ABD seçimlerinde dünya halkları bakımından görece en cazip sonuç bu kez kazananın kasa olmaması hiç kuşkusuz. Bunun ABD bağlamında tek bir anlamı olabilir. Kimsenin kazanamadığı bir seçim.

Salı sallanır

Şimdilerde bir bölümüne bahis adı verilerek meşrulaştırılan ama aslında düpedüz kumar denmesi gereken toplumsal çürütme aracının oynatıldığı yerlerin yazılı olmayan bir kuralı vardır: Sonunda mutlaka kasa kazanır.

Çok nadir istisnalara rastlanmakla birlikte “Burjuva demokrasi”si olarak adlandırılan düzende de aynı kural geçerlidir. Partiler ve veya adaylar yarışır, kasa kazanır. Kasa sermayedir, egemen sınıftır, burjuvazidir.

5 Kasım Salı günü yapılacak ABD seçimlerinde yarışan iki favori adaya ve partilerine baktığımızda da benzer bir durumla karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir. Heyhat, hayat genellemelere sığmayacak kadar karmaşıktır ve her düzenin, sınıfın, hegemonyanın doğal bir ömrü vardır.

ABD’deki seçimlerde Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin yarıştığı ve sonuçta sermayenin kazanacağını söylemek bir noktaya kadar doğrudur ama bu kere belki de bir sürprizle karşılaşabiliriz.

Seçim kampanyasına değinmeden önce sisteme ve seçimlerin genel özelliklerine bir göz atalım. ABD Başkanlık seçimleri tek günde yapılıyor ama bir anlamda iki aşamalı bir nitelik arz ediyor. Seçmenlerin kullandığı oylar eyalet bazında değerlendiriliyor. Başkanı belirleyen ise “electoral college” adı verilen bir tür ikinci seçmen kurulu. Her eyaletin 538 kişiden oluşan bu kurulda bir oy ağırlığı var. Bu ağırlıklar kabaca nüfusa göre belirleniyor. Bir eyaletin en az 3 oyu garanti. Örneğin düşük nüfuslu Montana’nın durumu böyle. Ülkenin en kalabalık eyaleti Kaliforniya’nın ikinci seçmen sayısı ise 59. İlke olarak bir eyalette oyların çoğunu alan aday o eyaletin ikinci seçmenlerinin tamamının oyunu almayı garantiliyor. Bunun iki istisnası Maine ve Nebraska eyaletleri. Buralarda ikinci seçmenlerin farklı adaylara oy verme hakları mevcut. Sonuç olarak Başkan seçilmek için 270 ikinci seçmen oyunu elde etmek şart. Bu kısmı uzatmayacağım zira şu yazımda sistem hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi vermiştim.

Yarış başından beri çok dengeli gidiyor ve birçok seçimde olduğu gibi bu seçimin sonucunu da “salıncak eyaletler (swing states)” olarak adlandırılan 7 eyaletten alınacak desteğin belirleyeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Anketlere bakılırsa bunlardan ikisini Demokrat aday Harris, ikisini ise Trump garantilemiş gibi. Kalan 3 eyalette iki aday birbirlerine çok yakın konumdalar.

Benim takip ettiğim Batılı medya organlarının üzerinde aşağı yukarı mutabık olduğu 3 konu bu yılki seçim kampanyasında öne çıkmış görünüyor. Bunlardan birincisi kürtaj hakkı. Daha geniş bir tanımla söylemek gerekirse kadınların kendi bedenleri üzerindeki (esasen hiçbir şekilde tartışma konusu olmaması gereken) hakları. Bu elbette ABD’de uzun yıllardır siyasi ve hukuki bir mücadele alanı. Aslına bakarsanız adayların en net biçimde ayrıştıkları alan da bu. Sebebini anlamak da zor değil.

5 Kasım seçimlerinde bir kadın, bir erkek yarışıyor. Bu tür bir mücadele Donald Trump ile Hillary Clinton’ın karşı karşıya geldiği ve ilkinin kazandığı 2016’dan sonra ikinci kez yaşanacak. Kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu ilginç tablolardan biri bununla yakından bağlantılı. Kadın seçmenlerin tercihleri ile erkek seçmenlerinki arasında 21 puana kadar çıkan ciddi bir fark var. Tahmin etmişsinizdir elbette ama açıklık getireyim. Kadın seçmenler içerisinde Kamala Harris’i tercih edenlerin oranı Trump destekçilerine göre yaklaşık 12 puan daha fazla. Erkek seçmenler içerisinde ise Trump 9 puanlık bir farka sahip. 

İkinci kilit tema göç. Trump bu alanda avantajlı. ABD sermayesine sürekli ucuz emek sağlayan ve bu yüzden de yoksul beyaz sayısını artırdığı propagandasına sağlam bir zemin hazırlayan göç olgusuna karşı açıktan tavır alan Trump-Vance ikilisi bu yüzden yoksul beyaz kesimin desteğini elde etmiş durumda. Her seçimde “renkli/renksiz” azınlıkların oyuna talip olan Demokratlar ise bu konuda biraz daha kaçak güreşiyorlar. Harris’in “Hint/Afrika” kökenleri bir kısım seçmen bakımından avantaj sağlasa da, beyaz seçmen nezdinde pek de yardımcı bir unsur değil.

Üçüncü konu enflasyon. Trump’ın önceki başkanlığı sırasında baş gösteren salgın döneminde enflasyonun bütün dünyada olduğu gibi ABD’de de ciddi bir sorun haline geldiğini, Trump’tan görevi devralan Biden’ın attığı birtakım dezenflasyonist adımlara karşın enflasyon heyulasının ABD halkı bakımından hâlâ can sıkıcı bir mesele olduğunu hatırlayalım. Trump bir yandan enflasyonu hızla düşürebileceğini iddia ederken, bir yandan da gümrük duvarlarını yükselterek ülke içindeki üretimi teşvik edeceğini söylüyor. Klasik iktisat kuramlarına bakarsak böylesi bir adımın, göç akımının da durdurulmasıyla, genel fiyat seviyesinde bir artışa yani daha yüksek enflasyona yol açacağı kesin.  

Yalnız altı çizilmesi gereken noktalardan biri şu: Trump’ın klasik seçmeni bakımından bunlar anlaşılmaz ayrıntılar. Trump’un kitlesi giderek bir tür tarikat haline gelmiş durumda. Herhangi bir sorgulama refleksi göstermiyorlar. Donald Amca kimi toplantılarında kürsüye çıkıyor, hiçbir şey söylemiyor ve 10 dakika boyunca dansa benzeyen hareketler yapıp iniyor. Bu da izleyici topluluğunun bir tür histeri kriziyle kendinden geçmesine yetiyor. 

Bu noktayla bağlantılı ikinci bir mesele ise ayrışma. Trump kitlesi, liderin “iç düşman” söylemini tam anlamıyla satın almış “ya bizdensin ya ölmelisin” noktasına gelmiş görünüyor. İşte bu vaziyet bu seçimleri öncekilerden ayırma potansiyeline sahip. Aslında bu ruh halinin tohumları Trump’ın ilk başkanlık döneminde atılmıştı. Donald Trump, 2020 seçimlerini kaybettikten sonra birçok eyalette yürütülen itiraz süreçleri ve özellikle de Kongre Baskını bunun ilk işaretlerini teşkil etmişti. Şimdi hasat zamanı gelmiş olabilir.

Bütün bunlara bakarak 5 Kasım sonrasında yaşanabilecek olaylara dair bir fikir yürütebiliriz. Belki önce olasılıklara bakmak gerek. Yukarıda da belirttiğim gibi, ulusal düzeyde gerçekleştirilen kamuoyu yoklamaları biraz da seçim sisteminin garipliği sebebiyle net bir sonuç vermiyor. Şayet seçimler en çok oy alanın kazanacağı gibi basit bir ilke temelinde gerçekleşseydi şu anki verilere göre Harris’in seçimi kazanacağını söylemekte güçlük çekmezdik. Bunu bir yana bırakalım.

Kamala Harris’in seçimleri “ikinci seçmen kurulu”nda çoğunluğu elde ederek kazandığını varsaysak bile, Trump taraftarlarının bunu kabullenme olasılıkları düşük. Okuduğum kimi Fransız siyaset bilimciler, ABD’de “çarşının karışması” için seçim sonuçlarını beklenmesine dahi gerek kalmayacağını, seçim sırasında bile çok sayıda ölüme yol açacak şiddet olaylarının yaşanabileceğini ileri sürüyorlar. Bunlardan bir tanesinin sözleri daha da çarpıcı: “Eğer başka bir dönem ve başka bir ülke söz konusu olsaydı, devrimci durumdan bile bahsedebilirdik.” Avrupalı akademisyenlerin marazi devrim inançsızlığını bir yana bırakırsak, bu yeterince vahim bir tabloyu işaret ediyor ABD bakımından.

Bir de diğer olasılık var elbette. Trump’ın kazanması. Dünyayı yeniden tasarlamak ve aşınan ABD hegemonyasını tesis etmek için ciddi bir hazırlık ve yatırım yapan Demokratlar’ın yenilgiyi kabul etmeme ihtimali de dışlanmamalı. Ne yapabilirler? Kazananın fiziki varlığını ortadan kaldırmak da dahil her şeyi bana kalırsa. ABD siyasi tarihinde örneği olmayan bir durum değil.

ABD seçimlerinin sonucu elbette bütün dünyayı ilgilendiriyor. Dünya halkları bakımından görece en cazip sonuç ise bu kez kazananın kasa olmaması hiç kuşkusuz. Bunun ABD bağlamında tek bir anlamı olabilir. Kimsenin kazanamadığı bir seçim. Daha açık bir deyişle, seçimin sonucunun netleşmemesine yol açabilecek uzun bir iç karışıklık süreci.  Buradan gerçekten devrimci bir durum çıkar mı bilinmez. Kalıcı hasarlar bırakacağı ve eriyip gitmekte olan hegemonyayı daha da kırılgan hale getireceği ise tartışılmaz.

Her hal ve kârda canavarın kendi yaralarını yalamakla harcayacağı zaman belki dünyayı kurtarmaz ama hiç değilse bir süre nefes aldırabilir.

Benim aklımda Bizanslılardan miras bir boş inanç ifadesi diye kalmış o deyim ama bakarsınız  5 Kasım Salı gerçekten sallanır, kasa kaybeder ve  dünya halkları için daha aydınlık bir geleceğin habercisi olur.