Borç krizi kehanetleri tutarsa, IMF’ye gider; durumu bu sefer de “idare eder”. Düzen muhalefeti IMF özlemi içindedir; kolaysa eleştirsin… 

Ocak-Mart 2021’de sermaye hareketleri

Merkez Bankası, Ocak-Mart 2021 ödemeler dengesi tablolarını yayımladı. Bu veriler, Türkiye ile dış dünya arasındaki cari işlemleri, sermaye hareketlerini, toplamlar ve ana kalemleri itibariyle gösterir.

Bu bilgileri 12 ay öncesiyle karşılaştırmak uygundur. 2020-2021 yıllarının Ocak-Mart verileri aşağıdaki tabloda yer alıyor. Tablo, yukarıda sıraladığım temel göstergelerle sınırlıdır. Ayrıntılara bu yazıda girmiyorum. 

Türkiye’de son yıllarda tekrarlanan bir çevrime (döngüye) yol açan iki politika modeli var. Bunlar dış değişkenlerle bağlantılı; onları ekonomiye taşıyor. Son iki yılın Ocak-Mart ayları, bu iki farklı politika modelinin tipik temsilcileridir: 2020’nin in ilk üç ayı finansal genişleme yoluyla iç talebin pompalanması; Ocak-Mart 2021 ise neoliberal enflasyon hedeflemesi dönemleri…

Dönemleri, tablo aracılığıyla inceleyelim

Ocak-Mart 2020: Finansal genişleme 

Ocak-Mart 2020 döneminde ekonominin yönetimi Berat Albayrak’tadır.  2019’da yerel seçimler nedeniyle başlatılan finansal genişleme bu aylarda da devam etmektedir. Mart 2020’de yıllık enflasyon yüzde 12 civarındadır; TCMB Başkanı Murat Uysal politika faizini %9,75’e çekecek; kademeli faiz indirimleri Ağustos’a kadar sürdürülecektir. 

Kamu bankalarının başlattığı kredi genişletmesi, BDDK’nın zorlamalarıyla özel bankalara da taşınacak; Mart 2020’de ticari kredilerin ağırlıklı ortalama faizi (%11,3 ile) enflasyonun altına yerleşecektir. Saray’ın beklentileri gerçekleşecek; Ocak-Mart 2020’de millî gelir %4,5’luk bir tempoyla büyüyecektir. 

Büyüme, dış dengeleri fazlasıyla zorlamaktadır. Tabloda bir döviz krizinin olumsuz işaretleri (“eksi” değerlerle) gözlenmektedir (sütun 1). 

Düşük faizler portföy yatırımcılarını caydırmış; uluslararası bankaları tedirgin etmiştir. Sonucu tabloda gözlüyoruz: Yabancı sermaye, üç ayda 4,4 milyar dolarlık net çıkış göstermektedir. 

Yerli burjuvazi (rantiyeler, şirketler, bankalar) dış dünyaya ılımlı boyutta (1,8 milyar dolar) kaynak aktarır; kayıt dışı sermaye çıkışları (1,5 milyar dolar) bu sızıntıya eklenir. İç talebin pompalanması ithalatı kamçılar, cari açık 8,8 milyar dolara çıkar. 

Yabancı, yerli, kayıt dışı sermaye hareketlerinin net bilançosu, üç ayda 7,7 milyar dolarlık net çıkıştır. 

Dış denge, yüksek düzeyde (16,5 milyar dolarlık) rezerv eritilerek sağlanır. Ocak-Mart 2020, TCMB’nin 128 milyar dolar rezerv erittiği dönemin içinde yer almaktadır.  Cari işlem açığının zorunlu finansmanı dışında ek bir amaç da vardır: Döviz kurlarının tırmanmasını frenlemek… 

Bank of International Settlements (BIS), Ocak-Mart 2020 döneminde ortalama dolar fiyatını 6,12 TL olarak hesaplamış. Nisan sonrasında bu ortalamayı 6,85 TL’de tutabilmek için TCMB oluk gibi rezerv tüketecektir. TL varlıklarını ucuz dövize çeviren yabancı portföy yatırımcılarına, döviz borçlusu yerli şirketlere ve döviz mevduatına geçen rantiyelere yüksek rant sağlanacaktır. “Yolsuzluklar sistemi” genişlemektedir. 

Ocak-Mart 2021: Enflasyon hedeflemesi ve sonu… 

Yolun sonuna Kasım başında dolar fiyatının 8 TL’ye ulaşması ile gelindi. Saray-içi bir operasyon, Albayrak’ın istifası, Hazine / Maliye Bakanlığı’na Lütfi Elvan’ın, TCMB Başkanlığı’na Naci Ağbal’ın atanması ile sonuçlandı. 

Yeni aşamada neoliberal enflasyon hedeflemesine dönüldü. Kredi genişlemesine çeşitli yöntemlerle son verildi. TCMB’nin politika faiz oranı, Kasım 2020 - Mart 2021 arasında üç aşamada %10,25’ten % 19’a yükseltildi. Mart sonunda ticari kredi faizleri %21 eşiğine ulaşacaktı. 

Enflasyon hedeflemesine dönüşün dış göstergelere yansıması Ocak-Mart 2021 istatistiklerinde (Tablo, sütun 2) gözleniyor. 

Finans kapital hoşnuttur. Yabancı sermaye (+9,3 milyar $) ve kayıt-dışı akımlar (+6,9 milyar) “net giriş” göstermektedir. Yerli burjuvazi ise sermaye çıkışını (-10,1 milyar) yükseltmiştir. Döviz işlemleri üzerindeki bazı kısıtlamaların kaldırılması etkili olabilir.  Toplam sermaye akımları 12 ay içinde “pozitif” değerlere dönüşmüştür. (-7,7 → +6,1 milyar $)

Finansal daralma iç talebi etkilemiş; cari açığı bir miktar (-8,8 → -7,8 milyar dolar) frenlemiştir. 

Saray’ın enflasyon hedeflemesini uzun süre sineye çekmesi beklenemezdi. Ağbal TCMB özerkliğini fazlasıyla ciddiye aldı; politika faizini Mart’ta 2 puan (%19’a) yükseltti; hemen görevinden alındı. 

Sabah’taki köşesinde düşük faiz politikalarını savunan yazılarıyla dikkat çeken yeni başkan Şahap Kavcıoğlu, Saray’ın önceliklerini herhalde Haziran’da hayata geçirmeye başlayacaktır. 

'Kısır döngü' ve Saray

Geçen hafta bu köşedeki yazıma (Commerzbank’tan Türkiye Eleştirileri) şöyle son veriyordum: “Saray ve ayrıcalıklı sermaye çevreleri, çevrimin her iki aşaması ile barışıktır. Ekonominin küçülmediği, iflasların önlendiği düşük faiz aşamasında gündeme gelen finansal kriz, enflasyon hedeflemesine dönülerek ertelenecektir. Sonraki aşamanın yüksek faizleri, sermaye girişini tetikleyecek; finansal istikrar sağlanacaktır.” 

Kuşbakışı hatırlatayım: Son “kısır döngü”nün bir aşaması, Ağustos 2018’deki döviz krizi içinde ilan edilen 2019-2021 YEP belgesiyle başlamış; faizler %24’e çıkarılmıştı. 

Saray, bu programı 2019 başında fiilen devre dışı bıraktı. Yeni döviz krizi Kasım’da Naci Ağbal’ı  TCMB Başkanlığı’na getirinceye kadar… Ağbal’ın başlattığı enflasyon hedeflemesi ise dört buçuk ay sürdü. 

Bugünlerde kısır döngünün düşük faiz aşamasına girmekteyiz.  Bir kere daha Saray, iç talebi pompalayarak dış dengeleri bozacak; ta ki yeni bir döviz krizi neoliberal reçeteyi geri getirsin… 

Ne var ki, her döviz krizi, bir dış borç bunalımı olasılığı da içerir. Kısır döngüyü sonlandıracak böyle bir bunalım gündemde midir? 

Bu soruyu yatırım bankası Wells Fargo, Gelişmekte Olan Ekonomilerin Bir Borç Sorunu Var mı? (“Do Developing Economies Have a Debt Problem”, 11.V.2021) bir araştırmada tartışıyor. 25 gelişmekte olan ekonominin dış kırılganlık göstergelerini karşılaştırıyor.

Araştırma, dış borçların toplamı, bileşimi, bunların GSYH’ya ve döviz rezervlerine oranları gibi sekiz gösterge kullanarak ülkeleri kırılganlık derecelerine göre sıralıyor. Türkiye, “en kırılgan ekonomi” olarak listenin ilk sırasında yer alıyor. Beş yıl önce IMF’den aldığı 45 milyar dolarlık kredi temerrüde düştüğü için bir dış borç krizi içinde olan Arjantin’in dahi önündedir.

Wells Fargo ihtiyatlıdır: “Bir dış borç krizinin acil gündemde olduğunu ileri sürmüyoruz. Patlak verirse en çok etkilenecek ülkeleri belirliyoruz.” Ne var ki, ABD tahvil faizlerinde başlayan yükselme yaygınlaşırsa çevre ekonomilerini sarsacak bir borç krizi olasılığı bugünlerde incelenmektedir. 

Saray’ın umurunda değil… Son kısır döngünün iki aşamasını da “idare etti”. Borç krizi kehanetleri tutarsa, IMF’ye gider; durumu bu sefer de “idare eder”. Düzen muhalefeti IMF özlemi içindedir; kolaysa eleştirsin…