Dünya Savaşı değil de Birinci Dünya Savaşı öncesi günlere benzetmemizin en önemli nedeni, 1939 yılına giderken güçlü bir sosyalist devletin, Sovyetler Birliği’nin dünyada yer alışıydı. Günümüzde de birkaç sosyalist devlet var, ama SSCB’nin yarattığı etkiyi, sosyalist kuruluşun ve devrimin rüzgârını bu şiddette yayan bir örnek yok.

Bu nedenle 2. Dünya Savaşı’na doğru gidilen günlerde sadece bir emperyalist paylaşım savaşı değil aynı zamanda dünyanın ilk sosyalist ülkesini siyasi coğrafyadan silme hazırlığı öne çıkıyordu.

İlki ise, tam da bugünküne benzer şekilde katıksız bir emperyalist hegemonya krizine dayanmaktaydı. Kapitalizme geç giriş yapan ve ulusal tekelleri temsil eden güçlü bir devlet dünyanın yeniden pay edilmesini istiyordu.

1914’e doğru geç kapitalistleşen, pazara, hammadde kaynaklarına ve emek gücüne ihtiyacı olan ülke Almanya’ydı. Hemen bütün dünya birkaç devletin sömürgesi halindeydi ve ancak yeniden paylaşım Almanya’nın önünü açabilirdi. Berlin’den sıcak denizlere uzanan Bağdat Demiryolu bu hegemonya inşasının aracı olarak kullanılmıştı.

Şimdi ise Çin ve Rusya’ya malum nedenlerle geç gelen kapitalizm tamamen paylaşılmış dünyada kendine yer açmaya çalışıyor, mevcut emperyalist dünyanın hegemonya ilişkilerine meydan okuyor.

1914’e doğru dünya sömürge ve yarı-sömürgeler olarak paylaşılmıştı, 2022’ye doğru ise hemen hemen bütün ulusal devletler sermaye yatırımları, borç sarmalları, tedarik zincirleri, emek düşmanı yasaları ve rejimleri ile hegemonik olarak paylaşılmış durumda.

Çin’deki dev sermaye birikimi Çin devletinin ulusal hırslarıyla donanarak hegemonyasını inşa etmeye çalışıyor ve doğudan batıya uzanan Yeni İpek Yolu bu inşanın aracı olarak kullanılıyor. Rusya’nın tabi ki salt bu işe indirgenmeyecek yayılmacı hırsları var ama askeri yetenekleri ile Yeni İpek Yolu’nun güvenliğini üstlenmiş durumda.

1914’e doğru emperyalist düzenin patronu olan İngiltere bütün kanlı ve çirkin sömürgeci geçmişiyle taze güç olan Almanya ile başa çıkmakta zorlanıyordu. Bugün ise bir dünya çetesi görünümünde olan ABD aynı şekilde zorlanıyor. Her ikisi de ittifak ilişkilerini koruyamadıklarını, altlarından bir zeminin çekildiğini hissettiler. Bu nedenle kendi tekellerinin çıkarı için savaşı kışkırtmayı göze aldılar.

Yaşadığımız bütün emperyalist paylaşım savaşları ulusların ötesinde dünyanın bütün emekçi sınıflarına karşı açılmış savaşlar oldular, şimdi sürüklendiğimiz durum da öyle.

İki gün önce Kemal Okuyan anlamlı yazısında vurguladı, emperyalist ülkelerin işçi sınıfları 1914’te savaşı durduracak uluslararası güce sahiptiler, ancak sermayenin onları elde etmek için verdiği uzun süreli çaba hemen savaştan önce meyvesini verdi ve kendi ulusal tekellerinin yanında savaşa katıldılar. Bu dönekliğin ve sınıfa ihanetin zeminini sosyalist devrime duyulan inançsızlık döşemişti.  

Günümüzde de liberal sol, Avrupa solu, sosyal demokrasi, yeşiller kitlesel olarak emekçi sınıfları peşlerinden sürükleyen bu siyasi yapılar sosyalizme aynı inançsızlığı paylaşıyorlar ve kendi burjuvazilerinin yanında savaşa ve savaş kışkırtıcılığına hazırlar.

Ama 1. Dünya Savaşı öncesi bir durum yaşamanın anlamı sadece emekçi sınıflar için savaşın getireceği yıkım değildir, sermaye sınıfını yıkıma uğratacak işçi sınıfı iktidarları anlamına da gelmektedir.

Sosyalist bir iktidarın imkânsız olduğundan Bolşevikler habersiz gözüküyorlardı. Büyük bir akıldışılıkla çürümüş iktidarlarında emekçileri cepheye süren ve savaşta daha da çürüyen egemenleri alaşağı etmeyi başardılar.

Günümüzde ise liberal solun yaygınlığına, mecliste, sosyal medyada, basında kendine duyduğu sefil güvene rağmen, günümüzde farklı bir durum var.

1914’e doğru giderken sadece Avrupa ülkelerinde işçi sınıfı partileri vardı. Şimdi hemen hemen bütün uluslarda gelişkin bir işçi sınıfı ve partileri bulunuyor. Ve bu partilerin içinde hatırı sayılır şekilde sosyalizmin imkansızlığından habersiz öncü siyasi yapılar var.

Bir tezat var dolayısıyla. 

Dünya tekellerin egemenliğinde ahmakça bir savaşa sürüklenirken bir yandan da görülmedik bir sosyalizm dalgasının olasılığı doğuyor.

Zafer sosyalizme inananların, bunu kuvvetle isteyenlerin olacak.