'Serdar Şahinkaya dostumuz artık bu yakın iktisat tarihi alanının önemli araştırmacıları arasında yerini büyük bir gururla ve hak ederek almıştır.'

Şahinkaya'dan 1923 Türkiye İktisat Kongresi

Serdar Şahinkaya, soL Haber yazarı. Benim yaklaşık 35 yıldır dostum, meslektaşım. İzmir’den tanışmasak da (yaş farkımız nedeniyle aramızda bir çocukluk veya gençlik tanışması zaten olanaksız olurdu), neredeyse semt arkadaşım; o Eşrefpaşalı ben Basmaneli. Ankara’da ise, Mülkiyeliler Birliği, Türk Sosyal Bilimler Derneği ve Bağımsız Sosyal Bilimciler çalışmalarında ve başka etkinliklerde yolumuz hep kesişti ve kesişmekte.

Sevgili Şahinkaya’nın uzunca süredir Türkiye Cumhuriyeti iktisat tarihi üzerine yoğunlaştığını bilmeyen soL Haber okuyucularının sayısı sanırım oldukça azdır. Bununla birlikte altını tekrar çizmekte bir sakınca yok: Serdar Şahinkaya dostumuz artık bu yakın iktisat tarihi alanının önemli araştırmacıları arasında yerini büyük bir gururla ve hakederek almıştır. Bunu, dokuz ay içinde çıkardığı son iki kitabıyla bir kez daha kanıtlamış durumda. Mayıs 2022’de çıkardığı “Devrime Doğru İlk Adım. Mustafa Kemal Paşa’nın Halkçılık Programı (13 Eylül 1920)” ile Şubat 2023’te yayınlanan “Cumhuriyet’ten Önce Son Kurucu Kongre TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ (İzmir, 17 Şubat - 4 Mart 1923)” kitaplarıyla (her ikisi de Telgrafhane Yayınları’ndan) bu alana yeni katkılar getirmeye ne denli kararlı olduğunu bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Şimdiye kadar erken dönem Cumhuriyet tarihi üzerine yazdığı kitap ve makalelerin en önemlisini ve birikimlerinin en süzülmüş halini kuşkusuz “Türkiye İktisat Kongresi” (bu yazıda bundan böyle kısaca “Kongre”) üzerine yazdığı son kitabı oluşturuyor.

“Kongre” kitabı bizce üç ana kısma ayrılıyor: Bizim tanımımızla birinci kısımda (ilk üç bölümde), Kongre öncesindeki Osmanlı-Türkiye ve İzmir iktisadi tarihine ilişkin genel çerçeve çizildikten sonra İzmir Yangını ile Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “İzmir Yollarında” Batı Anadolu seyahati, tarihi gerçeklere ve olgulara yeni ışıklar tutabilme çabasıyla sürüyor. Özellikle de, “Kongre”den sadece beş ay önce veya İzmir’de 9 Eylül 1922’de sonlanan Kurtuluş Savaşı’ndan sadece 4 gün sonra çıkarılan büyük İzmir Yangını üzerine üretilen tarihi çarpıtmaları çürütme konusundaki çabaları takdire değer. Bu konuda aslında en verimli döneminde yitirdiğimiz değerli tarihçi dostum Oktay Gökdemir’in çalışmaları yeterince aydınlatıcıydı. Şahinkaya da Gökdemir’e gönderme yaparken aynı konuda yeni bir kitabı çıkan yakın dönem tarihçisi Yaşar Aksoy’dan da yararlanıyor. Şahinkaya’nın Gazi’nin “Batı Anadolu Seyahati”ne ayrılmış III. Bölümü de, Mustafa Kemal’in Kongre’nin açılışında yaptığı konuşmanın bazı ipuçlarını vermesi bakımından ilgiye değer. 14 Ocak’ta başlayan ve Şubat ortasına kadar süren bu seyahatin Lozan Konferansı’nın ilk turunun son döneminden başlaması herhalde rastlantı değildi. Gazi’nin bu seyahat vesilesiyle aynı zamanda Lozan’daki gelişmeleri ve Türkiye’nin konumunu halka ve basına açıklamanın da bir fırsatını bulduğunu görüyoruz. 4 Şubat’ta Konferans’ın kesintiye uğramasından sonra 5 Şubat’ta Akhisar’da askeri tatbikata katılarak verdiği mesaj ise tamamen Konferans muhataplarına yöneliktir. (Şahinkaya, s.103)

Kitabın IV.-VI. Bölümlerinde (bize göre ikinci kısımda) ise, “Kongre”nin “Türkiye veya İzmir” olarak adlandırılmasından hangisinin doğru kabul edilmesine dair, önemsiz olmamakla birlikte kitabın genel katkısına kıyasla görece daha tali bir yerden başlayıp Kongre’nin toplanma tarihinin niçin Şubat 2023 olarak seçildiğine dair tartışmaları açıklığa kavuşturduktan sonra Kongre hazırlıklarına ve bu kapsamda düzenlenen “Milli Numune Sergisi”ne yer veren bölümlerle kitabın ilk yarısı tamamlanmış oluyor. Kongre öncesi yılların siyasi iklimine nüfuz etmek bakımından Şahinkaya’nın “Devrime Doğru İlk Adım” kitabını tam da burada değerlendirilmesini önermek isteriz. Kongre’nin özgün adı kuşkusuz “Türkiye İktisat Kongresi”dir. İzmir’de toplandığı için sonradan yanlış olarak “İzmir İktisat Kongresi” olarak ananlar olmuştur. Daha önce bu yanlışı düzeltenler olmuştu; Şahinkaya da bunu düzeltmek için gereğini yapıyor. Esasen, 1923 Şubat’ında bir büyük Türkiye İktisat Kongresi toplamak için İzmir’den uygun mekân bulunamazdı. İstanbul zaten işgal altındaydı; Ankara ise henüz bir Anadolu kasabası kimliğindeydi. Kurtuluş savaşının nihai zaferinin ilan edildiği İzmir’den daha uygunu olamazdı.

Kongre’nin Lozan Konferansı’nın kesintiye uğradığı döneme (4 Şubat-23 Nisan) denk gelmesinin önceden tasarlanmış olamayacağını, çünkü Kongre hazırlıklarının çok önceden (Kasım 1922’den itibaren) başladığını Şahinkaya çok iyi betimliyor ve Kongre konusundaki ezberlerden birini daha çürütüyor (s.123-125). Bununla birlikte Kongre’nin farklı kesimler arasında milli duruş bakımından bir “amaç birliği olduğunu dünyaya göstermek” hedefinin olduğu da apaçıktı (s.160).

Kongre’nin açılış konuşmaları ve kararları

Kitabın ikinci yarısını oluşturan VII.-IX. Bölümlerde (bize göre üçüncü kısımda), Kongre’nin açılışına ve esasına girilmektedir. Açılışı belirleyen üç konuşmadır (s. 236-273). BBM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile İktisat Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), birbirini izleyen iki parlak açılış konuşması yaparlar. Onları Kongre Divan Başkanı Kâzım Karabekir Paşa’nın çok sıradan (ve Bilsay hocanın sözleriyle “farklı bir dünyaya ait) konuşması izler. Mustafa Kemal Paşa, konuşmasında sağlam bir tarihi bakıştan hareket eder, Osmanlı’yı eleştirirken “kılıç-saban” ikilemini öne çıkarır ve bunu yaparken fetihçi dönemin en güçlü üç padişahını (Fatih, Yavuz, Kanuni) örnekleyerek hesaplaşmasını yapar: “Osmanlı tarihinde bütün çaba milletin gerçek ihtiyaçlarını karşılamaya değil, kudretli ve azametli padişahların ihtiraslarını tatmine yönelmiştir. (…) Kılıçla fütuhat yapanlar, sonuçta sabanla fütuhat yapanlara mevkilerini terk etmeye mahkûmdur. Kılıç kullanan kol yorulur, fakat saban kullanan kol kuvvetlenir ve her gün daha çok şeye sahip olur” (s.228-229).

Kongre’nin kabul ettiği esaslara gelince, bilindiği gibi bunlar Kongre’ye katılan dört ayrı grubun (tüccar, çiftçi, sanayici ve işçi grupları) Kongre boyunca aldıkları kararlardan oluşmaktadır. Kongre’ye hâkim olan gruplar, o zamanki toplumsal dokuyu ve sınıf hakimiyetini de yansıtır biçimde, tüccar ve çiftçi gruplarıdır ve alınan toplam 302 kararın 220’si bunlara aittir. Alınan kararların çoğu oybirliğiyle olmakla birlikte bir kısmında keskin sınıfsal zıtlıklar nedeniyle ancak çoğunlukla alınabilmiştir. Örneğin aşarın kaldırılmasına ilişkin çiftçi grubunun önerisi çiftçi ve işçi gruplarınca müttefikan kabul edilirken, tüccar ve sanayici grupları (sınıfsal çıkarlarının gayet bilincinde olarak) aşarın kaldırılmasına taraftar olduklarını ama kaldırılan verginin yol açacağı bütçe açığını (ve buradan üzerlerine gelebilecek bir vergi baskısını) telafi edebilmek için onun yerine daha âdil ve ılımlı bir başka vergilemenin ikamesini teklif ediyorlar, yani çiftçi grubunun önerisi ancak oyçokluğuyla geçmiş oluyordu. (s.308 veya G. Ökçün, Türkiye İktisat Kongresi 1923-Izmir, Haberler-Belgeler-Yorumlar, Ankara Ü. SBF Yayınları, 1971, s 394-395).

Kongre’nin sonunda 12 maddeden oluşan ve “Misak-ı Milli Esasları” olarak adlandırılan “sonuç bildirgesi”nin, Şahinkaya’nın haklı olarak saptadığı gibi, “Kâzım Karabekir Paşa’nın elinden çıktığı (…) gün gibi ortaya çıkmaktadır”. Kongre’nin ruhunu yansıtmaktan çok uzak olan ve Kongre düzenleyicisi İktisat Vekili’nden dahi “kaçırılmış” bu sığ metnin basında da epey eleştirildiğini öğreniyoruz (s.332-341). Şahinkaya dostumuz, “Mustafa Kemal, Mahmut Esat ve kadrolarının bir daha bu birinci Türkiye İktisat Kongresi’ne hiç atıf yapmamaları, neredeyse hatırlamak istemeyişlerinin ana nedeni Karabekir’in bu tutumu ve belgenin içeriği olamaz mı?” sorusunu ve kuşkusunu dile getirirken bizce hiç de haksız sayılmaz (s.333).

Bizim konuya ilişkin ilk değerlendirmemiz 1978 tarihinde savunduğumuz doktora tezimizin II. Cildinde yer almıştı. O tarihte ve sonraki değinmelerimizde Gündüz Ökçün’ün ile Korkut Boratav hocaların çalışmaları temel dayanaklarımızı oluşturmuştu. Esasen Gündüz Ökçün hoca bu tarihi tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkaran bir öncüydü.

İşte şimdi Dr. Serdar Şahinkaya, yetkin hocaların elinde yoğrulmuş olan bu konuya özgün bakış açıları getirebilecek bir çalışmayla ortaya çıkmaktadır. Gerçi yukarıda belirttiğimiz gibi Şahinkaya’nın konuya ilgisi yeni değildir; ama birikimlerini toparlamakla kalmayıp yaklaşımını daha da ayrıntılandırdığı ve keskinleştirdiği bu çalışmasında bizlere yeni ufuklar açmaktadır. Ben şahsen çok şey öğrendim. Meslektaşım Şahinkaya’nın emeğine sağlık.

Dönemin en yetkin araştırmacıları arasında bulunan Prof. Dr. Bilsay Kuruç üstadın yazdığı “Önsöz”den bazı alıntılar yapmanın tam sırasıdır: “İzmir Kongresi (“İzmir” diyelim) Cumhuriyet devriminin kurgusu içinde yer almış olduğu için önemlidir. Bir iktisat kongresi olduğu için değil. Daha açık söylersek, 9 Eylül 1922’den 29 Ekim 1923’e kadar sürecek olan, ayrı bir tarihi değere sahip “Mustafa Kemal Yılı”, yani “Devrim Yılı” içinde yer aldığı için! Bu “İzmir”e bir “iktisat toplantısı”nın hayli ötesinde değer kazandırıyor. (…) İşin esası devrim sürecidir. Burada öncelik siyasal boyuttadır. “İzmir” bu boyutun içinde taşıdığı önem derecesinde önemlidir. 1923 yılı için önemlidir. Bir başka yılı için (daha sonra) önemli olmamıştır. 100. yılda bunu bilmemiz gerekiyor” (s.12-13).

Bu uzun değerlendirme yazısını sonuçlandırırken, yakında yayınlanacak bir çalışmamızdan bir alıntıyla bitirelim:

"Kemalist devlete hâkim sınıflar karşısında gerçekte sahip olduğundan daha fazla otonomi atfetme eğiliminde olan yanıltıcı bir yaklaşım vardır. Askeri bürokrasi, Kurtuluş Savaşı’ndaki ve yeni devletin oluşumundaki öncü rolü nedeniyle gerçekten de yeni devlette hâkim bir konum elde etmişti. Osmanlı devletinin siyasi-idari geleneklerinden köklü bir kopuşu sağlama ve kapitalist anlamda modern bir yeni toplum inşa etme uğrunda esaslı hukuki reformların yaşama geçirilebilmesi, siyasi kertenin göreli bir bağımsızlığı olmadan esasen gerçekleştirilemezdi. Fakat siyasi figürler toplumun hâkim sınıflarının ancak istisnai olarak tam bir yansımasını oluştururlar; devletin sermaye birikim süreçlerine müdahale biçimleri ve derinliği, tarihsel koşullara ve ülkelere göre değişebilir kuşkusuz; ama devlet, intişar ettiği hâkim sınıfa/sınıflara karşı gerçekten tam bağımsız bir konum kazanmaz."

'İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'

Mart 2023’te İzmir’de toplanan “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi”, 100 yıl sonra gene İzmir’den çakılan yeni bir dönemin başlangıç kıvılcımı, bir devamlılık içinde yenilenme işareti olabilir mi? Bilsay hoca olamayacağını ihsas etmiş. Bize göre de olamaz.

Liberal katılımcılara da bolca yer verdiği için eleştirilen bu Kongre’nin sonuçları üzerine belki bir başka yazıda eğiliriz. Fakat sonuç bildirgesinin CHP’nin 2022 Aralık başındaki “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması”ndan daha ileri bazı unsurlar taşıdığı da şimdiden söylenebilir.